“Bir Ulusu köleleştirmenin ve fethetmenin iki yolu vardır. Birisi kılıçla, diğeri borçla.” John Adams 1735 – 1826 John Perkins, “Kiralık bir İktisatçının İtirafları” kitabının yazarı aynı zamanda bir iktisatçı / ekonomist. 30 sene özel şirketlerde çalışmış bir isim ve ülkeleri hatta dünya düzenini dev şirketlerin yönettiğine dair şirketokrasi diye adlandırılacak bir sistemden söz edip duruyor. Bu sistemin içinde Perkins’e göre dev şirketler, finans kuruluşları ve medya gücü yer alıyor.
Ülkemizin içinde bulunduğu mali kriz ve makro boyutta dışa bağımlılık bizi sürekli (5 senede bir en azından) ciddi bir denklemin içine atıyor ve sıkıntıya sokuyor. Ancak John Perkins’in adını duyana kadar bunun bizim üretimsizliğimizden verimsizliğimizden v.s. Kaynaklandığını sanıyordum. Ancak onu okuduktan sonra gördüm ki durum cidden çok farklı. Bakın Perkins neler diyor:
“Hedef ülke tespit edildikten sonra, ülkenin liderini ikna yoluyla kontrol altına almak için “kiralık iktisatçılar” devreye sokulur; bunda başarısız olunursa “kiralık katiller” devreye sokularak lider ortadan kaldırılır; bunda da başarılı olunmazsa bu sefer asker/savaş devreye sokulur.”
Yazar ve Yrd. Doç Cevdet Akbay’a göre Perkins’in söylediği şirketokrasinin Türkiye’de ki temsilcisi TÜSİAD ! Cevdet Akbay tamda Perkins’in sesini yükselttiği coğrafyadan Amerika’dan yapıyor bu tespiti.
İşte John Perkins’in çarpıcı açıklamaları:
“Belki de en sık kullanılanı, öncelikle şirketlerimize uygun kaynakları olan ülkeleri bulur ve gözümüzü üstlerine dikeriz, petrol gibi.
Ardından Dünya Bankası ya da onun kardeşi başka bir organizasyondan o ülkeye büyük bir kredi ayarlarız. Fakat para asla gerçekte o ülkeye gitmez. Ülke yerine o ülkede projeler yapan kendi şirketlerimize gider. Enerji santralleri, sanayi alanları, limanlar bizim şirketlere ilaveten, o ülkedeki birkaç zengin insanın kar sağlayacağı şeyler. Bunlar toplumun çoğunluğuna yaramaz. Yine de o insanlar, yani bütün ülke bu borcun altına sokulur. Bu borç ödeyemeyecekleri kadar büyüktür ve bu da planın bir parçasıdır geri ödeyemezler. Ardından biz ekonomik tetikçiler gidip onlara deriz : ‘ Dinleyin, bize bir sürü borcunuz var. Borcu ödeyemiyorsunuz.’ O zaman petrolünüzü petrol şirketlerimiz için oldukça ucuza satın. Ülkenizde askeri üst kurmamıza izin verin ya da askerlerimizi desteklemek için dünyanın bir yerine asker gönderin – ırak gibi -, ya da bir dahaki BM seçiminde bizimle oy verin.
Elektrik şirketlerini özelleştiririz. Suları ve kanalizasyon sistemlerini özelleştiririz ve ABD şirketleri ya da diğer çok uluslu şirketlere satarız. Bu mantar gibi biten bir şey ve çok tipik, IMF ve Dünya Bankası bu şekilde çalışır. Ülkeyi borca sokarlar ve bu öyle büyük bir borçtur ki ödenemez. Koşullara bağlı ya da iyi yönetim talep edersiniz. Aslında bu onların kaynaklarını satmalarını sağlar. Buna sosyal hizmetleri teknik şirketleri bazen eğitim sistemleri de dâhildir. Adli sistemlerini, sigorta sistemlerini yabancı şirketlere satarız. Bu ikili – üçlü – dörtlü bir darbedir!”
İşte tüm bunları sizlerle özellikle paylaşmak istedim. Görüyorum ve görüyorsunuz ki bizler borç toplumu olmaktan kurtulmak zorundayız. Bu zorunluluk adına da üretmek ve kaynaklarımızı doğru yerlere kanalize etmek gerekiyor. Mesela sigortacılık sistemi konusunda ortaya çıkan kaynağın yurt dışına değil yurt içine dönmesi gibi. Bir çok örnek verilebilir. Ama senaryo ortada senaristi beğenmiyorsanız, sahneden çekilmeyin ! Onun yerine senaryoyu değiştirip senaristi tahtından edin !
(Amerika Birleşik Devletleri tarihindeki ilk Başkan Yardımcısı ve 2. Başkandır. 1797–1801 yılları arasında Amerika Birleşik Devletleri ikinci başkanı olarak görev yaptı.