Site icon BOZ KARGA

SÖZDE SOYKIRIM İDDİALARININ KAYNAĞI

Sözde Soykırım iddialarının kaynağı -1-

Andonyan Belgeleri

Sözde soykırım iddialarını en çok araştırıp yazan kişi Taner Akçam’dır.

1990’ların ortasında yazdığı “İnsan Hakları ve Ermeni Sorunu” kitabı ilk ve en geniş çalışmasıydı.

Tam 573 sayfa…!

573 sayfa boyunca 1915 olaylarına ilişkin onlarca olayı ayrıntılarıyla gün gün anlatıyor.

Anlatılar…

Anılar…

İttihat Terakki’nin o dönemki politikaları…

Ayrıntılı biçimde yazılmış kitapta.

Ama sayfalarda ilerledikçe bir şey dikkatinizi çekiyor.

Belge yok…

Telgraf…

Bir emir…

Bir karar metni…

Yok…

Öyle ya…

Böylesi büyük bir kırıma karar vereceksiniz ama geriye tek bir belge kalmayacak.

Uzun yıllar sonra…

Aynı Taner Akçam başka kitaplarda yazdı aynı konuya ilişkin.

Onlarda da belge ve delil yoktu.

Hepsi yorumlar ve anlatılara dayanıyordu.

Nihayet son kitabında soykırımın gerçek delili olarak düşündüğü bir kitap yayınladı.

“Naim Bey’in Hatıratı ve Talat Paşa Telgrafları” 

(İletişim Yayınları – 2016)

Ama…

Kitabı merakla edinenler hayal kırıklığına uğradı.

Çünkü…

Yeni belgeler var diye sunduğu şeyler “Andonyan” belgelerinden başka bir şey değildi.

Peki nedir Andonyan Belgeleri…?

Ve Andonyan kimdir?

Aram Andonyan…

1875’de İstanbul’da doğmuş Ermeni asıllı bir gazetecidir.

24 Nisan 1915 akşamı Taşnak Örgütü’ne yönelik yapılan operasyonda gözaltına alındı.

Önce Çankırı’ya ardından Resulayn’a sürgün edildi.

Oradan kendi imkanlarıyla Paris’e kaçtı.

İstanbul’daki hayatında Ermenice iki gazetenin editörlüğünü yapmıştı.

Paris’e göç ettikten sonra Nubaryan Kütüphanesi’nde çalıştı.

Paris’te 1951’de öldü.

İşte bu gazeteci Andonyan…

Halep’teyken ‘Halep Tehcir Komisyonu’nda çalıştığını söylediği bir Türk memurdan çeşitli belgeler almıştır.

Bu Türk memurun adı Naim Efendi’dir…

Naim Efendi İstanbul’dan çekilen telgraflar ve bazı belgeleri Andonyan’a vermiştir.

Ayrıca yıllar sonra Gazeteci Andonyan, Paris’te kütüphanede çalışırken bir başka arşivin içinde (Kirkor Gergeryan Arşivi) Naim Bey’e ait hatırat da bulmuştur.

Yani hem telgraflar ve belgeler…

Hem de Naim Bey’e ait hatıratı gazeteci Aram Andonyan tarafından ortaya çıkarılmıştır.

Peki, gelelim o halde Naim Efendi’ye…

Kimdir nerelidir?

Ailesi var mıdır?

Hangi memuriyetlerde bulunmuştur?

Şimdi sıkı durun…

Bütün soykırım iddialarının tek kaynağı olarak gösterilen Türk memur Naim Efendi hakkında hiçbir bilgi yoktur.

Kimdir…

Nerelidir…

Ailesi nerdedir?

Tek kare dahi olsa fotoğrafı var mıdır?

Hayır…

Hiçbiri yoktur…

Ayrıca ona ait olduğu söylenen hatırat ve belgelerde imza, isim, paraf ve tarih yoktur.

Peki devam edelim…

Naim Efendi nasıl bir insandı?

Gene Andonyan’a bakmak zorundayız.

Çünkü Naim Efendi’ye dair başka bir kaynakta bilgi yok elimizde…

Gazeteci Andonyan kitabında Naim Efendi’yi iyi kalpli, yardımsever bir memur olarak anlatır.

Ayrıca Naim Efendi bu belgeleri Andonyan’a verdiğinde tek kuruş para veya menfaat istememiştir.

Ama aynı Andonyan, o kitaptan tam 17 yıl sonra yazdığı bir mektupta Naim Efendi’yi içki ve kumar düşkünü ahlaksız bir adam olarak anlatmış, ayrıca o belgeleri vermek için kendisinden para istediğini yazmıştır.

Aram Andonyan bu kitabı 1920’de Paris’te yazdı.

O yıllarda Osmanlı İmparatorluğu parçalanmış…

Tüm yöneticileri yurt dışında adeta sürek avıyla aranıyorlardı.

Nitekim…

Talat Paşa ilk kurban oldu.

15 Mart 1921’de Berlin’de Sogomon Teyleryan tarafından evinin önünde tek kurşunla öldürüldü.

Terörist Teyleryan’ı azmettirenler Karekin Pastırmacıyan ve Şahan Natali’ydi.

Talat Paşa’nın oracıkta tek kurşunla öldüğünü gördüler.

Ama planları dahilinde Teyleryan’ın olay mahallinden kaçmaması için telkinde bulundular.

Teyleryan Osmanlı’nın eski sadrazamını vurmuş ve birkaç metre ötede öylece bekliyordu.

Azmettirici Pastırmacıyan’ın niyeti Teyleryan’ı polis ekiplerine teslim etmek ve mahkemeyi meşru bir müdafaa duruşmasına çevirmekti.

Düşünebiliyor musunuz?

Berlin’in orta yerinde bir cinayet işlenmiş…

Osmanlı İmparatorluğu’nun eski sadrazamı öldürülmüş.

Katil belli.

Ama mahkemede bu cinayetin haklı bir sebebe dayalı olduğu ispatlanmaya çalışılacak…

Neyse biz dönelim Andonyan’a…

O günlerde Paris’teki gazeteci Andonyan ne yaptı dersiniz?

Terörist Teyleryan’ın avukatına bir mektup yazdı.

Teyleryan’ın savunmasında kullanılmak üzere “Naim Efendi’nin Hatıratı”nı yolladı ve bu hatıratın doğru olduğunu, belgeleri tetkik ettiklerini söyledi.

Objektif tarihçiliğe bakar mısınız?

Katil aklamak için tarihi belge dizaynı…

Tuhaf geldi biliyorum.

Bir insanın öldürülmesine tarihi bir olay gerekçe gösterilir mi?

Böylelikle sanığın beraatı istenir mi?

Ama oldu…

Aynen bu yapıldı.

Talat Paşa davasında katil Teyleryan’ın cinayeti hangi sebeple işlediği sorgulandı ve tarih yargılaması yapılmaya çalışıldı.

Neyse ki Alman savcı Andonyan’ın yolladığı belgeleri(!) ciddiye almadı.

Ama tuhaf bir şekilde Teyleryan salıverildi…

O da gitti Belgrad’a yerleşti.

Peki…

Andonyan’ın bizzat Naim Efendi’den aldığını söylediği hatıratın yanı sıra bir de Talat Paşa’nın telgrafları vardı…

Onlar gerçek miydi?

Neler yazıyordu?

Gürkan Hacır

 2- Talat Paşa’nın Telgrafları

Talat Paşa’nın telgrafları neden önemli?

Çünkü…

Eğer bir soykırım varsa bunun bir emri veya talimatı olması lazım.

Koskoca bir coğrafyada herhalde kulaktan kulağa böyle bir kırım emri verilmiş olamaz.

İşte bu yüzden…

Samimi tarih araştırmacıları…

Türkler Ermeniler…

Başka ülkelerden araştırmacılar…

Hep Talat Paşa’nın telgraflarının peşindedir.

Daha doğrusu…

Bir emir var mı?

Bir talimat belgesi bugüne kalmış mı?

Herkes onun peşinde…

İşte yazı dizisi olarak anlatmaya çalıştığım konu tam da bu…

16 milyon insanın öldüğü, milyonlarcasının sakat kaldığı 1.Dünya Savaşı’nda elbette dramlar yaşandı.

Ölümler…

Acılar…

Sürgünler…

Yaşandı.

Ama bir etnik gruba yönelik doğrudan ‘kırım’ kararı verildi mi?

Cevabı bulunması gerek soru budur.

Yoksa kimse acılarını veya ölümlerini yarıştırmak niyetinde değil.

İşte…

1920’den beri tedavülde olan ‘Andonyan Belgeleri’ soykırım iddialarının en temel belgesi kabul edilir.

Uzunca yıllar kimsenin dikkate almadığı bu kitap, giderek tek belge olarak kabul edilmeye başlandı.

Bunda bizim tarihçilerimizin bu konuya eğilip bir cevap çalışması yapmamalarının da payı var kuşkusuz.

Nihayet…

1983 yılında…

Biri emekli Albay (Şinasi Orel) diğeri yazar (Süreyya Yuca) iki kişi bir kitap yazdılar.

“Ermenilerce Talat Paşa’ya Atfedilen Telgrafların Gerçek Yüzü (Türk Tarih Kurumu)”

Orel ve Yuca’nın kitabı ‘Andonyan Belgeleri’ni titizlikle inceleyen tek ve ciddi çalışmadır.

(Keşke Türk Tarih Kurumu yeniden baskısını yapsa…

Şu an baskısı piyasada ne yazık ki yok…)

Orel ve Yuca tüm iddiaları tek tek ele aldılar.

Tabii başta da Talat Paşa’nın telgraflarını…

Ama önce Naim Efendi isminde birinin varlığını araştırdılar.

Andonyan’ın belgeleri ve hatıratları aldığını söylediği Türk memur Naim Efendi..

Osmanlı salnamelerine baktılar…

İradei Seniye Defterlerine baktılar…

Ceridei Havadislere baktılar…

Iıııhh.

Naim Efendi ismine rastlayamadılar.

Önceki günkü yazıda belirtmiştim.

Zaten şu meşhur Naim Efendi Hatıratı’nda…

Ne imza ne tarih ne de paraf vardı.

Yani belgenin orijinalliğini anlatacak herhangi bir işaret yoktu.

Orel ve Yuca uzun ve titiz çabalarına rağmen Naim Efendi’nin gerçek bir kişi olduğunu tespit edemediler.

Gene Andonyan’a döndüler.

Andonyan 1937 tarihli mektubunda diyor ki…

“Naim Bey tamamen önemsiz bir memurdu.”

Peki, varlığı bir türlü ispatlanamayan Naim Bey bu kadar önemsiz bir memursa, bu denli gizli ve önemli belgeler ona nasıl ulaşmıştı?

Dahası…

Dönemin İçişleri Bakanı sıradan bir memura bizzat telgraf çeker miydi?

Soru işaretleri kitap boyunca artarak sürüyor…

Orel ve Yuca…

Belgelerdeki tarih hatalarının tartışmayı tümden bitirecek nitelikte olduğunu fark ettiler.

Andonyan belgelerinde Rumi ve Miladi takvim sorunu vardı.

Tarihler tutmuyordu.

Osmanlı Şubat 1917’de gün ve yılbaşına ilişkin bir düzenlemeye gitmişti.

Yazışmalar bu düzenlemeye göre dizayn ediliyordu.

Şimdi kafanızı çok karıştırmayayım…

Andonyan’ın belgeleri Osmanlı’nın o yıllarda kullandığı takvime ve sıra numarasına uymuyordu.

Gelelim (şifre) telgraflara…

Orel ve Yuca inanılmaz bir belge taraması yaptılar.

Osmanlı arşivlerini hallaç pamuğu gibi attılar.

Tek tek o döneme ait şifreleri taradılar.

Kitaplarına da önemli sayıda gerçek belgeyi koydular.

Zaten kitabı okuyunca o yıllardaki iklimi ve Osmanlı yönetiminin tavrını net olarak anlıyorsunuz.

Bakın bir telgraftan veya birkaç belgeden söz etmiyorum.

Tarih tarih, gün gün onlarca belgeyi arka arkaya dizmiş Orel ve Yuca…

İki tanesini buraya kopyalayayım.

 “Suşehri Kaymakam vekilliği görevinde bulunmuş olan Fahri Efendi’nin Ermenilerin sevkinin güvenlik içerisinde yapılmasını sağlayacak önlemleri almadığı ve sevk günü yapılan yağma sırasında bu yağmayı engellemeye çalışmadığı anlaşıldığı ve sıkıyönetim mahkemesine verilmesi gerektiği…

4 Kasım 1331 (17 Kasım 1915)

İçişleri Bakanı Talat…”

 “İçişleri Bakanlığı’ndan Sivas Valiliği’ne 115 Sayılı telgraf…

Aziziye Kaymakamı Hamit Bey’in Ermenilerin sevki sırasında uygun olmayan hal ve davranışlarda bulunması nedeniyle görevden alınmasına gidildiğinden işten el çektirilmesi gerekmektedir.

Adı geçene ait soruşturma evrakının sıkıyönetim mahkemesine verilmesi Soruşturma Heyeti Başkanı Mazhar Bey’e bildirilmiştir.

12 Ekim 1331 (25 Ekim 1915)

İçişleri Bakanı Talat…”

Böyle onlarca telgraf var kitapta…

Ermenilerin zorunlu iskanla göç ettirildikleri sıra yaşanan suiistimallerin sorumlularının cezalandırıldığı ve hükümetin bizzat önlemeye çalıştığı net olarak ortaya konmuş.

Sayı da var kitapta…

1397 kişi…

Suiistimal ve ihmalden dolayı sıkıyönetim mahkemesine çıkartılmış.

Hatta önemli bir kısmı ölümle cezalandırılmış.

Yani sözüm ona soykırım kararı vermiş bir hükümet… Ama aynı zamanda Ermenilerin sevkinde suiistimal yapanları mahkemeye çıkartıp cezalandırıyor.

Aklınız alıyor mu?

Orel ve Yuca tek tek belgeleri diziyor.

Sıra numarası ve tarihleriyle…

İnanmayan ve Osmanlıcasına güvenen girip Osmanlı arşivlerinden bakabilir.

Gürkan Hacır

Belgelerdeki Tutarsızlık

Andonyan Belgelerinde Talat Paşa’ya atfedilen telgraf sayısı 30’dur.

İlk tuhaflık şifrelerin basamak sayılarında çıkar.

Mesela…

29 Eylül 1915 tarihli Talat Paşa’ya atfedilen telgraf, üç basamaklı rakamlardan oluşan şifre ile yazılmış̧ olmasına rağmen aşağıdaki satırlarda iki basamaklı rakamlar vardır.

Osmanlı bürokrasisi savaş yıllarında güvenlik gerekçesiyle dönem dönem şifre basamak sayılarını değiştirmiştir.

Ama bu aynı dönem içerisinde iki farklı şifre basamağı kullanmadılar.

Çünkü bu şifre tekniği itibariyle telgrafın açılması mümkün değildir.

Kimse okuyamaz.

Orel ve Yuca’nın belgelerde bulduğu ikinci tuhaflık çekilen telgraflardaki kağıtların çift çizgili olmasıdır.

“Şifreler çift çizgili ve hiçbir resmi işaret taşımayan bir kâğıda yazılmıştır.

Daha çok Fransız okullarındaki yazı (kaligrafi) derslerinde kullanılan türden kâğıtlara benzeyen böyle bir kâğıdın Osmanlı dairelerinde resmi kâğıt olarak bulundurulması beklenemez.”

Şinasi Orel ve Süreyya Yuca “Ermenilerce Talat Paşa’ya atfedilen Telgrafların Gerçek Yüzü.

(Türk Tarih Kurumu)”

Orel ve Yuca’ya göre, telgraf sayı numaraları da tutarsızdır.

Aynı tarihlerde yollanan telgraflarda kullanılan sayılar ile Andonyan belgelerinde kullanılan sayılar arasında benzerlik yoktur.

Ayrıca Halep Vilayeti gelen-giden evrak defterinde de Andonyan belgelerinin kaydını bulamadılar.

Yani özetle…

Şinasi Orel ve Süreyya Yuca’nın çalışması Ermeni Soykırım iddialarının en temel dayanağı kabul edilen Andonyan belgelerini çürütmüştür.

Meraklısı sahaftan bu kitabı edinip okuyabilir.

Size bu detay ve teknik bilgileri neden anlatıyorum.

Çünkü ısrarla altını çizmek istediğim husus şu.

  1. Dünya Savaşı’nda büyük acılar yaşandı.

Herkes bu acılardan öyle veya böyle nasibini aldı.

Ermeniler de sevk ve İskan kanunuyla birlikte doğal olarak acılar yaşadılar.

Yolda ölümler oldu…

Bazı yerel yöneticilerin suiistimalleri ve yağmaları oldu.

Ancak dün örneklerini verdim.

Suiistimal eden tüm yerel yöneticiler sıkıyönetim mahkemesine çıkartıldı.

Osmanlı arşivleri bu mahkeme kayıtlarıyla dolu.

Soykırım kastı olan bir hükümet bunu yapar mı?

Merak edenler açıp okuyabilirler.

Kısa bir araştırmayla bazı ciddi kitaplara ulaşabilirler ve doğru akıl yürüterek gerçeğe ulaşabilirler.

Ben öyle yaptım.

Aradım…

Okudum…

Araştırdım…

Ve gerçeğin cam gibi önümde açıldığını gördüm.

  1. Dünya Savaşı’ndan sonra kullanılan bir terim var…

“Holokost Endüstirisi…”

Yani Yahudi soykırımından beslenerek geçinenlerin oluşturduğu sosyal ve finansal sistemi anlatır.

Evet, Ermeni soykırım iddialarında da benzer bir durumla karşı karşıyayız.

Bir ‘soykırım endüstrisi’ var.

Ne yazık ki…

İnsanımız kolaya kaçıyor.

“Ya biz de yapmışızdır bişeyler…

Yani anlatıldığı kadar değil ama az da olsa yapmışızdır yani” diyerek pazarlık diliyle konuşuyorlar.

Özellikle gençlerimiz…

Üzülerek görüyorum…

Soykırım suçlamasını peşinen kabul ediyorlar.

Bu doğru değildir.

Tarihi belgeler orada koca bir bilge gibi duruyor.

Gidin araştırın…

Objektif olun…

Taraf tutmayın…

Gerçekleri göreceksiniz.

1915’le göç eden Ermeni kardeşlerimizin göç haritaları ayrı bir inceleme konusu olarak duruyor.

Nasıl bir nüfus hareketliliği yaşadılar.

Hangi kuşak nereye göç etti.

Ayrıntılı bir çalışma halen yok.

Pek çoğunun Suriye ve Lübnan’da kaldığını…

Bir kısmının da Lübnan üzerinden ABD’ye özellikle Kaliforniya ve çeşitli eyaletlere gittiğini biliyoruz.

Bir de Avrupa var…

Fransa’daki Ermeni nüfus Osmanlı’dan göç eden Ermenilerdir.

1915’den sonraki göç haritası ciddi bir çalışma konusudur.

Genç araştırmacıları bekliyor.”

Üç yazının özeti…

Ermeni soykırım iddiası doğru değildir.

Ne ortaya konan belgeler ne de ileri sürülen tezin gerçekle bağı yoktur.

Düzmece olduğu aşikar telgraflar ve yaşadığı bir türlü ispatlanamayan bir memurun hatıraları.

Koca bir iftira kampanyası için temel olarak alınıyor.

Buna kanmayınız.

Halen ülkemizde birlikte yaşadığımız Ermeni kardeşlerimizle de aramıza nifak sokmayınız.

 1915 olayları, 1. Dünya Savaşı ortamında yaşanan gelişmelerdir.

Sevk ve İskan Kanunu da bu savaş koşullarında alınmış bir karardır.

Yoksa…

Osmanlı hükümetinin aldığı bir soykırım kararı yoktur…

Bunu her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı göğsünü gere gere söylemeli, savunmalıdır.

Gürkan Hacır

Exit mobile version