Ermenistan Devleti

Bugünü anlamamız açısından bize de ışık tutan bir örnektir. Az sabırla okuyun çünkü benim gibilerin neden milliyetçi olduğunu anlayacaksınız. Başlayalım.

Arkadaşlar ermeniler aslında Rusya’nın kapısında yatıp, sabah akşam Rus bayrağı yalasalar bu bayrak diktikleri ve adına Ermenistan dedikleri nimetin şükrünü ve kadrini kıymetini ödeyemezlerdi. Çünkü onlara Türk vatanından parçalar koparıp Ermenistan devletini kuran ülke Rusya idi. Ne gerek vardı Avrupa’ya, ABD’ye yaklaşmaya? Ama bir kez hainsen, hep hainsindir. Bugün adına Ermenistan denilen topraklar, bölge 1828’de Ruslarca ele geçirildikten sonra tamamı İran’daki Hoy ve Salmas’dan getirilen Ermeni kolonilerinin yerleştirilmesiyle kurulmuş bir yapay ülkedir. Rus ressamlara bile konu olmuştur onların bu topraklara göçleri.

At arabalarıyla gelerek bölgeye yerleştirilen Ermeniler, tıpkı Amerika ve Avustralya kıtasını sömürgeleştiren Avrupalılar gibi Azerbaycan Türklerini kızılderili ve aborijinler gibi topraklarından sürmüş, verimli vadileri ve kasabaları ele geçirmişti. Kimi daha Ermeniler bölgeye getirilmeden önce Sisianov, Lazaryan, Melikyan, Madatov gibi Ermeni komutanlarca Türklere ve bölgedeki Kürtlere karşı yapılan etnik temizlikler sonrası bölgenin yarısı boşaltıldı. 1830’larda gelmeye başlayan Ermeni nüfus zar zor %40’lara çıkarıldı.

Çarlık ordusundaki Ermeni Korgeneral Rostem Medetyan, ölmeden önce İran’dan kendisinin yanına gelen bir Ermeni heyete, yakında sizlere bir vatan vereceğiz, ama iyi belleyin, 5 yere yerleşeceksiniz diyordu. Geniş ovalar, ovalara açılan geçitler, su başları, yol başını tutan yaylalar ve mühim ziyaretgahlar (yatır ve türbeler).

Sonuncusu niye? Dendiğinde ise, “bir toplumun kutsalının olduğu yer ayakta kaldıkça size vatan olmaz. Oraya yerleşeceksiniz ki, hacılar ve ziyaretçiler sizden izin alarak gireler ve siz zamanla arttıkça girme cesaretleri daha da kırılır ve giremezler siz de bir süre sonra oralarda kendi anıtlarınızı diker kiliselerle şenlendirirsiniz”. İşte bu şekilde tüm yerleştikleri yerlerde şehirlerin ve köylerin adlarını değiştirdiler. Üçmüezzin, Eçmiyadzin oldu. Revan, Yerevan oldu. Hankenti, Stepanakert oldu. Basargeçer, Vardenis oldu. Göyce gölü Sevan oldu. Uydurdukları sahte tarihi çürüten tüm deliller Rus arşivlerindedir ve açıktır.

Yerleştikleri yerlerde kaç kişi vardı, kaç Türk vardı ve kaç Ermeni aile yerleştirildi. Bölgelerin, akarsuların, çayların, bel ve yamaçların gerçek isimleri hepsinde kayıtlıdır. 1915 sonrasında Anadolu’dan işte bu sahte ülkeye kaçanlar ise nüfus dengesini hepten değiştirdi. Artık Azerbaycan Türkleri için Ermenistan denen uydurma topraklar sadece zulüm ülkesi olacaktı. 1830’larda bölgeye ilk geldiklerine yamalı elbiseleriyle fakir bu halk, yerli Azerbaycan Türklerinden sadece iyilik gördü. Gariptir ki Azerbaycanlılar onlara keçilerini, koyunlarını verdiler, zahirelerini, buğdaylarını paylaştılar.

