Çağımıza Bir Mesaj ve Eşyanın Nakli

Mânevî sahada rehber olan peygamberler, maddî sahada da insanlara öncülük etmiş ve onları, ulaşabilecekleri son merhalelere doğru yönlendirmişleridir. İğneyi ilk bulan ve onunla elbise diken Hz. İdris, saati ilk bulan ve onunla zamanı ölçen Hz. Yûsuf, ağaca şekil veren ve onunla dev dalgaları aşan Hz. Nûh, demiri işleyerek şekillendiren Hz. Dâvud, âsâsıyla yerden su çıkaran Hz. Mûsâ, elbisesini ateşin yakmadığı Hz. İbrahim, hastalara şifâ dağıtan ve ölüleri dirilten Hz. İsâ ve nihayet geri döndüğünde yatağı dahi soğumayacak kadar kısa bir zamanda, zaman ve mekân mefhumlarını (kavramlarını) alt-üst ederek Mîrâc’a çıkan Peygamber Efendimiz’e kadar bütün peygamberler, insanlar için maddî terakkînin (ilerlemenin) uç noktalarını gösterdiler. Bu mûcizelerin diliyle;

«Ey insanoğlu, sen de çalış ve Allah’a itaat et ki, sana da ihsân edilsin.»

mesajını verdiler. Hz. Süleyman ise, günümüzde hâlâ üzerinde uğraşılan bir konunun uç noktalarını gösteren bir mûcizesinde eşyânın aynen naklini sağlamış ve Saba Melîkesi Belkıs’ın tahtını bir yanda yanına celbetmiştir (çekmiştir). Neml Sûresi’nin 36.-42. âyetlerinde gayet tafsîlatlı (ayrıntılı) anlatılan bu mûcize sonunda Belkıs’ın yâkut ve zümrütlerle işlenmiş altın tahtı, bir anda Hz. Süleyman’ın yanında belirmiş, tahtın etrafında kişilerin sesleri ve görüntüleri de aynen müşâhede edilmiştir: [1]

فَلَمَّا جَاء سُلَيْمَانَ قَالَ أَتُمِدُّونَنِ بِمَالٍ فَمَا آتَانِيَ اللَّهُ خَيْرٌ مِّمَّا آتَاكُم بَلْ أَنتُم بِهَدِيَّتِكُمْ تَفْرَحُونَ. ارْجِعْ إِلَيْهِمْ فَلَنَأْتِيَنَّهُمْ بِجُنُودٍ لَّا قِبَلَ لَهُم بِهَا وَلَنُخْرِجَنَّهُم مِّنْهَا أَذِلَّةً وَهُمْ صَاغِرُونَ. قَالَ يَا أَيُّهَا المَلَأُ أَيُّكُمْ يَأْتِينِي بِعَرْشِهَا قَبْلَ أَن يَأْتُونِي مُسْلِمِينَ. قَالَ عِفْريتٌ مِّنَ الْجِنِّ أَنَا آتِيكَ بِهِ قَبْلَ أَن تَقُومَ مِن مَّقَامِكَ وَإِنِّي عَلَيْهِ لَقَوِيٌّ أَمِينٌ. قَالَ الَّذِي عِندَهُ عِلْمٌ مِّنَ الْكِتَابِ أَنَا آتِيكَ بِهِ قَبْلَ أَن يَرْتَدَّ إِلَيْكَ طَرْفُكَ فَلَمَّا رَآهُ مُسْتَقِرّاً عِندَهُ قَالَ هَذَا مِن فَضْلِ رَبِّي لِيَبْلُوَنِي أَأَشْكُرُ أَمْ أَكْفُرُ وَمَن شَكَرَ فَإِنَّمَا يَشْكُرُ لِنَفْسِهِ وَمَن كَفَرَ فَإِنَّ رَبِّي غَنِيٌّ كَرِيمٌ. قَالَ نَكِّرُوا لَهَا عَرْشَهَا نَنظُرْ أَتَهْتَدِي أَمْ تَكُونُ مِنَ الَّذِينَ لَا يَهْتَدُونَ. فَلَمَّا جَاءتْ قِيلَ أَهَكَذَا عَرْشُكِ قَالَتْ كَأَنَّهُ هُوَ وَأُوتِينَا الْعِلْمَ مِن قَبْلِهَا وَكُنَّا مُسْلِمِينَ

