Filistin’i Anlamak için Hind Rajab’ın Son Anlarına Geri Dönün

Eğer İsrail’in Gazze’yi hedef alan şiddetli saldırılarının doğası hakkında şüpheniz varsa, bu küçük kızı hatırlayın. Hind Rajab, sevimli bir gülümsemesi olan beş yaşında bir Filistinliydi. 29 Ocak sabahı, teyzesi, amcası ve birkaç kuzeni ile birlikte bir Kia Picanto’ya bindi. Gazze Şehri’nin Tel el-Hava semtinden kaçmaya çalışıyorlardı. İsrail ordusu araca ateş açtı ve içerideki herkes öldü; Hind ve 15 yaşındaki kuzeni Layan hariç. Dehşete kapılmış olan Layan, Filistin Kızılayı’ndan (PRCS) gelen bir çağrıyı yanıtladı ve onlara bir tank tarafından araca ateş edildiğini bildirdi: kayıtta, Layan vurularak öldürülürken işkence dolu çığlıklar attığı duyulabiliyor. Filistin Kızılay’ı geri aradığında, bu kez altı akrabasının kanlı cesetleri arasında hayatta kalan tek kişi olarak Hind cevap verdi. O da bir tanktan bahsediyor ve kurtarılmak için yalvarıyordu. Bir noktada operatöre havanın karardığını ve çok korktuğunu söyledi.

Sağlık Bakanlığı saatlerce izin bekledikten sonra bir ambulansın güvenli geçişi hususunda İsrail yetkilileriyle anlaştı. Sağlık görevlileri saat 18.00 civarında geldiler ve varır varmaz ateş altına alındılar. İki hafta sonra, onların kalıntıları ve Hind ile ailesinin çürümüş cesetleri bulundu. İsrail devleti işlediği her vahşetin ardından standart bir hareket tarzı izliyor: inkâr etme, saptırma, aldatma ve dikkatlerin başka bir yere kaymasını bekleme. Çoğu medya kuruluşu bu stratejide ortaklaşıyor ve bu da İsrail’in soykırıma varan saldırılarını sürdürmesine olanak tanıyor, zira bu sayede gözlemcilerin olaylar arasındaki boşlukları doldurup gerçekte ne olduğunu anlamaları engelleniyor. Bu nedenle her suç tam olarak anlaşılana kadar tekrar tekrar gözden geçirilmeli. İsrail, bahsettiğimiz olayda bölgede askerlerinin olmadığını iddia etti.

Cinayetlerden neredeyse beş ay sonra, Londra Üniversitesi Goldsmiths bünyesinde yer alan ve saygın bir multidisipliner araştırma grubu olan Forensic Architecture, El Cezire ile birlikte ayrıntılı bir soruşturma yayımladı. Soruşturma kapsamında, aracın dış cephesinde 335 kurşun deliği tespit edildi. Layan’ın telefon görüşmesinin analizi, sadece altı saniyede İsrail yapımı silahlarla uyumlu 64 adet mermiyle ateş edildiğini ortaya çıkardı; tankın araca 13 ila 23 metre uzaklıkta olduğu tahmin ediliyordu. “Bu kadar yakın mesafeden… nişancının aracın içinde çocuklar da dahil olmak üzere sivillerin bulunduğunu görmemiş olması mümkün değildir,” tespiti yapıldı.

Ölü çocukların tanıklıklarını dinleyip ayrıntılı araştırmaları okuduktan sonra bu cinayetlerin kasıtlı olduğu sonucuna varmaktan başka bir şey yapamazsınız. Gündüz vaktiydi, bir İsrail tankı aracın civarındaydı, uzun süre boyunca en az 335 kurşun ateşlendi ve ardından İsrail yetkilileriyle koordineli olarak geçiş izni verilen ambulans havaya uçuruldu. Eğer bu vahşet 7 Ekim’de Hamas militanları tarafından işlenmiş olsaydı, düşmanın mutlak barbarlığının kanıtı olarak defalarca ve özellikle vurgulanırdı. Bu olayda ise böyle bir şey olmadı.

İsrail’in hareket tarzını tekrar tekrar gözlemlemek mümkün. El Cezire’nin Filistinli-Amerikalı muhabiri Şirin Ebu Akile, Mayıs 2022’de öldürüldüğünde, İsrail sorumluluğu reddetti, Filistinli militanlara işaret etti ve dikkatler başka yere kayana kadar cinayetteki muhtemel sorumluluğunu aylarca kabul etmedi. Geçen Kasım ayında İsrail, Gazze’nin ana tıbbi tesisi el-Şifa Hastanesi’ne saldırdıktan bir ay sonra Washington Post, hastanenin “komuta ve kontrol merkezi” olarak kullanıldığı veya hastane koğuşlarından tünellere erişilebildiği iddialarına ilişkin kanıt olmadığını öne sürerek, İsrail’in iddialarını geçersiz kıldı. Şubat ayında “Un Katliamı” olarak adlandırılan olayda yüzden fazla Filistinli yardım beklerken katledildikten  yaklaşık altı hafta sonra CNN, İsrail’in sorumluluktan kaçma girişimlerini çürüttü. Bu tür örnekleri çoğaltabiliriz.

İsrail’in iddialarını çürüten bu vakalar, bir vahşetler zincirini ve ardından gelen örtbas girişimlerini ortaya koyuyor; buna rağmen medya kuruluşları Rus devletinin benzer iddialarına itibar etmezken, İsrail’in iddialarını hâlâ güvenilir buluyor. Gazze’deki resmî ölüm sayısı 40 bini geçerken –bunların yaklaşık 14 bini çocuk– İsrail gazetesi Haaretz, 20 yıl süren Irak savaşında veya 10 yıl süren Yugoslav savaşlarında öldürülenlerden daha fazla sayıda insanın 10 ay içinde Gazze’de öldürüldüğüne dikkat çekiyor; bu oran Ukrayna’da iki buçuk yılda öldürülenlerin de dört katı ediyor. Dahası, muhtemelen büyük ölçüde eksik bir tahmin bu: enkaz altında kalan binlerce kişi resmi rakamlara dahil edilmediği gibi dolaylı ölümler –geçmişteki örnekler göz önüne alındığında, muhtemelen en fazla ölüme sebebiyet veren faktörler– hesaba katılmıyor. Öte yandan, tahrip olmuş sağlık sistemi nedeniyle Gazze’deki raporlama sistemi de neredeyse tamamen çökmüş durumda. Tıbbi uzmanlar tarafından yapılan diğer tahminler 92 bin ila 186 bin arasında değişiyor.

Batı ile müttefik olmayan bir devlet bu tür bir suç işlemiş olsaydı, bunun çağımızın en ağır suçlarından biri olduğu konusunda bir görüş birliği oluşurdu ve bu şekilde düşünmemek ahlaki açıdan uygunsuz bulunurdu. 7 Ekim’de işlenen tartışmasız vahşetlere atıfta bulunarak konuyu başka bir yöne çekenler; sadece Filistinlilerin yaşam hakkına saygı duymadıklarını değil, aynı zamanda soykırımların olağan dinamiklerini anlamadıklarını da ortaya koyuyorlar; bu dinamikler genellikle düşmanın işlediği vahşetlerle meşrulaştırılır. 1994 Ruanda soykırımı sırasında aşırılıkçı Hutuların Tutsileri katlettiğini pek çok kişi biliyor; peki bu soykırımın, failleri tarafından, dört yıl önce Uganda’dan gelen Tutsi isyancıların başlattığı bir iç savaş bahane edilerek meşrulaştırıldığını kaç kişi biliyor?

Eğer İsrail’in Gazze savaşındaki tutumu, gerçekte olduğu şekliyle –cani bir rejimin gerçekleştirdiği bir iğrençlik olarak– anlaşılabilirse, güçlü siyasi figürler sonuçlardan korkarlar. Olan biteni alkışlayanlar, kalıcı olarak canavar olarak damgalanmaktan korkarlar. Boş laflar etmek ve ellerini ovuşturmak dışında sessiz kalanlar hesap vermekten korkarlar. Bunlar olmadan, dehşetler sona ermeyecek. Eğer gerçekte ne olup bittiğini merak ediyorsanız, sevimli bir gülümsemesi olan beş yaşındaki Hind Rajab’ın dehşet içindeki son anlarına geri dönün.


İngilizceden çeviren: Barış Özkul

* Bu yazı ilk olarak Guardian‘da yayımlanmıştır.

KAYNAK

Visited 13 times, 1 visit(s) today

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir