Dünyanın merkezi… Doğal olarak insanlar, dini inanış ve kabullerden ziyade bilimsel veriler ve ispat istiyor. Ben de bu konuyu bilimsel yönden birkaç doneyle ispatlama gayretinde bulunacağım. Bu konunun bilimsel ispat yollarında genelde uğrayacağımız duraklar “altın oran” ve “ley hatları” olacak.
Bu iddia güçlü bir iddia olduğu kadar, bilimsel açıdan da çok kuvvetli delillere sahip bir iddia. Dünyanın merkezi… Doğal olarak insanlar, dini inanış ve kabullerden ziyade bilimsel veriler ve ispat istiyor.
Bilimsel yönden birkaç done
Bu konunun bilimsel ispat yollarında genelde uğrayacağımız duraklar “altın oran” ve “ley hatları (ley lines)” olacak.
Altın oran, matematik ve sanatta, bir bütünün parçaları arasında gözlemlenen, uyum açısından en yetkin boyutları verdiği sanılan geometrik ve sayısal bir oran bağıntısı olarak bilinir. Eski Mısırlılar ve Yunanlılar tarafından mimaride ve sanatta kullanılan bu orana uygun biçimde bölünmek istenen bir doğru parçasının uygun biçimde iki parçaya bölünmesi gerektiğinde, bu doğru öyle bir noktadan bölünmelidir ki; küçük parçanın büyük parçaya oranı, büyük parçanın bütün doğruya oranına eşit olsun. İşte bu oran, pi (π) sayısı gibi irrasyonel bir sayı olup ondalık sistemde yazılışı 1,618033…’tür. Bu oranın kısaca gösterimi ise ” (1+√5)/2 ” olur. Bu oran doğal olan veya gözümüze mükemmel görünen her şeyde karşımıza çıkar. Özellikle de yaratılışta…
İnsan vücudunun neredeyse her yerinde altın oran mevcuttur. Parmak boğumları buna en güzel örneği oluşturur. Göze güzel görünen insanların vücutları ve yüzleri daima altın orana uyar. Hatta kalp atışlarında ve DNA’nın en ve boy oranlarında dahi bu oran mevcuttur. Tarihte ilk ne zaman keşfedildiği tam olarak bilinmemekle birlikte tarih boyunca birçok defa yeniden keşfedilmiş olma olasılığı kuvvetlidir. Örneğin Mısırlılar Keops Piramidinin tasarımında hem pi oranını hem de altın oranı kullanmışlardır. Leonardo Da Vinci eserlerinde sürekli olarak bu orana bağlı kalarak mükemmeli yakalamıştır. Hatta bu oranı sürekli kullandığı için altın oran cetvelini icat etmiştir. Bu cetvel Leonardo cetveli olarak da bilinir. Ünlü astronot Johannes Kepler bu sayı için büyük bir hazine ifadesini kullanmıştır. Bu gibi örneklerin çoğaltılması olanaklı olmakla birlikte bu kadarı kâfi kanaatindeyim…
Ley hatlarına da kısaca bir göz atacak olursak; ley hatları, dünyadaki enerji akımının oluşturduğu belirli çizgilerden ve istikametlerden oluşan hatlara denir. Bu hatlarda dünyanın gizemli enerjisi sürekli dolaşım halindedir. Tıpkı vücudumuzdaki damar sistemi gibi tüm dünyayı sarmış olan bu hatların kesişim noktaları, tarih boyunca büyük kiliselere, camilere, hipodromlara, stadyumlara ve dev yapılara ev sahipliği yapmış olup insanlar tarih boyunca bu enerjiden yararlanmak için deli saçması denebilecek çatal çubuk yöntemiyle bu hatları keşfetmiş ve hatlar üzerine ana yollarını, kesişim noktalarına ise ibadethanelerini yapmayı tercih etmişlerdir.
1921 yılında Arkeolog Alfred Watkins, aslında Britanya’nın kullandığı yollara temel olan eski Roma yollarını inceleyerek ve aynı yolların eski uygarlıklara ait yolların üzerine kurulmuş olduğunu keşfediyor. İnsanlar, bir şekilde gözle görülmeyen bir akışı takip etmişler ve ley hatlarına sadık kalmışlar. Bu hatlar aynı insan vücudundaki “akupunktur” hatlarına benzer bir şekilde dünyamızı sarmış olması hasebiyle insanlar tarih boyunca bu hatları ellerinden geldiğince işaretlemişler ve dengeyi sağlamak amaçlı belli yapıları, kesişim noktalarına tabiri caizse adeta saplamışlardır. Bunlara örnek verecek olursak ; Avrupa’daki eski toplumlardan Druidler ve Keltler Avrupa üzerinde bir hat şeklinde uzayıp giden şekilde kendilerine ait taş yapılar, megalitler, altarlar, dolmen ve menhirlerini dizmişlerdir. Tahmin edeceğiniz üzere bu hatlar ley hatları ile uyuşmaktadır. Piri Reis’in haritasındaki garip çizgiler ley hatlarını gösteren çizgilerdir.
Amerika kıtasında Meksika’dan başlayarak devam eden piramit serisinin üzerinde bulunduğu hattın, Mısır’da Krallar Vadisi’ne kadar uzanan piramit serisinin diziliş ekseninin ve dünyanın birçok yerinde olduğu gibi İstanbul’da da bulunan dikili taşların dizilişinin ley hatları ile birebir örtüşmekte olduğu tespit edilmiştir. Aynı şekilde meşhur Çin Seddi dahi ley hatları ile kesişecek şekilde o hat üzerine inşa edilmiştir. Ley hatları Nikola Tesla tarafından da dile getirilerek elektriğin Dünya üzerinde kablosuz iletişiminden bahsedilmiştir ancak Edison’un siyasi çevresinin gücü yüzünden Nikola Tesla’nın bu buluşu topluma yayılamayarak elektrik telleri dünyamıza yayılmıştır.
Bu iki konu hakkında verilen genel bilgiden sonra konumuzla alakalarını inceleyelim. Altın oran konusu üzerinden başlayalım; araştırmacılar yıllarca altın oranı her yerde aramalarına ve dahi bulmalarına rağmen yakın tarihlere kadar dünyamızın altın oran noktasını bulmayı ihmal etmişlerdi. Ancak, yakın zamanda araştırmacılar titiz bir süreç içerisinde bu konuya yöneldiler. Peki Dünya’mızın altın oran noktası nerededir? Bir bakalım…
Mekke şehrinin kuzey kutup noktasına olan uzaklığı (7.631,68 km) ile güney kutup noktasına olan uzaklığının (12.348,32 km) oranı tam olarak 1,618 sayısını verir, yani altın oranı. Aynı şekilde, olması gerektiği gibi Mekke şehrinin güney kutup noktasına olan uzaklığı ile iki kutup noktası arasındaki uzaklığın birbirine oranı da 1,618 dir. Ayrıca tüm dünyanın ortak yer belirleme dili haline gelmiş enlem boylam haritasına göre de Mekke’nin gün dönümü çizgisine doğu uzaklığı ile batı uzaklığının birbirine oranı bize yine 1,618 sayısını vermektedir.
Tüm harita sistemlerinde bu nokta birkaç kilometre sapma ile asla Mekke şehri sınırları dışına çıkmaz ve ekseriyetle Kabe’yi de içine alan Mescid-i Haram bölgesi içerisinde kalır. Bunu Google Earth programı ve bir hesap makinesi ile evinizde dahi test edebilirsiniz. Benim yaptığım hesapta 15 km lik yani on binde yedilik (7/10000) bir hata payıyla hesap doğru çıktı. Ayrıca araştırmalar göstermiştir ki pozitif enlem ve boylam değerleri ile deniz yerine karaya düşümü açısından dünyanın tek altın oran noktası, Mekke olabilir.
İslam dininin kutsal kitabı Kur’an-ı Kerim’de Mekke’nin kutsallığından bahseden tek bir ayet vardır. Âl-i İmran suresi 96. ayet… Bu ayette dahi altın oran görünmektedir. Ayet toplam 47 harften oluşmakta olup sadece bir yerinde Mekke lafzı geçmektedir, bu kelimeye kadar bu kelime dahil ayetin başından itibaren 29 harf vardır. 47/1,618 işlemini yaptığımızda ise bize 29,0… sayısını verdiğini göreceğiz. Bir harf fazla yahut eksik olsa idi bu oran oluşamayacaktı. Altın oran dünyada yaşayan en küçük yapılardan biri olan DNA’da, deniz kabuklularında, insan uzuvlarında ve daha saymakla bitiremeyeceğimiz birçok varlıkta kendini göstermektedir. Bakıldığında en küçük varlıktan en büyüğüne kadar belirli bir oran (altın oran) görülebilmektedir. Elbette düşünüldüğünde tarih boyunca milyarlarca insanın yöneldiği bir noktanın koordinatlarının da bir oranı yansıtabileceği kesinlikle akla uzak gelmemektedir.
Ley hatları bakımından konumuzu inceleyecek olur isek batıda özellikle İngiltere’de adına ley hatları denilen bu pozitif enerji akım hatlarının negatif olanlarına ise kara akım hatları tabiri kullanılmakta ve üzerinde halen yoğun şekilde araştırmalar yapılmakta. İşte halen devam eden bu araştırmalar neticesinde dünyanın bedeni içindeki bu pozitif enerji hatlarının kesişip sanki bir enerji santrali gibi yayın yaptığı en önemli noktanın Mekke’de bulunan Kâbe ve bunun uzantısı içerisinde Arafat Dağı olduğu tespit edilmiş. Bu pozitif enerji hatlarının bu noktada kesişmesi neticesinde öyle bir pozitif enerji ortaya çıkıyor ki, Mescid-i Haram bölgesine giren insanların beyinleri muazzam derecede etkilenip güçlü bir faaliyet içerisine giriyor. Bilimsel ispat yolundan gittiğimizi biliyorum ama örnek olma kapasitesi açısından kanaatimce şu hadis-i şerifi burada zikretmekte fayda var : “Başka yerlerde sadece fiillerinizden mes’ulsünüz, Harem-i Şerif’te ise düşüncelerinizden de mes’ul olursunuz”. Müslüman âlimler tarafından bunun sebebi olarak Harem-i Şerif’te beynin aldığı güçlü enerji dolayısıyla düşünceleri dahi fiil düzeyindeki bir güçle ruha yüklemesi gösterilmektedir.
Bununla ilgili başka bir örnek olarak da şu gösterilebilir; Peygamber (s.a.v.) Medine’ ye geldiğinde herkes ona kendi evini açar, açtıkları yerin kendisinin olmasını teklif ederler, buna karşın, Hz. Muhammed (s.a.v.) bunu kabul etmeyerek yer seçim işini devesine bırakır. Deve ise, serbest bırakılır bırakılmaz belli bir mesafe gittikten sonra bir sahabenin evinde durur. Ve Hz. Muhammed (s.a.v.) orada kalmaya karar verir. Herkes bu olayı normal olarak, sosyolojik açıdan Hz. Muhammed (s.a.v.)’ in kimseyi kırıp gücendirmemek için yaptığını düşünür. Oysa işin gerçeği, pozitif enerji titreşimlerini en iyi algılayabilen hayvanların başında gelen devenin o bölgede en yüksek pozitif akımını bulması için bırakılmış olmasıdır.
Velhasıl kelam yukarıda dahi bilimsel ve kısmen dini açıdan ispatlarla ortaya koymaya çalıştığım gibi üzerinde geçici kaldığımız bu Dünya beldesinin merkezi olarak Mekke şehri bize kendisini gösteriyor. Bu vesile ile Nasreddin Hoca muhterem gibi eğer ayağımın altı dünyanın tam ortasıdır diyecekseniz, Mekke’ye ulaştıktan sonra bunu söylemenizi öneririm. Vesselam…
Mustafa UYSAL
Kaynaklar : İnsan ve Sırları , Ahmed Hulusi ; The Old Straight Track (1925) , Alfred Watkins ; Prof. Dr. OSMAN ÇAKMAK
KAYNAK:
Yazar: Mustafa UYSAL