«(Elçilerin sözcüsü) Süleyman’ın huzuruna gelince, Süleyman ona şöyle dedi: “Siz beni mal ile desteklemek (ve böylece etkilemek) mi istiyorsunuz? Oysa Allah’ın bana verdiği size verdiğinden daha hayırlıdır. Fakat hediyenizle ancak siz sevinirsiniz.” “Sen onlara dön. Andolsun, biz onlara, karşı koyamayacakları ordularla gelir ve onları oradan aşağılanmış ve küçük düşürülmüş olarak çıkarırız.” Süleyman, “Ey ileri gelenler! Onlar bana teslim olmadan önce hanginiz bana onun (kraliçenin) tahtını getirebilir?” Cinlerden bir ifrit4,”Sen yerinden kalkmadan ben onu sana getiririm ve şüphesiz ben, buna güç yetirecek güvenilir biriyim” dedi. Kitaptan bilgisi olan biri, “Ben onu, gözünü kapayıp açmadan önce sana getiririm” dedi. Süleyman tahtı yanında yerleşmiş halde görünce şöyle dedi: “Bu, şükür mü, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni denemek için, Rabbimin bana bir lütfudur. Kim şükrederse ancak kendisi için şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse (bilsin ki) Rabbim her bakımdan sınırsız zengindir, cömerttir.” Süleyman, “Tahtını tanınmaz hale getirin. Bakalım tanıyacak mı, yoksa tanımayacaklardan mı olacak?” dedi. Belkıs gelince, “Senin tahtın böyle mi?” denildi. O da, “Sanki o! Fakat zaten daha önce bize bilgi verilmişti ve biz teslimiyet göstermiştik” dedi.» (Neml 36-42) [2]

Bu âyetler, cisimlerin uzak mesafelerden aynen veyâ sûreten (görüntü olarak) nakledilebileceğini, seslerin (telsiz, telefon ve radyo ile) aynen aktarılabileceğini açıkça göstermektedir. Nitekim bu işaretin ilk bölümü gerçekleşmiş ve cisimlerin görüntüleri, televizyon cihazlarıyla dünyanın bir ucundan diğerine nakledilebilir hâle gelmiştir.

Cisimlerin aynen nakledilebilmesi konusunda yapılan çalışmalar, bugün olanca hızıyla sürdürülmekte ve teorik olarak da bunun mümkün olabileceği kabul edilmektedir. Ancak bu konuda yapılan ve 1955 yılına kadar Amerika Birleşik Devletleri’nin bir sırrı olarak saklanmıştır. Filadelfiya Deneyi adıyla bilinen bu deneyde Amerikalı bilim insanlarınca, koca bir savaş gemisinin bir anda gözlerden kaybolması ve Filadelfiya Limanı’ndan yol alıp güneyde kilometrelerce ötedeki Norfolk Limanı’nda taşınması sağlanmıştır. Daha sonra ikinci limandan kaybolup Filadelfiya Limanı’na dönmesi de ancak birkaç dakika içinde olmuştur. Bu şaşılacak deney, İkinci Dünya Savaşı sırasında, Kasım 1943’te yapılmıştır.

Amarikalı araştırmacı George Langeland, “Korkunç Gerçekler” adlı kitabında bu deney ile ilgili ayrıntılı bilgiler vermiştir. Langeland, Filadelfiya Deneyi’nin Dr. Morris K. Jesup adlı genç bir bilim insanının Denizcilik Araştırma Enstitüsü’ne sunduğu bilimsel temellere dayanarak gerçekleştirildiğini anlatmaktadır. Dr. Jesup, Michigan ve Derby Üniversitelerinde astronomi ve matematik profesörüdür. Aynı zamanda Michigan Üniversitesi’nin Güney Afrika’da kurduğu gözlemevinin müdürlüğünü yapmıştır.

Dr. Jesup’un araştırması, Einstein’in “Birleştirilmiş Alan” (Unified Field) teorisine dayanmaktadır. Amerikan denizcilik uzmanları, Dr. Franklin Romino’nun kontrolü altında kompleks bir elektro-mekanik cihaz aracılığı ile savaş gemisini görünmez duruma getirmeyi sağlamışlardır. Bazı özel madeni külçelerden bir kombizisyon ihtiva eden bu sistem, yüksek gerilimli ve güçlü bir elektrik kaynağı doğurmuş, nu da gemi çevresinde her yönde 100’er metre uzaklığa kadar tesir eden kuvvet alanları (force-fields) aracılığı ile gemiyi aniden yüksek hızda iterek maddesini de belirli bir fizikî duruma sokmuştur.

Dr. Jesup’un Filadelfiya Deneyi’ne hiç temas etmemesine rağmen, “Bilinmeyen Uçan Cisimler” adlı kitabı çıkınca, okuyuculardan Carlos M. Allende adında birisinin kitap ile ilgili açıklamaları, deneyin haberini yaymıştır. Allende’nin mektup ve yazılarından, kendisinin 1943 yılında dDeniz Kuvvetleri’nde bulunduğu ve Filadelfiya Limanı’nda deneyin yapıldığı Destroyer’in yakınında demirleyen “Andren Furnseth” adlı savaş gemisinden deneyi takip ettiği anlaşılmaktadır. Allende, görünmezlik hâlinin bütünüyle meydana geldiğini, gemi ile birlikte gemici, kaptan, denizci ve denetleyicilerin gözden kaybolduğunu, ancak kaybolan gemi güvertesindeki kimselerin birbirlerini ayırt edebildiklerini anlatmaktadır. Allende, deney sırasında destroyerin güvertesinde 22 denizci ve subay bulunduğunu, deney sonunda bunlardan 16’sının öldüğünü,  geri kalan 6’sının da yüksek elektrik güçlü alanların etkisi ile delilik ve sayıklamalara yakalandıklarını bildirmektedir.

Kurân âyetlerinin haber vermiş olduğu “cisimlerin nakli” konusundaki çalışmalar, günümüzde de sürdürülmektedir. Einstein, hızı yükseldikçe artan elektron kütlesinin hesaplanmasına yarayan “Lorentz denklemi”nden faydalanarak cisimlerin hızı arttıkça kütlelerinde arttığını, diğer yandan boyutlarının kaybolduğunu göstermiştir. Hareket eden cismin hızı, ışık hızına (300.000 km/sn) eşit olduğu takdirde, o cismin veya varlığın hareket sırasındaki kütlesi sonsuz olmaktadır. Diğer bir ifâdeyle o kütle, maddî âlemi tamamiyle kapladığı halde gözlerden kaybolarak görünmez hâle gelecektir. Maddî âleme göre bir tenâkuz (çelişki) arz eden bu durum, “ilâhî âlem”in vasıflarına göre kesinlikle tenâkuz (çelişki) değildir ve böyle bir âlemi insan gözünün görmesi imkânsızdır.

Evet, bu “ilâhî âlem”in ya da “melâikeler âlemi”nin bu korkunç hızdaki hareketini gözleyebilmek kesinlikle imkânsızdır. Bundan dolayı “ilâhî âlem” ile alâkalı bilgilerimiz, o âlemin sahibi olan Cenâb-ı Hakk’ın bize bildirdiklerinden ibârettir. Ancak bütün deneyler, böyle bir âlemin varlığına işaret etmektedir. Örneğin 2. Lorentz formüllerine göre ışık hızına erişen bir cismin kütlesi sonsuz olmakta, hız, ışık hızını geçtikçe cismin maddî kütlesi de asıl değerinden yavaş yavaş eksilmeye başlamaktadır. Cismin ışık hızı, ışık hızından 37 kat fazla olursa, maddî kütlesi, aslı değerinin 1000’nde 27’sine tekâbül eder. O anda da zaman genleşerek 1 gün, yeryüzünün 1000 yılına tekâbül eder. Kurân, bu hakikate akıl almaz bir şekilde işâret etmekte ve Hacc Sûresi’nin 47. âyetinde şöyle buyurmaktadır: [1]

عِندَ رَبِّكَ كَأَلْفِ سَنَةٍ مِّمَّا تَعُدُّونَ…

«Şüphesiz Rabbinin nezdinde 1 gün, sizin saydığınız 1000 yıl gibidir.» (Hac 47) [3]

Secde Sûresinin 5. âyetinin meali ise şöyledir: [1]

يُدَبِّرُ الْأَمْرَ مِنَ السَّمَاءِ إِلَى الْأَرْضِ ثُمَّ يَعْرُجُ إِلَيْهِ فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ أَلْفَ سَنَةٍ مِّمَّا تَعُدُّونَ

«Gökten yere kadar bütün işleri Allah yürütür. Sonra bu işler, süresi sizin hesabınızla bin yıl olan bir günde ona yükselir.» (Secde 5) [4]

Yine bilimsel verilere göre cisimlerin hızı artmaya devam ederek ışık hızının 1850 katına ulaşsa, cismin kütlesi, asıl değerinin 10.000’de 5’i seviyesine iner ve zamanın genleşmesi iyice artarak o cismin bir günü, yeryüzünün 50.000 gününe tekâbül eder (karşılık gelir). Diğer bir ifâdeyle o hızdaki bir cismin günlük hareketi sırasında dünyamız, milyarlarca insanın doğumuna ve ölümüne şahit olarak 50.000 yıl birden yaşlanır. Meâric Sûresi’nin 4. âyetinin meâli, şöyledir: [1]

تَعْرُجُ الْمَلَائِكَةُ وَالرُّوحُ إِلَيْهِ فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْسِينَ أَلْفَ سَنَةٍ

«Melekler ve Ruh (Cebrail), ona süresi 50.000 yıl olan 1 günde yükselir.» (Meâric 4) [5]

Cenâb-ı Hakk’ın kutsal kitaplar ve peygamberleri vâsıtasıyla bizlere haber verdiği bu “ilâhî âlem”ler, nûrdan yaratılmış, Melâike ve Ruhânîler gibi şuurlu mahlûkâtın akıl almaz hızlarla cereyan ettiği âlemlerdir ve elbette bizim ölçülerimizle mukâyese edilmez. Ancak daha 14 asır öncesinden verilen haberler ve Peygamber Efendimiz’in hâdisleri, Lorentz formüllerinde görüldüğü gibi bilim insanlarınca büyük itibar gören bilimsel kabullerle de kesin bir mutabakat (uyum) arz etmektedir. İnsanoğlu, çalışmalarını bu gerçekler doğrultusunda yönlendirdiğinde, Kurân’da belirtilen peygamber mûcizelerinin uç noktalarına eşdeğer nimetlere kavuşabilecektir.[1]

Kaynaklar

[1] Gerçeğe Doğru, c.1, f.10, s.3-6.
[2] www.diyanet.gov.tr/kuran/meal.asp?page_id=379
[3] www.diyanet.gov.tr/kuran/meal.asp?page_id=337
[4] www.diyanet.gov.tr/kuran/meal.asp?page_id=414
[5] www.diyanet.gov.tr/kuran/meal.asp?page_id=567

Visited 51 times, 1 visit(s) today

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir