Fotoğrafta bir Yörük kilimi görüyorsunuz.
Sanıyorum 6 uçlu yıldız yani Çolpan dikkatinizi çekmiştir. Çolpan yada Çoban yıldızı olarak bilinen Venüs gezegeni Türklerin yol gösterici yıldızdır. Sabah yıldızı olarakta bilinir. Sabah erken doğmaya başladığı zaman göç etme zamanı gelmiş demektir.
İşte bu yıldız aynı zamanda Karamanoğulları beyliğininde bayrağının tamgasıydı. Hani Türkçeyi resmi dil ilan eden, Arapça ve Farsçayı yasaklayan Karamanoğulları.
Bu girişten sonra size, anlatılmayan gerçekleri anlatmaya başlıyorum. Derlerki “tarihte Türk devletlerini hep Türkler yıkmıştır.” Yok öyle birşey. Yıkılan devletler değildir, hanedanlıklar yıkılır ve daha acar, daha akıllı olan geçer yönetime. Türk milletine ona bağlanır, arkasından gider. Devletin adıda yeni hanedan ile anılır. Bu hanedan değişimini hükümet değişimi gibi düşünün.
Bu günkü hükümete sorsanız devleti onlar ayakta tutuyordur, onlar gitse devlet yıkılır. Ve Türklerdeki devlet yönetimi, töre şöyle idi. Merkezi bir devlet vardı ve başında Kağan bulunurdu. Kağana bağlı olan beylere verilen topraklar üzerinde beylerin hükmü sürerdi. Beyler topraklarını istediği gibi yönetirdi. Kağana yıllık vergi ve asker verirlerdi. Zamanla kimi beylikler güçlenir, Kağanı yani Hanedanı devirir ve merkezi devlet onların eline geçerdi.
Bu durum devlet yıkmak olarak anlatıldı hep bize. Oysa yıkılan bir devlet filan yok. Sadece yönetim değişmektedir, kii bu durum devlet yönetimine hep bir dinamizm getirmiştir. Türkler Osmanlıya kadar güçlenerek, büyüyerek, asimile ederek gelmiştir. Pekii Osmanlıda ne oldu?
Osmanlı töreyi bozdu ve sistemi değiştirdi. Hep diyorlarki Timur geldi Osmanlıyı yendi, Anadolu birliğini bozdu ve gitti, beylikler yeniden kuruldu.
Yahu Timur eski düzeni sağlayıp gitti. Zaten Anadolu’daki beyler onu çağırdı, “Gel, düzeni yeniden kur” diye. Osmanlı Anadoluda birliği sağlamaya filan çalışmadı.
Osmanlının amacı Anadolu’daki beyleri yok etmek, kendine rakip olabilecek hiç kimseyi bırakmamaktı. Bunuda hep iyi birşeymiş gibi anlattılar. Neymiş, Osmanlı Anadoluda birliği sağlamışmış. Osmanlı, Anadolu’daki beyleri yenince boy sistemini bozdu.
Aynı boydan olan toplulukların kimini Arap çöllerine sürdü, kimini Balkanlara. İstediki bunlar birleşip güçlenmesin, benim hanedanımı yıkmasın. Türk milletinin hafızası olan, söyledikleri Türküler, anlattıkları yaşanmış hikayeler ile Türk milletinin milli bilincini canlı tutan, geçmişi geleceğe aktaran, ülkü ve kültür bağlarını canlı tutan ozanlar Osmanlı tarafından öldürülmüştür.
Çünkü Osmanlı eski Türk töresini ve kültürünü istemiyordu. Eski töre ve kültürü yokederse varlığı için bir tehdit kalmayacağını düşünüyordu. Celali isyanları boşuna çıkmamıştır. Bölüp parçaladığı Türk boylarını yabancı milletlerin ortasına atıyor ve burada birbirleri ile uğraşan milletler Osmanlı için sorun çıkaramaz hale geliyordu.
Osmanlı egemenliği altındaki topluluklar birbiri ile uğraşmaktan, güçlenipte Osmanlıya baş kaldıramıyordu. Cenupta Türkmen Oymakları kitabında Elbeyi Türklerinin Araplar ve Kürtler ile yaptıkları savaşlar anlatılır. Olayların büyük bölümü bu günkü Suriyede bulunan Rakka ve çevresinde yaşanmıştır.
Ne zamanki Türkler düşmanı ezmeye başlamış Osmanlı hemen ordu gönderip Türklerin üzerine binmiş. İşte bu durumlara dayanamayıp biz Kürdüz, biz Arabız diyen rahat etmek isteyen aşiretler olmuş. Yazıktır bu aşiretler zamanla kimliklerini kaybetmişlerdir. Bu sebepledirki günümüzdeki Kürtlerin yarısı aslında Türktür.
Dahası Osmanlı saraya ve devlet yönetimine hep devşirmeler getirmiştir. Türkler saraya sokulmamış, orduda başa getirilmemiştir. Çünkü Türklerin güçlenipte hanedana darbe yapmasından korkulmuştur. Türk dili, Kültürü ve sanatı Osmanlı sarayında yer bulamamış. Türkler ve Türklük hiçbir şekilde Osmanlı’dan destek görmemiştir. Binlerce yıldır asimile eden, üstün kültür ve sanat üreten Türkler asimile olmaya yok olmaya başlamıştır.
Osmanlı Türklere uyguladığı baskı ve zulümler sonucunda Türkleri galişmiş dünyadan 500 yıl geride bırakmıştır. Kazanılması imkansız onlarca cephelerde Türkler adeta soykırıma uğramıştır. Evet biz Yörükler hayatta kaldık. Sürgünlerden ve katliamlardan kaçıp Toroslara sığınan küçük Türk öğürlerinden (ailelerinden) geriye kalanlarız.
Balkanlara sürülenlerimizin çoğu yine öldü. Kurtulabilenler Balkan muhacirleri olarak biliniyorlar. Eğer Osmanlı Türk töresini bozmasa. Türklüğe savaş açmış olmasa idi bugün Balkanlar aynı Anadolu gibi Türk olurdu. Atlas Okyanusuna kadar dayanırdık. Safeviler yok edilmemiş olurdu. İran, Irak ve Afganistan Türk olurdu. Memlükler yokedilmemiş olurdu. Mısır, Libya ve Cazayir Türk olurdu. Belki Amerikayı bile biz keşfetmiş olurduk. Amerika kesinlikle Türk olurdu çünkü biz Kızılderililere soykırım yapmazdık. Amerika diye bir canavar dünyanın başına bela olmazdı.
İşte size bunları anlatmıyorlar, Osmanlıyı övüyorlar.
Çünkü hâlâ Türklerin devleti yönetmesinden korkuyorlar. Devleti bir kez bir Türk yönetti, ATATÜRK. BİR ATATÜRK DAHA BAŞIMIZA GEÇSEYDİ DAHADA ÖNÜMÜZE GEÇEMEYECEKLERDİ.
İtalyan araştırmacıların iddiasına göre Yahudi dini literatüründe ne Kral Süleyman’a, ne de Kral Davud’a ait bir Davut yıldızı vardı!
Bu yıldız Basel kongresinde Rotschild’lerin isteği ve etkisiyle Yahudilerin tamamına dayatıldı ve İsrail bayrağıda böyle şekillendi…
Çünkü bu Hazar’ın gerçek sancağıydı! Bugün pek çok ahmağın karşılıksız Filistin sevdasıyla orda burda yaktığı bayrak, aslında atam dedikleri Osmanlı’nın da kuruluşunda eli olan Hazar’ın sancağıdır!
(Detayları ve tüm iddiaları ile diğer ciltte inceleyeceğiz… Aşağıdaki resimde Özbekistan Semerkand Türk yahudi mezarlığı ve Hazar ahşap el işçilik oyma sanatı ile yapılmış ve tüm Hazar coğrafyasına sirayet etmiş davut yıldızı ile yapılmış kapı görüyorsunuz…)
Tan Can / Hazarya’da Çiçekler Kızıl Açar
Büyük Türk Amirali Barbaros Hayrettin Paşa’nın sancağı. Alt-orta bölümüne dikkat edin, altı köşeli yıldız var. Bu sancak günümüzde İstanbul Beşiktaş’taki Barbaros Hayrettin Paşa türbesindedir.
Cengiz Özakıncı; Şimdi bu plandan anlatacaklarımı izleyicilerimiz dinlerken gerçekleştimi, gerçekleşmedimi diye düşünerek izlesinler…
“Yeni-Osmanlıcılık”: ABD’nin Ortadoğu’daki “Mayın Eşeği”
İzmir 1919. Sağdaki iki kişi İzmir’de yaşayan asilzadeler, beyzadeler, hanımefendiler, beyefendiler ve Türk değiller… Soldaki yalınayaklı kişi bir Türk ve o bir hamal; bayanın eşyalarını taşıyor. Kapitülasyonlara bakıyorsunuz şu an sayın arkadaşlar…
Bu gördüğünüz fotoğraf, kapitülasyonların eseridir. Yüzyıllarca yabancılara verilen imtiyazların eseridir. Türk’ün kendi toprağında düşürüldüğü vaziyettir. İlimden, irfandan, okumaktan, üretmekten alıkonmuş bir milletin başına gelendir.
Milli politikaların, milli yönetimin, milli eğitimin olmadığı bir düzenin geldiği son noktadır. Soldaki hamal; dedeleri 2500 sene altından zırhlı elbiseler yapan, çeşit çeşit müzik makamları yazan, mimarileri bugün bile göz kamaştıran, gittiği her yere medeniyeti, insanca yaşamı, mertliği götürmüş kutlu bir milletin evladıdır.
Soldaki hamalın ulusu, ulusların en büyüğüdür. Niye? Niye böyle olmuştur? Çünkü atalarımız, o dönemin ilmini yakalamıştır. Demiri en iyi şekilde işlenmiştir. Savaş sanatını en iyi şekilde öğrenmiştir ve en önemlisi, idare etmek bilimine hakimdir. İdare etmek bir bilimdir. İdari bilim ise, sadece inançla gerçekleşmez. Matematik, istatistik, hukuk, iktisat, sosyoloji bilmek lazımdır. Türkler kıtalara hükmederken bunları Asya’dan biliyordu. Ne zaman ki bağnazlığın kollarına düştü, o vakit marabalaştı. İlimde geri kaldıkça saygı ile idare ettikleri, ona gaddarca hükmetti. Sonunda kendi toprağının hamalı oldu.