Bölgedeki tüm Azerbaycanlı ailelerin hatıralarında dedelerinin gelen Ermenilere acıyıp ikramda bulunduğu, anlatılan ve sıklıkla paylaşılan bir gerçektir. Şimdi sizler nasıl gelen muhacirlere yazık onlar ülkelerindeki savaştan kaçtı, gariptir, günahtır, diyerek izzeti ikramda bulunuyorsanız Azerbaycan’daki kardeşlerimizin bizden tek farkı bu merhameti EGEMEN OLMADIKLARI bir ülkede göstermiş olmalarıydı ki bu onları mazur gösteren bir durumdur. Sonuçta bölgede giderek çoğalan bu “yabancı nüfus” BİZ HEP BURADAYDIK BİN SENE ÖNCE BURALARI BİZİMDİ ESAS SİZ GİDİN diyerek toprağın sahibi olan Türkleri topraklarından kovdu. İnsanoğlu 60-70 senelik yaşar ama bin sene öncesine dair biz deme eğilimindedir. İşte bu duyguyu da milliyetçilik verir. “Bizi” yanlış yere korsan o vakit “vatan” kavramın da değişir ve vatansız olursun.

Örneğin “biz bu toprakları Suriyeli kardeşlerimizle birlikte kurduk, biz bir ümmetiz” dersen o vakit vatansızsındır. Hiçbir şeyin sahibi olma hakkın da yoktur, benliğin yoktur. “BİZİ” bilmeyenin BEN duygusu yoktur. Benliği ve milli karakteri yoktur bu sebepten de her zaman dediğimiz gibi, avam günlük, asil asırlık yaşar. Milliyetçilik de sana asalet verir, bin yıllık bir ben’e yani BİZ’e ait olursun. Komünist de ümmetçi de özde bu sebepten vatansızdır. Ama “biz” kavramını ümmetle barışık bir mahremiyet duygusu içerisinde, sınırların içerisinde iktisatlı kullanırsan, milletsindir. Ümmet sınırın dışındakileri kapsar, sınırının içerisi ise senin mahremin, evin, odan gibidir. Milet olamamış toplumlar ümetin de üzerinde yüktür.

Myanmar’daki Arakan Müslümanları, Tayland’daki Patani Müslümanları, Filipinler’deki Mindanao ve Sulu müslümanları, Darfur, Filistin ve onca bölge. Millet olamayan toplumlar kendi içlerinde organize olup sistemli bir yapı meydana getiremez. Mazlum olur, mazlum yaşar, mazlum halde çığlıklarını duyurmak için “millet olabilmiş toplumlara” ihtiyaç duyarlar. Yoksa onların çığlıklarını duyacak da yoktur yardıma koşacak da… Millet olamamış toplumlar, ümmetin üzerinde de yüktür! Dediğim şey tamamen bilimseldir. Devlet ve millet sosyolojisi çalışanlar ve özellikle Ratzel’i okuyanlar beni daha iyi anlayacaktır. Devletleri “milletler” kurar.

Bu, İbn-i Haldun’un Mukaddime’sini okuyanlar için de anlaşılabilir bir realitedir. Bir soy ve kavim birliği (asabiyet) olmadan topluluklar örgütlenemez ve devlet organizasyonlarını sağlayamaz. Kendi içlerine diğer toplumları katmadan ve kendilerine tabi etmeden de genişleyemez.

Milliyetçilik, devletleşmenin birinci şartıdır. biz bir Pakistanlı, Bosnalı, Arap için ümmetin bir parçası olabiliriz ama kendimize bu topraklar ve bu sınırlar içerisinde ümmet dersek vatansız oluruz. Biz bir milletiz. Kendisine eksantrik (dış merkezli) tanımlarla bakan toplumlar millet olamazlar. Endosantrik yani iç merkezli bakmalısın. Ümmete faydalı olabilmek için evvela millet olmalısın. Türkler köklü ve asil bir millettir.

Ayrıca unutmadan, Türkiye Türklerindir!

Visited 3 times, 1 visit(s) today

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir