Piri Reis’in Ünlü Haritasında Kutuptaki Buzsuz Bölge

16.yüzyıldan kalma Piri Reis’in ünlü haritasında, kutupların buzlarla kaplı olması gereken bölgelerini niye göstermediği bugüne kadar açıklanamayan bir olgudur.

Amerikan Hava Kuvvetleri tarafından 1960 yılında yürütülen topografik bir çalışma sırasında, Piri Reis haritasının araştırılan kısmının yani Queen-Maud bölgesinin ve Palmer yarımadasının sahil şeridinin tam bir uygunlukla haritaya işlendiği tespit edilmiştir.

Ayrıca Piri Reis haritasının jeolojik verileri, İsveç-İngiliz ortak keşfi gezisi sırasında (1949) yapılan Antarktika’nın yapısı ile ilgili bu kadar hassas belgelere nasıl ulaştığı bugüne kadar ortaya çıkartılamamıştır. (Yarbay Harold Z. Ohlenmeyer, 8. Teknik Keşif Filosundan, SAC, USAF, Westover AFB, MA)

Nazi Almanyası’ nın 1938/39 yılları arasında yaptırdığı “Neuschwabenland” keşif gezisi sırasında da buzsuz bölgeleri rastlandığı rapor edilmişti. Amiral Byrd’le yapılan “High Jump” askeri operasyonunda, nakliye uçakları komutanı Yarbay David Bunger de buzsuz bölgelere rastlandığını rapor etmişti. Queen-Mary bölgesi ve Knox-Land arasındaki bu bölge, o zamandan beri “Bunger’s Qase” diye adlandırılır.

Rus Güney kutbu araştırmacıları, bu buzsuz bölgeye “Polyana” adını vermişlerdi. Bu buzsuz göller bazen 300.000 km büyüklüğünde olabiliyor ve kutbu çevreleyen denizin her yerinde bulunuyordu. Ayrıca bu gölleri besleyen bilinmeyen –muhtemel yer altı kaynak suları- sıcak su kaynakları vardır. Bunlar içinde Weddel denizinde 3 yıl açık kalan Polyana’lar en bilinenidir. (Science New, 1982, 122, s. 183)

Son olarak 1996’da uydu verileri, kutup platosu yakınlarında eski bir Rus ileri karakolu olan Vostok çevresindeki buzun üç kilometre altında gömülü devasa bir gölü ortaya çıkardı. Sismik aletlerle göl ölçüldü ve bu sıcak su gölünde milyonlarca yıllık mikroorganizmaların yaşadığı öne sürüldü.

2 Nisan 1998 tarihli “Milliyet” gazetesinde Nilüfer Kuyaş’ın “Hayatın başlangıcına yolculuk” başlıklı yazısında çok ilginç açıklamalar vardı:

“Bilim adamları Antarktika buzullarının dört kilometre altında esrarengiz bir dünya keşfettiler. Yaşlı buzul kütlelerinin dibinde gizlenmiş Vostok Gölünde milyonlarca yıldır burayı mesken edinmiş mikroskobik canlılar bulundu.’’

Geçtiğimiz hafta sonu, St. Petersburg’da yapılan bilimsel toplantı, aslında iki yıldır bilim camiasının gündeminde olan bir konuyu birdenbire dünya kamuoyunun dikkatini çekti.an-1

an-2

Bu projeyi NASA ile Rusya Bilimler Akademisi ortaklaşa yürütüyor. Güney Kutbu’na yaklaşık 1000 km. uzaklıkta Ruslara ait Vostok araştırma merkezinde sürdürülen çalışmalar, tam bir macera filmi gibi.

Ruslar buzu delerek saklı göle çok yakınlaşmışlar, ama birden kazı durdurulmuş. Keşfedilen göldeki doğal ortamı, dışarı gelecek etkilerden koruyarak incelemek gerekiyor.

Kazının bundan sonraki bölümü “sıcak su testeresi” diyebileceğimiz bir yöntemle yapılacak; termal bir sonda, sıcak suyun açtığı yoldan derine indikçe kendi kendini sterilize ederek göle ulaşırken, tekrar ondan buzlar arkasından kapanacak.

Bilim adamlarının bu esrarengiz gölde çeşitli canlılar olduğundan şüpheleri yok; çünkü gölün üzerini örten buz kademelerinde hapsolmuş mikropları ve diğer mikroskobik canlıları uzun süredir inceliyorlar.

“Garip şeyler bulduk, bazıları daha önce hiç görmediğimiz şeyler!” diyor NASA yetkilisi Richard Hoover.

Mantar, sünger, bakteri ve yosun türlerine benzetme yoluyla matrak isimler takmışlar. Miki Fare, Klingon, kirpi yahut hindi artığı adını verdikleri mikroorganizmalar, gelecekte, saklı gölde bulunabilecek diğer canlılar hakkında ipucu sağlıyor. İnceledikleri buz kalıpları en az 400.000 yıllık. Saklı gölün sularındaki yaşamın ise, birkaç milyon yıldır dış dünya ile temas olmadan sürdüğü tahmin ediliyor. Göldeki canlı zaman kapsülünün otuz milyon yıl önceki dünyada bağlantısı olması işten bile değil.

Bilim adamları Antarktika’daki saklı gölde kullanılacak sondaj yöntemlerinin, uzayda da uygulanabileceğini umuyorlar. Çünkü Jüpiter gezegenin uydusu Eropa’dan keşfedilen okyanus da kilometrelerce buzun altında duruyor.

Antartika’daki saklı göl, 25 yıldan fazla bir zaman önce keşfedilmiş; CIA’nın casus uydularından çekilen fotoğraflar sayesinde.”

Yukardaki açıklamalar bana 1982 yılında Amerika’da “Globe Mail” adlı bir dergide yayınlanan ilginç bir açıklamayı çağrıştırdı.

Dergi, “NASA bilim adamları, Güney Kutbu’ndan sıcak su ihtiva eden bir gölü, aynı zamanda büyük bir UFO üssünü keşfettiler!” diye yazmaktaydı. Yüzlerce mil buzlarla kaplı bir alanın ortasında Kaliforniya eyaletinin yüzölçümünden daha büyük bir göl keşfedilmişti.

Kaliforniya Üniversitesi emekli öğretim üyesi fizikçi Lane Childress’e göre, uzay gemilerinin üssü bu gölün dibinde idi. Bilim adamları bu gölü, Nimbus 5 uydusunun çektiği fotoğraf vasıtası ile keşfetmişlerdi. Childerss’in iddiasına göre, göldeki sıcaklığın nedeni uzaylıların gölün dibinde inşa ettikleri devasa şehirlerdi.

Bu ısı bütün yıl boyunca buzların erimesini sağlıyor ve uzaylılar da oradaki üsten faaliyete geçiyorlardı.

Bir NASA çalışanın itirafları:

1977 yılı Aralık ayında NASA’dan Tom Gates’in Arkansas’daki kolej öğrencilerine verdiği bir kursta, öğrencilerden biri ona “Kutup Açıklıklarını” sorunca, Gates büyük bir şaşkınlıkla “Bunu da nerden çıkardın” diye karşılık verdi. Öğrenci, Bernard ve Gardner’in kitaplarını okuduğunu söyledi. NASA çalışanı sözlerine devam ederek şu açıklamayı yaptı;

“Biliyorsunuz, kutuplar üzerinden geçen uydularımız var. Bunlar bulutsuz ve berrak havalarda çok netlikle dünyanın içini görüntüleyebilmektedirler. NASA tarafından çekilen kutuplara ait fotoğraflar bütün dünyaya dağıtılıyor. Ancak kutuplardaki ‘Açıklığı’ gösteren fotoğraflar sansürlenmektedir.’’

Kanada Hava Kuvvetlerinin Kuzey Kutbu’nun sıcak bölgelerindeki gizli görevi:

Kanadalı bir TV prodüktörü 1980’li yılların sonlarına doğru Bernard’ın “İç Dünya” ile ilgili kitabını okumuştu. Bir çalışma günü sonunda işvereni Terry Dowding ile bu konuları konuşurken, Dowding, Kanada Hava Kuvvetlerinin 40’lı yıllarda –kendisinin de katıldığı- gerçekleştirdiği bir görevden söz etti. Dowding’e göre, mürettebat Kuzey Kutbu’nda, yeşillikler ve kuşlar ihtiva eden sıcak bir bölgeye rastlamıştı. Geri dönüşleri esansında görevleriyle ilgili tek bir kelime bile etmemeleri emredilmişti.

Denizaltı askerlerinden biri suskunluğunu bozuyor:

1976 yılında Amerikalı bir yazar, “İç Dünya” üzerinde çekilecek bir film için senaryo yazarken, tesadüften bir denizatlıda askerliğini yapmakta olan genç bir donanma mensubu ile karşılaşır. Aralarındaki konuşma, “İç Dünya” konusuna gelince, genç asker onun bu konuda bilgi sahibi olmasına çok şaşırır.

Asker önce konuşmak istemez, çünkü daha önce bu konuda konuşan diğer askerler tutuklanmışlardı. Kendisi de 6 aylık bir görevden yeni dönmüştü ve ona da bu konuda “mutlak sessizlik” emredilmişti O ancak şu kadarını söyleyebildi: “Kuzey Kutbu’nda araştırma yapan birçok denizaltı vardı.

Görev sonuçlarının askerler arasında konuşulması ve tartışılması kesinlikle yasaklanmıştı. Askerin dikkatini çeken çok önemli bir şey vardı: Resmen aynı yeri araştırmalarına rağmen, her seferinde başka bir bölgenin haritası çıkarılıyordu.”

Kuzey Kutbu’nun altındaki denizaltı araştırmaları:

Amerikan nükleer denizatlısı “Nautilus”, 1958 yılında “Operasyon Sunshine” adıyla anılan Kuzey Kutbu’nda bir keşif gezisine çıktı. Amiral A. Burke’un komutası altında “Nautilus”, 1-6 Ağustos tarihleri arasında kutbun buzullarının altına bir yolculuk yaptı. Deneme yolculuğu sırasında yanlış bir yere gidilmesine rağmen, denemenin başarı ile sonuçlandığı açıklanmıştı.

Yolculuk sırasında mürettebata sıcak iklimlerde kullanılabilecek giysiler verilmiş ve “mutlak sessizlik” emri verilmişti. Mürettebat, diğer denemelerde öngörülmemiş güçlüklerle karşılaşmıştı. Ayrıca onlar kutbun altında yalnız su olmadığını da görmüşlerdi.

Kutbun altından geçiş denemesi esnasında, yollarına engel olan yer dalgası ile karşılaşmışlardı. 25 m. kalınlığında buz ve yer dalgası arasında sadece 10 m. yer kalmıştı. Prensip olarak Amerikan Deniz Kuvvetlerinin bütün denizaltı operasyonları gizli tutulmaktaydı.

Natulius’dan sonra, 1958-1962 yılları arasında “Skate”, “Sargo” ve “Seadragon” adlı Amerikan denizatlıları Kuzey kutbunun buzlu sularında aktif görev aldılar. SSCB de “Leninsky Komsomol” adlı denizaltı ile 1962 yılında Kuzey Kutup denizinin haritasını çıkartmıştı.

Kutuplardaki Açıklıklar:

İç Dünya teorisini savunanlara göre, hem kuzey hem de güney kutbunda iç dünyaya açılan büyük açıklıklar bulunmaktadır. Bu açıklıkların çapı 1200-1300 mil arasında değişmektedir ve iç alanlarındaki boşlukta hava bulunmamaktadır. Birçok uydu fotoğrafında bu açıklıklar rahatça görülebilmektedir.

Uçağın altında görülen 800 mil kalınlığındaki buz kütlesi içeri doğru büküldüğü için, açıklığın kenarlarına yapılacak bir uçak yolculuğu ile bunu tespit etmek mümkün değildir. Optik olarak da hat uçuşlarındaki uçuş yüksekliğinde (yani takribi 1200 feet’te) bunu görmek mümkün olamamaktadır.

Açıklık, ancak ulaşılamayan bölgelerden itibaren başlamaktadır. Kutup açıklıklarının tam yeri hakkında ancak spekülasyon yapılabilir. Bu konuda resmi bir harita veya bilgi olmak imkânsızdır. Ancak “Area of Inaccessibility” (Erişilemez Bölge) ve değişen manyetik kutup, kutup açıklığının nerede olduğu konusunda fikir verebilir.

ABD Hava Kuvvetleri mensuplarının iddiasına göre, uçakla iç dünyaya varmaya çalışan kişinin, kutuptaki açıklığa varmadan, bir dizi ABD Hava Kuvvetleri kontrol noktalarından geçmesi gerekiyor. Ancak bundan sonra “İç Dünya Güçleri” tarafından karşılanıp, eşlik edilebilmektedir. Rus kutup araştırmacılarının anlattıklarına göre, onlara okulda Sibirya Gölü’nün dibinde büyük bir açıklık olduğu öğretilmektedir.

an-3

1967 ve 1968 yıllarındaki ESSA uydusundan çekilen 3 fotoğraf ve Ay misyonu sırasında Apollo 16 mürettebatı tarafından (1972) çekilen dördüncü dünya fotoğrafında, kutuplardaki başlığın olduğu iddia edilen yerde “daire biçimli açıklık” olduğu görülüyordu.

Amerikalı UFO araştırmacısı Ray Palmer, 1968 yılında “Flyin Saucers” dergisinde UFO’larla ilgili olmak şöyle diyordu;

“Dünya-dışı varlıklar tezini ispatlamak gittikçe zorlaşmaktadır. UFO’lar tarih öncesi zamanlardan beri gözlemlenmektedir. Dünyamızın dünya-dışı yaşam formlarını ilgilendiren tek gezegen olduğu iddiası inandırıcı değildir. O halde bu uçan dairelerin dünyada üsleri olduğu ve eski bir dünya ırkının bu gemilerin mürettebatını oluşturduğunu kabul etmek, kozmik konsepte daha uygun düşer. Coğrafi açıdan bakıldığında da atmosferimizin Alfa Centauri’den çok daha yakın olduğu ortadadır.”

Palmer’e göre, UFO’larla eski efsanelerdeki “Oyuk Dünya” arasında bir bağlantı vardı. Palmer’in ESSA-7’nin çektiği “Kutuptaki Açıklık” fotoğrafı ile ilgili yorumu ise şöyleydi:

“UFO’lara ait bilgiler “Top-Secret” (Çok gizli) dosyalarda muhafaza ediliyorsa, o halde onların geldiği yer de “Top-Secret” (Çok gizli) olmalıdır. Bu sebepten, kutuptaki açıklık “Çok Gizli” tutulmaktadır. Askeri açıdan bu çok anlamlıdır, çünkü bu yerler meskûn ise, orada bulunan bir ırk bilimsel ve teknolojik açıdan bizden çok ileri seviyede olmalıdır.”
ESSA-7 uydusunun çektiği fotoğraf, İngiliz UFO-araştırmacısı Clancarty kontu Le Poer Trench (1911-1995) içinde kutup açıklıklarına delil olarak sayılmaktaydı.

İç Dünya’ dan Gelen Ufo’ lar:

Şurası da bir gerçektir ki, dünyada UFO’ların en çok görüldüğü yerler kuzey ve güney kutuplarıdır. Özellikle Güney kutbunda, Güney Afrika’da Kape bölgesinde ve Arjantin’de fazlaca UFO faaliyeti gözlemlenmiştir. Ünlü UFO araştırmacısı Brinsley Le Poer Trench, “Flying Saucer Reivew” dergisinin Mayıs/Haziran 1956 sayısında “Antarktika bir anahtar mı?” başlığı altında şunları yazıyordu: “Bugünkü bilgilerimizin ışığında uçan daire fenomenini analiz etmek faydasız ve gereksizdir.

Dünyanın içinin boş olduğu ve kutup bölgesinde açıklıklar olduğu teorisi, belki uçan dairelerin kökenlerini açıklamak konusunda yardımcı olabilir. Birçok ülkede UFO’lar görüldüğü bir gerçektir. Ama kutup bölgesinde görülen UFO yoğunluğu dünyanın bütün bölgelerinden fazladır.” Güney Amerika, Avustralya, Yeni Zelanda ve Güney Afrika’dan çok yoğun UFO görüldüğü haberleri gelmektedir.

an-4

Bu sırrın çözümündeki anahtar, Güney kutbunu çevreleyen buz çölünde olabilir mi? Aynı tarihlerde Brezilya’da yayınlanan “O Cruziero” adlı bir dergide, Brezilya donanmasından emekli olan komutan Paulo Strauss “Yeraltındaki Dünya’dan Gelen Uçan daireler” adlı makalesinde (Şubat 1956) şöyle yazıyordu: “Uçan dairelerinin dünya-dışı kökenleri hipotezi kabul edilemez. Diğer bir ihtimal, bu cisimlerin dünyanın içinde yaşayan bir halkın askeri araçları olduğudur ki böyle bir teknolojiye dünyada kimse değildir.

Yeraltındaki dünyada sayısız şehirlere sahip, ekonomik, kültürel ve bilimsel açıdan bizden çok ileri bir uygarlığın var olduğunu düşünürsek, biz insanlar her halde onların yanında vahşi barbarlar olarak kalırız.” Le Poer Trench bir başka makalesinde kendi teorisini destekleyen şu cümlelere yer veriyordu: “1950 Mart ayında Şili’li bir donanma subayı, komutan Agusto Vars Orrego, kutup sularında görevli iken, çok aydınlık bir gecede olağanüstü manevralar yapabilen ve görülmemiş bir hızla uçan birçok uçan daire gözlemlenmişti.

Komutan gördüklerini ispatlamak için birçok fotoğraf da çekmişti. Orrego daha sonra bu fotoğrafları Şili Deniz Kuvvetleri Komutanlığından istemişse de hiçbir cevap alamamıştır.” Le Poer Trench’in makalesinin yazımın üstünden iki yıl geçtikten sonra, kutuplardaki olağanüstü UFO faaliyetlerinin yoğunluğu, uluslararası bir topluluğun da dikkatini çekti.

1958 “Uluslararası Jeofizikçiler Yılı”nda 11 millete mensup bilim adamı, Antarktika’da düzinelerle araştırma istasyonu ve kamplar kurdu. Ünlü yazar Peter Kolosimo “Not of this World” (Bu Dünyadan Olmayanlar) (1970) adlı kitabında, bu istasyonlardaki ilginç gözlemleri şöyle anlatıyordu; “Arjantin istasyonlarından gelen en az bir düzine haberde, göklerde ve buzların üstünde tanımlanamayan uçan cisimler görüldüğü rapor edilmişti.

Birçok Rus ve Amerikalı araştırmacı da yaptıkları uçuşlar esnasında ağır buz blokları ile çevrilmiş devasa yapılar gördüklerini rapor etmişlerdi. Bunlardan Wostok-1, Wostok-2 veya Sowjetskja üslerindeki Rus araştırmacılar “geometrik” yapılar gördüklerini bildirmişlerdi. 1983 yılında Amerikalı bir bilim adamı, Güney Kutbu’nda gerçekten de olağanüstü bir şeyin, yani dev bir kraterin var olduğunu tasdik etmişti..” İndiana Üniversitesi’nden John GÇ Weishaupt’a göre, bu doğal bir oluşum olmayıp, dev bir meteorun dünyaya çarpması sonucunda meydana gelmişti.

Krater’in çapı 250 km, derinliği ise 800 m. idi. Krater, Antarktika’nın kuzeyindeki buz kütlesinin altında bulunuyordu! Kuzey Kutbu’nu çevreleyen Kanada, Alaska, Rusya İskandinavya ve Grönland gibi ülkelerde de yoğun UFO gözlemleri yapılmaktadır. Sovyet pilotları, Baltık bölgesinin kutba yakın bölgeler işinde yani, Murmansk, Harkov ve Gorgi’de kuzey kutbu yönüne giden UFO’lar gördüklerini rapor etmişlerdi. Birçok batılı kaynağın iddiasına göre, 1959 yılında Swerdlowsk’daki Rus Uzay Programı karargâhı, 24 saat içinde disk biçimindeki UFO’lar tarafından birçok defa ziyaret edilmişti.

Kutup bölgesinin 12000 km. kuzeyinde bulunan Spitzbergen beş adadan oluşan bir takımadadır. Spitzbergen’liler kuzey ışıklarını görmek için güneye doğru dönerler. İşte bu ilginç yerde 1952 ilkbaharında ilginç bir olay yaşanmıştı. Birçok Avrupa haber ajansının bildirdiğine göre, Norveçli bir pilot tanımlanamayan bir uçan cismin enkazını görmüştü. Adada oturanlar parlak, daire şeklindeki ışığın Franz-Josef-Land yönünde uçtuğunu ve aniden adanın meskûn olmayan bir yerine çakıldığını görmüşlerdi.

Pilotun ifadesine göre, yardım timi derhal kaza yerine uçmuş ve kazadan arta kalanları Oslo’ya götürmüştü. 4 Eylül 1955’de yukarıda anlatılan kazayı gören Albay Gernod Darbyl –ki o tarihlerde Norveç Genel Kurmayında görevliydi- Stutgarter Tagebatt gazetesine yaptığı bir açıklamada şunları söylemişti: “Spitzbergen’e düşen cisim, bilinen uçaklardan değildi. O, uçan daire diye bilinen nesnelerden biriydi.

Cisim, çarpmanın şiddeti ile çok hasar görmüştü. İngiltere ve ABD’den uzmanlar davet edilerek, cisim incelemeye alındı. O zamandan beri araştırmalar sonuçlanmadı. Günümüz bilimin bu uçan cisim ile ilgili bütün sırları çözebileceğini sanmıyorum ama bu makinadan arka kalanların bizim için büyük anlamı vardı. Araştırmalar süresince, uçan dairenin Sovyet yapımı olup olmadığı tartışıldı.

Fakat şunu da belirtmeliyim ki bu cisim hiçbir dünya ülkesi tarafından yapılmış olamaz. Cismin yapımında kullanılan malzemenin, bütün araştırmalara rağmen, ne olduğu tespit edilemedi. Kullanılan metal dünyada bilinmeyen bir türdendi.”

Antarktika’da 76 metre uzunluğunda uçan daire (UFO) tespit edildi

1980’lerin korku filmlerini anımsatan bu görüntü Antarktika‘dan. Buzulların arasına yarı gömülmüş şekilde duran bu tanımlanamayan cisim komplo teorilerini de beraberinde getirdi.

an-8

76 metrelik nesne kendini ‘Bilinmeyen araştırmacısı’ olarak tanımlayan Valentin Degterev tarafından fark edildi.

Rusya‘nın Nizhny Tagi şehrinde yaşayan Degretev, buzulların arasında çok büyük diskşeklinde bir şey gördüğünü ve bunun ne bir kutup istasyonu ne de bir uçak veya helikopter olabileceğini belirtti. Degretev, nesnenin el yapımı gibi durduğunu ve dünyadışından olabileceği kanısında.

“İÇİNDE UZAYLILAR OLABİLİR”

2012 yılında çekilen uydu görüntülerine göre çevrede hiç bir yaşam izi yok ve eğer bu dünyaya çarpan bir uzay gemisiyse içeride hala uzaylılar olabilir. ‘Sözde enkazın’ görüntülerine, 80 ° 34’08.4 “S 30 ° 05’19.3” W kordinatlarını kullanarak, GoogleEarth‘ten ulaşmak mümkün.

an-9

Antartika, 1820 yılında keşfedilmiş olup bugün hala her yeri araştırılmış değildir.Flem-Ath çifti ve diğer bir çok araştırmacı, her geçen gün şu teorinin daha çok gerçeklik payı olduğunu savunuyor: Antartika’nın buzlarının altında kayıp bir uygarlığın kanıtları olabilir.

AN-10.jpg
an-11

2012 kasım ayında piyasaya düşen video’dan alınmış bu görüntülerde bir ufo’nun mcmurdo istasyonunun altındaki devasa tesise girerken görülüyor.Ve bu fotoğraf bir bakıma amerika’nın antartika’da uzaylılarla temasa geçtiğini ve iletişim içinde oldukları iddiasını güçlendiriyor gerçek veya değil onun orasını ben bilemem.Video’yu aradım ama bulamadım !

Mcmurdo istasyonu haberlerinden sonra meraklı ufo’cular her yerde mcmurdo ile ilgili çeşitli haberler ve ayrıntılar ipuçları aramaya başladılar.

Gidip  göremedik gelip  dönemedik hesabı çünkü dünyanın sessiz sedasız el değmemiş en gizemli buzullarla kaplı kıtası Antartika’ya herkes gidemez gitsede geri dönemez o yüzden meraklı gözlemciler google earth’e sarılarak mcmurdo istasyonu hakkında bir şeyler bulabilir miyiz ? diyerek araştırma yapıyorlar.Benim kanaatimce amerikan hükümeti google earth ufo yakaladıysa bile görüntüleri sildirmiştir yinede bir şeyler çıkabilir mi ? Aşağıdaki videoda meraklı bir araştırmacı yememiş içmemiş ve mcmurdo istasyonunu google earth’ten araştırmış bunu da videoya çekmiş.Videoyu çeken şahıs mcmurdo istasyonunun yakınlarına ufo düştüğünü iddia ediyor

Esrarengiz İstasyon

   Dünyanın en güney noktasında, Antartika`nın en karanlık yerinde kurulu Amerikan araştırma istasyonu yıllardır sessiz sedasız çalışıyor. Hakkındaki iddialar filmlere, kitaplara bile ilham kaynağı oldu. Ama kimse aslını söyleyemiyor.an-26

 Güney kutbu Antartika`da yıllardır sessiz sedasız faaliyet içinde olan McMurdo Amerikan Araştırma İstasyonu, aynı sessizlik içinde artık 1258 kişinin yaşadığı, her gün kargo uçak seferlerinin yapıldığı, kendi nükleer tesisine sahip, heliportu olan 100 binadan oluşan müthiş ama aynı derecede esrarengiz bir yer haline geldi. Bilinen şey, burada sayısız uzay projesine destek sağlayacak astronomi ve astrofizik araştırmalarının yapıldığı…

Astronomi ve Astrofizik çalışmaları yapılıyor

   Ayrıca atmosferik ölçümlerinin ve hava kirliliği ile ilgili incelemelerin yapıldığı da belirtiliyor. Ancak burada yapılan astronomi ve astrofizik araştırmalarının sonuçları ya da raporları pek açıklanmıyor.İddialar ise kafaları karıştıracak cinsten. Öyle ki dünyanın bir ucu olan McMurdo İstasyonu ile ilgili bu iddialar, filmlere ve kitaplara konu oldu.

Yıldız Geçidi ve  McMurdo İstasyonu

   Bir iddiaya göre McMurdo İstasyonu aslında, uzay trafiğinin kontrol merkezi olarak faaliyet gösteriyor ve uzaylı varlıklarla temas buradan yapılıyor. Bu iddiaların ayyuka çıktığı 2000`li yıllarda, Hollywood yapımı ‘Stargate SG-1′ filmi bu konuyu işledi. Filmde McMurdo, Dünya birlikleri için bir üs olarak gösterilirken, istasyona 80 kilometre mesafede ise kayıp kıta Atlantis döneminde kullanılan Dünyanın ikinci yıldız-geçidi bulunuyor.

Kayıp Kıta Atlantis ve  McMurdo

   “Kayıp kıta Atlantis”i McMurdo ile ilişkilendiren en çarpıcı çalışma ise ‘Decipher’(Deşifre) adlı kitap. Kitapta, McMurdo’da aslında, Atlantislilerin bıraktığı ve tüm dünyadan gizlenen bir ‘Dünya Kodu’ deşifre edilmeye çalışıldığı anlatılıyor.

an-27

Dark Star ve Alien filmlerinde de McMurdo, merkezi bir uzay trafik kontrolü istasyonu olarak gösteriliyor. McMurdo İstasyonu, John Carpenter’ın The Thing filminde de yer alıyor. Amerikalı yazar Kim Stanley Robinson da ‘Antarctica’ adlı kitabında bu esrarengiz istasyonu ayrıntılı biçimde anlatıyor.

İkinci Amerikan İstasyonunun Yarısı Yeraltında

   ABD hükümetinin ‘Antarktika Programı’ çerçevesinde bölgede bir de Amudsen Scott İstasyonu yer alıyor. Burası da McMurdo’ya lojistik destek sağlıyor. Ayrıca özel araştırma projeleri üzerinde çalışmalar yapılıyor. Amudsen Scott İstasyonu`nun en ilginç yerinin ise ‘Sky Lab’ ya da ‘Gökyüzü Laboratuvarı’ olduğu söyleniyor. Bu istasyonun yarısı ise yeraltında.

an-28
an-17
an-18
an-19
an-20
an-21
an-22
an-23
an-24
an-25

Vostok gölü ve Hitlerin gizli sığınağı…

Daha önceki yazılarda yazdığımız NAZI almanyasının UFO teknolojisi hakkındaki araştırmaları ile son Vostok gölü araştırmalarımızda kutup bölgesindeki anormal yuzey ve sığınakları yazmamız gerekli oldu…

Aşağıdaki fotoğraflarda yer alan ilginç durum bu göl hakkındaki garip gelişmelerin neler olabileceğinin ip uçlarını vermiş olacak…

Fotoğraflarda bir su altı geçiti ve hava tüneli çok net bir biçimde görülebilmekte…

Konu uzun zamandır ABD – Rusya işbirliği içinde araştırıldığı biliniyor. Hatta soğuk savaş zamanı bile bu konuda çalışmalarda bir ayrılık olmamış…

Şu anda Rusyanın bu merkezi bulma ihtimali çok yükselmiş durumda…

01-195-continent-context
02-195-strip-context
03-195-obfuscation-sample
05-195-blowhole1-context
07-195-blowhole2-context
08-195-water-close
10-195-water-context
12-195-archaeology

ANTARTİKA’DA BUZULUN ALTINDA BİR GÖL VAR!

Son zamanlar Antartikadan gelen siradisi raporlar bilim dünyasini saskina çevirmis durumda. Bunlara neden olan bu donmus durumdaki kitadaki anormal bulus.

Tüm bunlar 1957 yilinda ruslarin bu en uzak kitada bir Vostok ismiyle geçen bir arastirma merkezi kurmalariyla basliyor. 1970’lerde radarlar vasitasiyla yapilan yüzey arastirmalari sirasinda ,geçte olsa merkezlerini buzun altindaki dev bir gölün ucuna kurduklarini farkettiler. O zamandan beri yörüngedeki uydular ve yüzeydeki sismik ölçümler, Vostok gölünü,  kati buzun neredeyse 2 mil altinda , son 100 yilda kesfedilmis – büyüklügü en derin yeri 915 metre olan Kanada’daki Ontario gölüne esit ve hacmi 4 kati –  en büyük gölünü tespit etti.

Göl hala sivi halde ve donmamis durumda. 13 bin ila 14 milyon yildir da dis dünyadan izole edilmis durumda. Yani kitanin buzla kaplandigi tarihten bu yana. Gölün sulari 50 ila 65 derece, ve bir isi kaynagina sahip oldugu kesin. Ayrica tüm göl su-hava karisimi ( sicak su buhari ve üstündeki buzun erimesi)  ile dolu 1000 metreden yüksek bir kubbe ile çevrelenmis durumda. Birkaç yil önce yapilan kazilarla buz tabakasinin oldukça altinda ve göle yakin bir noktadan aldiklari örneklerde mikroplar, çesitli gazlar – metan gibi –  daha sonradan donmus, gölün kubbesi üzerindeki buz tabakasinda tespit edilmis. Elde edilen örnekler tipik biyolojik olusumlari ifade ediyor. Bu yüzden Vostok gölü akil almaz bir karisimi barindiriyor : Dis dünyadan tamamen izole olmus bir eko sistem , su, isi , gazlar , ve hali hazirdaki biyolojik aktivite.

1998 yilinda NASA tarafindan ideal test alani olarak kabul edilmesi çok önemli bir gelisme. Jüpüter’in aylarindan Europa’daki buzulun altinda oldugu varsayilan okyanusta arastirma yapmak için gelistirilecek steril sonda teknolojisi için ideal bir hedef durumunda.

Scientific American’a göre , Ulusal Bilim Kurulusu aniden planlari degistirdi ve bir robot sonda ile göle dalmaya karar verdi. Saptanan tarih ise : 2002. Daha önce 1999 yilinda ortaya atilan proje 2004 yilina ertelenmisti. Şimdi ise 2002 de göle dogru dalis yapacak robot sondanin 2003 yilinda örneklerle beraber geri dönecegi hesaplaniyor.   Frank D. Carsey’in anlatimina göre , dis yüzeyden yabanci bir yasam formunun göle bulasmamasi içinde ilk 3,5 kilometrelik delmenin kaynamis su ile yapilmasi ve robotun bu noktaya yerlestirilmesi planlaniyor. Ardindan açilan deligin donarak kapanmasi beklenecek ve silindir seklindeki sonda kendini sterilize edecek. Daha sonra da isi üreterek önündeki buzu eritip göle dogru yoluna devam edecek. Robot’a bagli bir kablo kendisiyle beraber hareket ediyor olacak.  Fakat Frank D. Carsey’e göre suan asil sorun su, “Hiç kimse, ulusal veya uluslararasi , yeterince temiz’in ne oldugunu söyleyemedi” , ” Bizim gelecekteki çalismalarimiz için bir hedefe ihtiyacimiz var.”

Yaklasik 20 milyon dolara malolacak proje için,  NSF ve NASA( National Aeronautics and Space Administration)  gerekli aygitin ve sondanin yapilabilmesi için ödemede bulunmayi önerdiler. Carsey’in NASA’dan aldigi ödenek,  komplike bir robot prototip içindi. Carsey,”Aygiti bu yaz tamamlayacagiz  fakat yeterince test etme olanagimiz olmayacak ” demisti.

Columbia Üniversitesinden uzmanlari, NSF’nin destegiyle yaptiklari arastirmalarda gölün altindaki yerçekimi, manyetizma ve termal aktivitelerin haritalarini çikardilar. Ve önemli bir bulguya ulastilar. Gölüne güneydogu kismindaki kiyisinda büyük manyetik anormallikler tespit ettiler. Bu olagan disi anormallik, zeminle olan 1,000 nanotesla dan daha fazla bir uyumsuzluktu ve dogal bir olusumdan kaynaklaniyor olabilirdi.

Kolombiya Üniversitesinden Michael Studinger’in önerdi bir teoriye göre, Dünya’nin kabugu gölün tabaninda , Antartika’nin geneline oranlar daha ince bir kalinliga sahipti ve gölün olusumu sirasinda gerilmisti. Bu da oraya özgü “manyetik anormalligi” açikliyordu. Fakat jeofizikçi Ron Nicks gibi baskalari, bu teorinin zorlugundan bahsettiler. Nicks bu incelti alttaki kayalari isitacakti ve buda kabugun manyetik yetenegini azaltacakti. Farkli teorilerde ortaya atiliyor tabiiki. Bir metal yiginindan kaynaklanabilecegi ve gömülü kalmis çok eski bir kentin kalintilari olabilecegi seklinde.

gol2
gol1

Ama son zamanlarda yayilan ve kabul edilmeye baslanan catastrophism ( felaket, yikim) görüsü standart jeolojik modellere alternatifler sunuyor.  Klasik jeolojiye göre bu yavas yavas olusmus bir durum. Ama bulunan bir çok kanit ( Vostok’ta yapilan buz kazilari ve elde edilen veriler gibi)  iklimdeki degisikligin aniden ve çok kisa bir süre içinde gerçeklestigi yönünde. Kiyamet teorilerine göre ani bir kutup kaymasi buna neden oldu yönünde. Birçok arastirmaci, çok çesitli kanitlarla, böyle bir kaymanin 13,000 yil önce oldugunu ortaya koyuyorlar. Kutup kaymasi teorisine göre, Antartika iliman bir iklime sahipti hatta ormanlari vardi. Dünya’nin normal düzenindeki ani bir degisim kitayi bu buz cehennemine hapsetmisti ve aynen Mars’in bazi bölgelerinde de oldugu gibi.  Ama sonuçta herkesin kabul ettigi, her nasil olduysa.

Ancak Kolombiya üniversitesinin “Vostok manyetik anormallikleri” kesfinin sizmasindan sonra JPL (NASA Jet Propulsion Laboratory) anlasilmaz bir nedenle Vostok arastirma programini geri çekmesiydi.  Sebep olarakta ,”çevresel nedenler” ileri sürüldü. Taa ki, JPL sözcüsünün bir basin toplantisinda kutup arastirma programinin NSA (Ulusal Güvenlik Kurumu) tarafindan devralindigini itiraf etmesi ve su yüzüne çikan rapora dek. Bu rapor internet üzerinde bir firtina etkisi yaratti.

Birçok kaynak hemen “Vostok Anormalliginin” yerine ve bir gerçege isaret etti. Koordinatlar “X-Files” filmindeki büyük uzay gemisinin bulundugu noktaya gerçekten çok yakindi. Ayrica Rus Vostok üssüde, filmde verilen tüm koordinatlara hemen hemen uyuyordu. Tüm bunlar  X-Files dizisindeki Christ Carter’in hikayelerinin kimi zaman gerçek kaynaklara dayandigi fikrinin pekismesine neden oluyor. Veya buzla çevrilmis 3000 millik bir alana yayilan Vostok Gölü ve manyetik anormalligi, sasirtici bir biçimde bir Fransiz romani olan “Subterranean” da bahsedilen, Antartik uzmanlarin buzlarin altindaki kayip ve yasayanlarin bulundugu bir kent hikayesinede tipatip uyuyor. Anlatilari ayni yönde ve ilginç hikayeler ayni zaman araliginda benzer hikayelerden, yer alti dünyasindan bahsediyorlar.


2000 yili aralik ayina ait bir rapor ( http://www.npr.org/news/healthsci/antarctica/index.html)  Antartika’daki McMurdo istasyonundan bir kisinin karisiklik çikardigi ve bir UFO’nun Antartika’ya indigi dedikodularini yaydigi yönündeydi. Hatta McMurdo’nun üzerinde uçan bir uzay gemisinden bahseden bir afis elden ele yayiliyordu. Ve söylendigine göre sorumlu kisiler ilk uçakla kitadan sinirdisi edilmisti. Fakat tuhaf olan, aralinda Vostok anormalliginin tespit edildigi bölgenin üzerinde olaganüstü geometrik kum tepeleri kesfeden bir Rus bilim adamininda oldugu , en az 3 bilim adami son iki sene içerisinde Antartika’da ölmüstü. Bir baska tuhaflikta ölen kisilerin hepsinin 30-40 yaslarinda genç erkekler olusuydu ve rapor edilmemis olusuydu.

JPL’nin basin duyurusu, henüz raporun dogrulugunun kanitlanmadigi ve tuhaf olaylarin güney bölgesinde hala devam ettigi yönündeydi. Olay ilk olarak Güney kutbundaki bir doktor (Amundson-Scott istasyonu) tarafindan rapor edilmisti ve  bugüne kadar esi görülmemis bir biçimde hava yoluyla nakliyeye ihtiyaç oldugunu belirtmesiyle ortaya çikiyor. Safra kesesi tasiyla ilgili bir komplikasyondan ötürü !   Ardindan tesadüf eseri, baska raporlarda su yüzüne çikiyor.  4 tibbi olay daha yasaniyor ve yine daha önce yasanmamis biçimde nakliyelere ihtiyaç duyuluyor,  McMurdo istasyonundan, kitadaki en büyük Amerikan üssünden.  Ölümler rapor edilmeden önce ,  olaganüstü bir tibbi durum yasaniyor. Halk arasindaki söylentiler Yeni Zelanda’dan gelen birinin kendisiyle beraber getirdigi bir enfeksiyonu, dis dünyadan izole durumda yasayan kitadaki kisilere bulastirdigi seklinde.

Fakat bu olanaksiz gözüküyor. Çünkü Antartika’ya gitmek isteyen kisiler tüm bu kontrollerden geçmeden gidis izni alamiyorlar.  Birkaç gün karantinada bulunduruluyorlar ve yanlarinda getirebilecekleri bir enfeksiyon  olmadigindan emin olunuyor. Ayrica Antartika’nin çevresel sartlari virüsler ve diger mikrobik yasam formlari için dayanilmasi olanaksiz bir ortam sunuyor ve kita genelindeki soguk nedeniyle yok oluyorlar. Hatta Antartika’da hiç kimsenin grip olmayacagini söyleyebiliriz.

Peki ne olmus olabilir? iki olasilik düsünülebilir,

Birincisi, özel bir proje ile tüm bilimsel ve çevresel ilkelere ters düsecek bir sekilde, buz delinerek Vostok gölündeki ekosisteme ulasildi. Ve projeyle ilgili kisiler ,  13 bin ila milyonlarca yildir buz içinde kalmis mikro-organizmalara karsi karsiya kaldilar.  Ve daha sonra, ilk olarak 4 olaganüstü tibbi durum, 5 olarak degistirilir… simdi ise 12 McMurdo personeli tibbi nedenle tahliyeye ihtiyaç duyar Antartika’nin kis zamaninda. Bu tehlikeli virüs merkezin kis mevsimindeki personeline yayilmaktadir ve merkezin tibbi yeteneklerine ragmen kontrol altinda tutulamamistir. Ama daha da ilginci, rahatsizlanan kisiler arastirma görevlileri veya uzun dönem destek personeline degil, Raytheon sirketine ait çalisanlardir. Amerikan hükümetinin dünya çapinda yürüttügü programlarinda bulunan bir high-tech sirketi.

Eger bu olasilik dogruysa, bu gizli programlardan biri fiyaskoyla sonuçlanmis olur. Amundson-Scott merkezinin raporundaki bir baska noktada, doktorun tuz stoklarinin azaldigini söyleyerek tuz getirilmesi gerektigini söylemesi. Hatta gelecek olan ekibe, “ceplerini dahi tuz paketleriyle doldurmalarini önermesiydi” , kurtarma helikopterinde hiç yer yokmus gibi!

Tuz, Antartika’da hayatta kalmak için çok önemli bir gereklilik. Hava çok kuru oldugundan , yeterli tuz stogu olmamasi halinde, dis ortamdaki bir insan mineral ve su kaybi nedeniyle ölecektir. Buda gösteriyorki, bunca yildir açik olan bu üs, bir sonraki erzak uçagi gelene dek ne kadar tuz stoklamasi gerektigini biliyor olmaliydi. Peki nasil olduda aniden tuzsuz kaldilar?

Belki özel bir durum yasadilar ve belki de Raytheon’dan gelen uzmanlar ve mühendisler planlanandan daha fazla süre disarda kaldilar ,dondurucu rüzgarlarin içinde buzu kazmak için saatler ve saatler harcadilar ve normalden fazla tuz harcamak zorunda kaldilar.

Bu ani olay ve tehlike için diger olasilik ise,

Raytheon personeli Vostok’un altindaki gizli kazilarinda gerçekten birsey buldular. Ve yanlarinda götürerek daha derin incelemek istediler. Ve salgini Yeni Zelanda’dan gelen büyük kargo uçagi C-130’un McMurdo’yu ziyaretini ve çok önemli birseyi kitadan götürüslerini gizlemek için kullandilar. Birkaç basit ima ve internet üzerinde yayilmasini beklemek yeterliydi.

Arthur C. Clarke’in “2001 – Uzay Serüveni.”

Bu ilginç senaryo, izole edilmis bir yerde kesfedilen bir manyetik anormalligi,  gizli bir kaziyi ve çok eski bir yapinin ortaya çikarilisi, gizli çalismanin bir salgin hastalikla üstünün örtülmesi ni içeriyor.  Hepsi Clarke in hikayesinde mevcut. Tek fark olayin geçtigi yerde çikiyor, Antartika’nin yerine Ay. Belkide Clarke 30 yil önce yazdigi bu hikayesinde birseyler biliyordu.

Eninde sonunda, birseyler ortaya çikacak. Tek yapmamiz gereken, yönlendirilmemek. Ekonomi, krizler, küresellesme karsitlari, marsin yakinlasmasi, depremler ile ilgilenirken dünyamizda olan biten seylerden uzak kaliyoruz. Gözlerimizi açmaliyiz. Bizlerden , halktan birseyler saklandigi apaçik.

Antartika’da UFO görüntüsü iddiaları

Antarktika’daki araştırma istasyonu Neumayer-İstasyonu III, birkaç gün önce YouTube’a koyulan bir videoyla internetteki UFO tartışmalarının merkezine oturdu. 10 Ağustos’ta çekilen videoda, Güney Kutup noktası yakınlarındaki istasyonun tepesinde daire şeklinde bir cismin uçtuğu görülüyor.

Videonun orijinalliği hakkında kesin bir açıklama yapılmazken, UFO teorisyenleri, önde gelen dünya devletlerinin uzaylılarla gizli deneyler gerçekleştirdiğinden, çok gizli bir silahın denediğine kadar çok sayıda iddia ortaya atmaya başladı.

LiveScience sitesi, video hakkında uzman görüşüne dayanan açıklamalar bulunmasa da, görünen cisim hakkında alışılmış açıklamalar öne sürülebileceğini belirtti. Bunlardan biri, bir balon gibi son derece yuvarlak olduğu görülen cismin araştırma istasyonuna çok yakın bulunması. Bu da, jeofizik, meteoroloji ve atmosfer kimyası deneyleri dahil birçok araştırmanın yapıldığı istasyon üzerindeki cismin bir hava balonu olabileceğine işaret ediyor. Antarktika’da, farklı dönemlerdeki hava değişimlerini ölçmek için hava balonlarının sıkça kullanıldığı biliniyor.

Adının açıklanmasını istemeyen bir Ufolojist, LiveSicence yaptığı açıklamada, “cismin büyük olasılıkla hava balonu olduğunu ancak cisimle ilgili ilginç bir detayın bulunduğunu” söyledi. Bu detay, cismin neden videonun sadece birkaç karesinde belirdiğini kimsenin açıklamaması. Ufolojist, “orijinal videonun hızlandırılmış olduğunu, bu yüzden hızlandırılmış görüntülerde sabit olmayan cisimlerin birkaç karede belirdiklerini ifade etti. Bu durum, videonun çerçeve hızı ve cisimlerin hareket hızına olarak değişirken, ortada aslında çok da esraengiz bir durum olmadığını öne sürüyor.

DÜNYA DIŞI YAŞAM KANITI MI?

LiveScience, balonun saatlerce havada kalması halinde, videoda görüldüğünden daha fazla yer alacağını belirtti. Ancak Antarktika’daki hava balonu testlerinin genelde sadece birkaç dakika sürdüğü ele alındığında, istasyondaki araştırmacıların başarılı geçen kısa bir deney yapmış olma ihtimali kuvvetleniyor.

Antartika’daki Gizem

       Son zamanlarda Antarktikadan gelen sıradışı raporlar bilim dünyasını şaşkına çevirmiş durumda. Bunlara neden olan bu donmuş durumdaki kıtadaki anormal buluş.

       Tüm bunlar 1957 yılında rusların bu en uzak kıtada Vostok ismiyle geçen bir araştırma merkezi kurmalarıyla başlıyor. 1970’lerde radarlar vasıtasıyla yapılan yüzey araştırmaları sırasında ,geçte olsa merkezlerini buzun altındaki dev bir gölün ucuna kurduklarını farkettiler. O zamandan beri yörüngedeki uydular ve yüzeydeki sismik ölçümler, Vostok gölünü, katı buzun neredeyse 2 mil altında , son 100 yılda keşfedilmiş – büyüklüğü en derin yeri 915 metre olan Kanada’daki Ontario gölüne eşit ve hacmi 4 katı – en büyük gölünü tespit etti.

       Göl hala sıvı halde ve donmamış durumda. 13 bin ila 14 milyon yıldır da dış dünyadan izole edilmiş durumda. Yani kıtanın buzla kaplandığı tarihten bu yana. Gölün suları 50 ila 65 derece, ve bir ısı kaynağına sahip olduğu kesin. Ayrıca tüm göl su-hava karışımı ( sıcak su buharı ve üstündeki buzun erimesi) ile dolu 1000 metreden yüksek bir kubbe ile çevrelenmiş durumda. Birkaç yıl önce yapılan kazılarla buz tabakasının oldukça altında ve göle yakın bir noktadan aldıkları örneklerde mikroplar, çeşitli gazlar – metan gibi – daha sonradan donmuş, gölün kubbesi üzerindeki buz tabakasında tespit edilmiş. Elde edilen örnekler tipik biyolojik oluşumları ifade ediyor. Bu yüzden Vostok gölü akıl almaz bir karışımı barındırıyor : Dış dünyadan tamamen izole olmuş bir eko sistem , su, ısı , gazlar , ve hali hazırdaki biyolojik aktivite.

       1998 yılında NASA tarafından ideal test alanı olarak kabul edilmesi çok önemli bir gelişme. Jüpüter’in aylarından Europa’daki buzulun altında olduğu varsayılan okyanusta araştırma yapmak için geliştirilecek steril sonda teknolojisi için ideal bir hedef durumunda.

       Scientific American’a göre , Ulusal Bilim Kuruluşu aniden planları değiştirdi ve bir robot sonda ile göle dalmaya karar verdi. Saptanan tarih ise : 2002. Daha önce 1999 yılında ortaya atılan proje 2004 yılına ertelenmişti. Şimdi ise 2002 de göle doğru dalış yapacak robot sondanın 2003 yılında örneklerle beraber geri döneceği hesaplanıyor. Frank D. Carsey’in anlatımına göre , dış yüzeyden yabancı bir yaşam formunun göle bulaşmaması içinde ilk 3,5 kilometrelik delmenin kaynamış su ile yapılması ve robotun bu noktaya yerleştirilmesi planlanıyor. Ardından açılan deliğin donarak kapanması beklenecek ve silindir şeklindeki sonda kendini sterilize edecek. Daha sonra da ısı üreterek önündeki buzu eritip göle doğru yoluna devam edecek. Robot’a bağlı bir kablokendisiyle beraber hareket ediyor olacak. Fakat Frank D. Carsey’e göre şuan asıl sorun şu, “Hiç kimse, ulusal veya uluslararası , yeterince temiz’in ne olduğunu söyleyemedi” , ” Bizim gelecekteki çalışmalarımız için bir hedefe ihtiyacımız var.”

       Yaklaşık 20 milyon dolara malolacak proje için, NSF ve NASA( National Aeronautics and Space Administration) gerekli aygıtın ve sondanın yapılabilmesi için ödemede bulunmayı önerdiler. Carsey’in NASA’dan aldığı ödenek, komplike bir robot prototip içindi. Carsey,”Aygıtı bu yaz tamamlayacağız fakat yeterince test etme olanağımız olmayacak ” demişti.

       Columbia Üniversitesinden uzmanları, NSF’nin desteğiyle yaptıkları araştırmalarda gölün altındaki yerçekimi, manyetizma ve termal aktivitelerin haritalarını çıkardılar. Ve önemli bir bulguya ulaştılar. Gölün güneydoğu kısmındaki kıyısında büyük manyetik anormallikler tespit ettiler. Bu olağan dışı anormallik, zeminle olan 1,000 nanotesla’dan daha fazla bir uyumsuzluktu ve doğal bir oluşumdan kaynaklanıyor olabilirdi.

       Kolombiya Üniversitesinden Michael Studinger’in önerdiği bir teoriye göre, Dünya’nın kabuğu gölün tabanında , Antarktika’nın geneline oranlar daha ince bir kalınlığa sahipti ve gölün oluşumu sırasında gerilmişti. Bu da oraya özgü “manyetik anormalliği” açıklıyordu. Fakat jeofizikçi Ron Nicks gibi başkaları, bu teorinin zorluğundan bahsettiler. Nicks bu incelti alttaki kayaları ısıtacaktı ve buda kabuğun manyetik yeteneğini azaltacaktı. Farklı teorilerde ortaya atılıyor tabiiki. Bir metal yığınından kaynaklanabileceği ve gömülü kalmış çok eski bir kentin kalıntıları olabileceği şeklinde.

Ama son zamanlarda yayılan ve kabul edilmeye başlanan catastrophism ( felaket, yıkım) görüşü standartjeolojik modellere alternatifler sunuyor. Klasik jeolojiye göre bu yavaş yavaş oluşmuş bir durum. Ama bulunan bir çok kanıt ( Vostok’ta yapılan buz kazıları ve elde edilen veriler gibi) iklimdeki değişikliğin aniden ve çok kısabir süre içinde gerçekleştiği yönünde. Kıyamet teorilerine göre ani bir kutup kayması buna neden oldu yönünde. Birçok araştırmacı, çok çeşitli kanıtlarla, böyle bir kaymanın 13,000 yıl önce olduğunu ortaya koyuyorlar. Kutup kayması teorisine göre, Antarktika ılıman bir iklime sahipti hatta ormanları vardı. Dünya’nın normal düzenindeki ani bir değişim kıtayı bu buz cehennemine hapsetmişti ve aynen Mars’ın bazı bölgelerinde de olduğu gibi. Ama sonuçta herkesin kabul ettiği, her nasıl olduysa.

       Ancak Kolombiya üniversitesinin “Vostok manyetik anormallikleri” keşfinin sızmasından sonra JPL (NASA Jet Propulsion Laboratory) anlaşılmaz bir nedenle Vostok araştırma programını geri çekmesiydi. Sebep olarakta ,”çevresel nedenler” ileri sürüldü. Taa ki, JPL sözcüsünün bir basın toplantısında kutup araştırma programının NSA (Ulusal Güvenlik Kurumu) tarafından devralındığını itiraf etmesi ve su yüzüne çıkan rapora dek. Bu rapor internet üzerinde bir fırtına etkisi yarattı.

       Birçok kaynak hemen “Vostok Anormalliğinin” yerine ve bir gerçeğe işaret etti. Koordinatlar “X-Files” filmindeki büyük uzay gemisinin bulunduğu noktaya gerçekten çok yakındı. Ayrıca Rus Vostok üssüde, filmde verilen tüm koordinatlara hemen hemen uyuyordu. Tüm bunlar X-Files dizisi yapımcısı Chris Carter’in hikayelerinin kimi zaman gerçek kaynaklara dayandığı fikrinin pekişmesine neden oluyor. Veya buzla çevrilmiş 3000 millik bir alana yayılan Vostok Gölü ve manyetik anormalliği, şaşırtıcı bir biçimde bir Fransız romanı olan “Subterranean” da bahsedilen, Antartik uzmanların buzların altındaki kayıp ve yaşayanların bulunduğu bir kent hikayesinede tıpatıp uyuyor. Anlatıları aynı yönde ve ilginç hikayeler aynı zaman aralığında benzer hikayelerden, yer altı dünyasından bahsediyorlar.

2000 yılı aralık ayına ait bir rapor:

       Antarktika’daki McMurdo istasyonundan bir kişinin karışıklık çıkardığı ve bir UFO’nun Antarktika’ya indiği dedikodularını yaydığı yönündeydi. Hatta McMurdo’nun üzerinde uçan bir uzay gemisinden bahseden bir afiş elden ele yayılıyordu. Ve söylendiğine göre sorumlu kişiler ilk uçakla kıtadan sınırdışı edilmişti. Fakat tuhaf olan, aralarında Vostok anormalliğinin tespit edildiği bölgenin üzerinde olağanüstü geometrik kum tepeleri keşfeden bir Rus bilim adamınında olduğu , en az 3 bilim adamı son iki sene içerisinde Antarktika’da ölmüştü. Bir başka tuhaflıkta ölen kişilerin hepsinin 30-40 yaşlarında genç erkekler oluşuydu ve rapor edilmemiş oluşuydu.

       JPL’nin basın duyurusu, henüz raporun doğruluğunun kanıtlanmadığı ve tuhaf olayların güney bölgesinde hala devam ettiği yönündeydi. Olay ilk olarak Güney kutbundaki bir doktor (Amundson-Scott istasyonu) tarafından rapor edilmişti ve bugüne kadar eşi görülmemiş bir biçimde hava yoluyla nakliyeye ihtiyaç olduğunu belirtmesiyle ortaya çıkıyor. Safra kesesi taşıyla ilgili bir komplikasyondan ötürü ! Ardından tesadüf eseri, başka raporlarda su yüzüne çıkıyor. 4 tıbbi olay daha yaşanıyor ve yine daha önce yaşanmamış biçimde nakliyelere ihtiyaç duyuluyor, McMurdo istasyonundan, kıtadaki en büyük Amerikan üssünden. Ölümler rapor edilmeden önce , olağanüstü bir tıbbı durum yaşanıyor. Halk arasındaki söylentiler Yeni Zelanda’dan gelen birinin kendisiyle beraber getirdiği bir enfeksiyonu, dış dünyadan izole durumda yaşayan kıtadaki kişilere bulaştırdığı şeklinde.

       Fakat bu olanaksız gözüküyor. Çünkü Antarktika’ya gitmek isteyen kişiler tüm bu kontrollerden geçmeden gidiş izni alamıyorlar. Birkaç gün karantinada bulunduruluyorlar ve yanlarında getirebilecekleri bir enfeksiyon olmadığından emin olunuyor. Ayrıca Antarktika’nın çevresel şartları virüsler ve diğer mikrobik yaşam formları için dayanılması olanaksız bir ortam sunuyor ve kıta genelindeki soğuk nedeniyle yok oluyorlar. Hatta Antarktika’da hiç kimsenin grip olmayacağını söyleyebiliriz.

Peki ne olmuş olabilir? İki olasılık düşünülebilir:

       Birincisi, özel bir proje ile tüm bilimsel ve çevresel ilkelere ters düşecek bir şekilde, buz delinerek Vostok gölündeki ekosisteme ulaşıldı. Ve projeyle ilgili kişiler , 13 bin ila milyonlarca yıldır buz içinde kalmış mikro-organizmalara karşı karşıya kaldılar. Ve daha sonra, ilk olarak 4 olağanüstü tıbbı durum, 5 olarak değiştirilir… şimdi ise 12 McMurdo personeli tıbbi nedenle tahliyeye ihtiyaç duyar Antarktika’nın kış zamanında. Bu tehlikeli virüs merkezin kış mevsimindeki personeline yayılmaktadır ve merkezin tıbbi yeteneklerine rağmen kontrol altında tutulamamıştır. Ama daha da ilginci, rahatsızlanan kişiler araştırma görevlileri veya uzun dönem destek personeline değil, Raytheon şirketine ait çalışanlardır. Amerikan hükümetinin dünya çapında yürüttüğü programlarında bulunan bir high-tech şirketi.

       Eğer bu olasılık doğruysa, bu gizli programlardan biri fiyaskoyla sonuçlanmış olur. Amundson-Scott merkezinin raporundaki bir başka noktada, doktorun tuz stoklarının azaldığını söyleyerek tuz getirilmesi gerektiğini söylemesi. Hatta gelecek olan ekibe, “ceplerini dahi tuz paketleriyle doldurmalarını önermesiydi” , kurtarma helikopterinde hiç yer yokmuş gibi!

       Tuz, Antarktika’da hayatta kalmak için çok önemli bir gereklilik. Hava çok kuru olduğundan , yeterli tuz stoğu olmaması halinde, dış ortamdaki bir insan mineral ve su kaybı nedeniyle ölecektir. Buda gösteriyorki, bunca yıldır açık olan bu üs, bir sonraki erzak uçağı gelene dek ne kadar tuz stoklaması gerektiğini biliyor olmalıydı. Peki nasıl olduda aniden tuzsuz kaldılar?

       Belki özel bir durum yaşadılar ve belki de Raytheon’dan gelen uzmanlar ve mühendisler planlanandan daha fazla süre dışarda kaldılar ,dondurucu rüzgarların içinde buzu kazmak için saatler ve saatler harcadılar ve normalden fazla tuz harcamak zorunda kaldılar.

       Bu ani olay ve tehlike için diğer olasılık ise, Raytheon personeli Vostok’un altındaki gizli kazılarında gerçekten birşey buldular. Ve yanlarında götürerek daha derin incelemek istediler. Ve salgını Yeni Zelanda’dan gelen büyük kargo uçağı C-130’un McMurdo’yu ziyaretini ve çok önemli birşeyi kıtadan götürüşlerini gizlemek için kullandılar. Birkaç basit ima ve internet üzerinde yayılmasını beklemek yeterliydi.

Arthur C. Clarke’ın “2001 – Uzay Serüveni.”

       Bu ilginç senaryo, izole edilmiş bir yerde keşfedilen bir manyetik anormalliği, gizli bir kazıyı ve çok eski bir yapının ortaya çıkarılışı, gizli çalışmanın bir salgın hastalıkla üstünün örtülmesi’ni içeriyor. Hepsi Clarke ın hikayesinde mevcut. Tek fark olayın geçtiği yerde çıkıyor, Antarktika’nın yerine Ay. Belkide Clarke 30 yıl önce yazdığı bu hikayesinde birşeyler biliyordu…..

Visited 7 times, 1 visit(s) today

1 comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir