İçindekiler
1991 yılında Avusturya-İtalya sınırında Alp Dağları’nda yürüyüşe çıkan iki Alman turist, son zirveye de çıktıktan sonra daha kestirme bir yerden dönmek isterler. Buz halindeki bir dere yatağının erimekte olan kısmında siyah bir leke gözlerine takılır ve

daha dikkatli baktıklarında ise bunun bir ceset olduğunu fark edip polise haber verirler. Olay yerine gelen polisler, daha önce o bölgede bazen rastlanan ölmüş dağcılardan ya da 1. Dünya Savaşı’nda hayatını kaybetmiş askerlerden biri olduğunu düşünüp

cesedi çıkartma işlemlerine başlarlar. Avusturya polisinin cesedin önemini anlayamaması ve çıkartırken aceleci davranmış olması kalça kemiğinde bozulmalara yol açar. Ceset biraz araştırıldıktan sonra önemi hemen anlaşılır.


Bunun üzerine cesedin bulunduğu yer tam olarak ölçülür ve İtalya sınırının birkaç metre içerisinde olduğu anlaşılıp İtalya’ya teslim edilir. Yapılan araştırmalar sonucunda 5300 yaşında olduğu anlaşılan cesede ” Ötzi” adı verilir.

Dondurucu Ötztal Alplerin’ den adını alan Ötzi; günümüze kadar bulunmuş en eski ıslak mumya olma özelliğini taşımaktaydı. Cansız bedeni şiddetli soğuğun ve yüksekliğin etkisiyle doğal yollardan günümüze kadar bozulmadan kendini koruyabilmişti.

Ötzi’ nin diğer medeniyetlere ait mumyalardan farkı da bu can alıcı noktada gizliydi. Mısır mumyaları ve diğer kültürlerin mumyalama teknikleri ölünün iç organlarını çıkartıp, kimyasal maddelerle çürümesini engellemek gibi işlemleri içeriyor.

Bu teknik aynı zamanda hücreleri su kaybına uğrattığı için kuru mumya adıyla anılıyor. Fakat Ötzi, hiçbir müdahalede bulunulmadan, kıyafetleriyle, aletleriyle, iç organlarıyla hatta bağırsaklarının içindeki besin artıklarıyla buzların içinde kendiliğinden mumyalaşmasıyla

rakiplerine büyük bir fark açıyor. Araştırmalara göre öldüğünde 45 yaşlarındaydı, 50 kiloydu ve 165 cm boyundaydı. 1991 yılında bulunduğunda ise küçülerek mumyalaşmasından dolayı 13 kiloydu. Ölürken ise üzerinde birkaç farklı hayvan derilerinden yapılmış kıyafetleri ve

yine çeşitli otlardan yapılmış pelerini vardı. Ayı kürkünden yapılmış şapkası ise kafasındaydı. Ayaklarında ise yine hayvan derisinden yapılmış, kötü hava koşullarına uygun, su geçirmez ayakkabıları vardı. Ayakkabılarının dış tabanı ayı derisinden iç tabanı ise

geyik derisinden yapılmış olup arası ağaç kabuklarıyla doldurulmuştu ve ayakkabının için kuru otlarla bezenmişti. Ötzi aynı zamanda herhangi bir anda kendisine lazım olabilecek ufak tefek aletlerini, matkap benzeri bir aletini, çakmaktaşını,

kurutulmuş mantarını ve böğürtlenlerini de belindeki kesesinde taşıyordu. Bunlara ek olarak yapımı henüz tamamlanmamış bir yay, taş balta ve ok uçları da yanında taşıdığı aletler arasında. Otopsisinin ardından Ötzi’nin bağırsaklarında yaygın bir parazit türü olan

Kancalı Kurt parazitinin izlerine rastlandığı ortaya çıktı. Fakat asıl şaşırtıcı olan şey ise parazitleri öldürme özelliği taşıyan bir çeşit ağaç yosununun da Ötzi’nin bağırsaklarında bol miktarda bulunmuş olmasıdır.

Buradan Ötzi’nin, sahip olduğu bağırsak parazitlerinden haberdar olduğu ve bunlardan kurtulabilmek için yemeklerini bu parazit karşıtı yosunlarla yediği sonucu çıkartılabiliyor. Ötzi’nin vücudunun farklı bölgelerinde toplamda 57 tane dövme bulundu.

Daha öncesinde bu dövmelerin dini ve ya süs amaçlı olduğu düşünülse de, yapılan incelemeler sonucunda dövmelerin özellikle kemik erimelerinin olduğu yerlere yapıldığı görüldü. Ötzi’nin bu dövmeleri o bölgelerdeki kemik ağrılarını azaltmak amacıyla yaptığı düşünülüyor.

Hatta günümüzde akapunktur tedavisinin uygulandığı noktalarda bulunmaları da bir başka ilginç detay. Dolayısıyla Ötzi, akapunktur tedavisinin görüldüğü ilk örnek olma özelliğini de üstüne alıyor.


Yapılan araştırmalar Ötzi’nin genellikle etle beslendiği sonucunu ortaya koydu. Diş minelerindeki zedelenmelerden yola çıkılarak varılan bu sonuç, ölmeden hemen önce dağ keçisi, geyik ve çeşitli tahıllar yediği ortaya çıkmasıyla da güçlendi.

Ayrıca Ötzi’nin arka dişlerinden birinde muhtemelen yediği tahılların arasına karışmış olan bir taşın neden olduğu büyük bir kırık saptandı. Araştırmacılar, Ötzi’nin yanında bir yay, 14 ok, bir bıçak ve bakır bir balta taşıdığını tespit ettiler.


Ancak Ötzi bu yanındaki silahlara rağmen kendini koruyamamış ve görünüşe göre cinayete kurban gitmiş. İlk bulunduğunda donarak öldüğü varsayılmasına rağmen, 2001 yılında yapılan detaylı röntgen incelemelerinde, sol omzunun içinde,


hayati damarlardan birine saplanmış bir ok bulunması ve vücudunun muhtelif yerlerinde çürükler ve kesikler saptanması sonucu, bilim insanları Ötzi’nin bir cinayete kurban gittiği konusunda hemfikir.


Son yıllarda yükselişe geçen genetik bilimi, bu ünlü mumyaya da el attı ve 2008 yılında, pelvis kemiğinden örnek alan araştırmacılar, Ötzi’nin genomunun %96’sını haritaladılar. Ayrıca mitokondrilerinden alınan DNA zincirlerinin de tamamı incelendi ve

Son yıllarda yükselişe geçen genetik bilimi, bu ünlü mumyaya da el attı ve 2008 yılında, pelvis kemiğinden örnek alan araştırmacılar, Ötzi’nin genomunun %96’sını haritaladılar. Ayrıca mitokondrilerinden alınan DNA zincirlerinin de tamamı incelendi ve


İtalya veya çevresindeki gen havuzundan çok Sardunya ve Korsika adaları, hatta Orta Doğu gen havuzlarına daha yakın olduğu belirtiliyor. Son bulgulara göre, genomunda kenelerden geçen Lyme hastalığı etkeni olan Borrelia bakterisine ait genlerin saptanması,


Ötzi’ye tarihte bilinen ilk Lyme hastalığı vakası unvanını da vermiş durumda. Ötzi şu an da İtalya da bulunan South Tyrol Museum of Archaeology in Bozen-Bolzano da sergilenmekte.

