İngiliz araştırmacı yazar David Icke’ye göre Sümer toplumunun gelişmesi ve en üst seviyeye çıkması, Mars’tan geldiği iddia edilen Aryan ırkın, Kafkas dağlarından Ortadoğu bölgesine doğru ilerlemesi ile mümkün olmuştu. Gerçekten de Sümer, Mısır ve Indus Vadisinde aniden çok ileri uygarlık seviyesinde toplumlar ortaya çıkmıştı.
Bugün dünyayı kontrol eden kardeşlik örgütlerinin kökeni Babil’in Aryan rahiplerine kadar uzanmaktadır.
Eski yazılara ve efsanelere göre, Babil’in kurucusu Nemrud’du. Güçlü Tiran Nemrud, bir dev olarak tasvir edilir. Arap inançlarına göre, Baalbek (Lübnan) deki herbiri 800 tonluk üç taşı ve ilginç yapıları inşa eden veya ettiren Nemrud’du. Nemrud ve karısı Kraliçe Semiramis “Titanlar” diye bilinen bir kan bağından geliyorlardı. Bu devler veya Titanlar ırkı, Nuh’un soyundan geliyordu. Enoş kitabında tasvir edilen bebek, aşırı beyaz teni ile “Gözetleyici insan melezi” bir yaratıktı.
Bu ‘Gözleyenler’, Enoch kitabı ve Jubilee’ler kitabı gibi doğruluğu tartışmalı Yahudi kökenli kitaplarda yer alırlar. İbrani rivayetlerine göre, onların torunları İbranice bir sözcük olan ve ‘düşmüş olanlar’ veya ‘düşenler’anlamına gelen “Nefilim”dir. Aynı kelime Yunancaya ‘Gigantes’ veya ‘Devler’ olarak çevrilmiştir.
Nemrud ve Semiramis, biraderlik örgütü için -günümüze kadar- muhtelif isimler ve sembollerle anılan anahtar tanrılar olarak kaldılar. Nemrud bir balıkla, Semiramis ise bir balık ve güvercinle sembolize ediliyordu. Semiramis aynı zamanda Sümer Tanrıçası Ninkurşag’ı temsil ediyordu. Nemrud Afrika’daki Dogon kabilesi’nin yarı-insan yarı-balık tanrısıydı.
Kraliçe Semiramis bir balıkla sembolize ediliyordu, çünkü Babilliler balığın bir afrodizyak olduğuna inanıyorlardı. Bu sebepten Semiramis Babil’de “Aşk Tanrıçası” oldu. İlginçtir ki, Hıristiyan dini sembolizmi ve mimarisinde “balık” önemli bir yer tutmaktadır. “Kutsal Ruh” olarak Semiramis’in zeytin dalı tutan bir güvercin olarak resmedildiğini görüyoruz.
Semiramis adı, Hint tanrısı Sami-Rama-is veya Semi- ramis’den türemişti. “Balık ve güvercin” birçok insanın gerçek anlamını bilmediği semboller arasındadır.
Örneğin; Kuzey İrlandalı terörist gurup IRA’nın (İrlanda Cumhuriyet Ordusu) sembolü güvercin’dir. (ABD, 2002 yılında bu örgütü terör örgütleri listesinden çıkarmıştır. Fakat hâlâ Birleşik Krallık’ta ve İrlanda’da yasadışı terörist organizasyon olarak kabul edilmektedir.
Kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0rlanda_Cumhuriyet_Ordusu)
Ayrıca İngiliz kraliyet sembolleri arasında da güvercin bulunmaktadır. IRA ve İngiliz Monarşisi, Babil Kardeşliği’nin cephe örgütlerindendir. “Bilinenin tersine güvercin barış değil, ölüm ve yok olmanın sembolüdür”: Çünkü biraderler her zaman o sembolü ters anlamıyla değerlendirirler. Kitleler için pozitif olan, “Biraderlik” için negatiftir.
Semiramis’e “Göklerin Kraliçesi” (Rhea), “Tanrıların Bakire Anası” ve bazen de “Büyük Dünya Ana”(Ningurşag) denirdi. Ona “Astarte” (Kuleleri inşa eden kadın) diye tapılırdı. Bunun Nemrud’un yaptırdığı söylenen Babil Kulesi ile de ilişkisi olabilir.
Avrupa kraliyet aileleri doğrudan Babil’in kan bağından gelmektedirler. Giydikleri taçlar, Nemrud tarafından giyilen boynuzlu başlıktan esinlenerek geliştirilmiştir.
Roma Kilisesi de “Babil Kardeşliğinin bir yaratığıdır. Papalar halen Nemrud’u sembolize eden balık şeklinde piskoposluk tacını giymekteler!..
Roma Kilisesi ve “Babil Kardeşliği” tek ve aynı şeydir.
New York’taki “Özgürlük Heykeli” Semiramis’i sembolize etmektedir ve Fransız Masonları tarafından yapılmıştır.
Babil rahiplerinin yönetici sınıfına “Papalar Büyük Konseyi” denirdi. Bu isim daha sonra Roma Kilisesine transfer olmuştur.
Kitleler batıl inançlara doğru yönlendirilip, sembolik hikâyelerin gerçek olduğuna inandırılırken, seçilmiş inisiyelere gerçek bilgiler -eğer açıklarlarsa ölecekleri tehdidi ile- verilirdi.
İnsan kurbanı, Babil Dini ve Babil Kardeşliği’nin temelini oluşturmuştu ve bunlar nereye giderlerse gitsinler, insan kurbanı töresini de beraberlerinde götürüyorlardı.
Babil rahipleri kutsal sunaklardan bazılarını da yiyorlardı ki, bu rahipler için kullanılan “Cahna-Bal” deyiminden “insan eti yiyen”anlamında “Kanibal” kelimesi türemiştir.
Moloch (Uçan Kertenkele) Nemrud-Tammuz (Temmuz)un başka bir adıydı. “Tammuz-Moloch çocukları diri diri yakma ritüeline verilen bir isimdi ki, bu ritüel halen günümüzde de devam etmektedir.
Daha sonra Druid’ler tarafından İngiltere’de 1 Mayıs’ta gerçekleştirilen “Beltane” ritüelinde de çocuklar kurban edilmekteydi. Bu ritüel, biraderlik Avrupa’da yayılmaya başladığı zaman, Babillilerden miras kalmıştı.
İlginçtir ki, 23 Haziran-Temmuz Bayramı bugün Hıristiyanların St. John Günü olarak kutlanmaktadır.
Satanistlerin sık olarak başvurduktan ve uğruna çocuk kurban ettikleri tanrılardan biri de Yunan efsanelerinde adı geçen Siklopslar Kralı Kronos’tur.
Kronos kule inşa ettirici olarak bilinir ki, bu da bize Babil Kulesini inşa ettiren Nemrud’un başka bir versiyonunu düşündürmektedir.
Babil’de olduğu gibi, bugün de biraderlik hiyerarşisinde şeytani ritüeller, çocuk kurbanı ve kan içme ritüelleri devam etmektedir.
Babil dininin üç temel unsuru Ateş, Yılan ve Güneş’ti. Burada birazGüneş üzerinde durmak istiyorum; çünkü Güneş, Babil Kardeşliği ve diğer elit guruplar için hayati bir önem taşıyordu, Onlara göre, Güneş çok boyutlu bilincin (ki bu bilinç, görünmeyen frekans seviyesinde Güneş sistemimizin ötesine geçebiliyordu,) sembolü idi.
Yazar Maurice Cotterell “The Mayan Prophecics”adlı kitabında Mayaların insanın evrimsel devirlerini Güneşteki lekelerin artışına göre hesapladıklarını açıklamıştır.
Meksika Başkanı Miguel de La Madrid bir konuşmasında Mayaların “sürüngenimsi ırk” la (İguana ırkı) karıştığını iddia etmişti.
Cathy O’Brlen, CIA Zihin Kontrolü Kölesi, “Trance-Formation of America” adlı kitabında (Bu kitap Türkçeye “Baykuş İmparatorluğu” adıyla çevrilmiştir.)
Meksika Başkanı Miguel de la Madrid hakkında bilgi verirken şunları söylüyor:
…De la Madrid “İguana efsanesini” bana aktarmıştı. Buna göre kertenkele benzeri uzaylı yaratıklar Maya uygarlığına saldırmıştı. Maya piramitleri, ileri astronomik teknolojileri, hatta bakirelerin kurban edilmesinin bile kertenkele yaratıklardan kaynaklandığını söylüyordu, Bana söylendiğine göre yaratıklar, Mayalar ile çiftleşerek yaşayabilecekleri bir hayat formu bulmaya çalışırken, bukalemun gibi, İnsan İle İguana arası bir görüntü arasında gidip gelmişlerdi, “Dünya liderlerine dönüşmek için mükemmel bir araç.” De la Madrid Maya/Yaratık soyundan geldiğini söylüyor ve “İstediği zaman bir iguana’ya” dönüşebildiğini iddia ediyordu.
Güneşin manyetik emisyonlarının etkisinin ne olduğunu anlamak için enerjinin anlamım genişletmek gerekir. Bilinmelidir ki her şey enerjidir!.. Hayat manyetik vibrasyonel (titreşimsel) alanların birbiriyle girişimidir. Manyetizmi değiştirirseniz enerji alanının da doğasını değiştirmiş olursunuz. Enerji alanını değiştirirseniz, her biri değişik enerji formları olan, zihinsel, duygusal, ruhsal ve fiziksel hayatı değiştirmiş olursunuz.
Diğer gezegenler bunu Güneşin etrafında dönerek yaparlar ve Dünyanın manyetik alanını etkilerler. İşte buna “Astroloji” deniyor.
Yukarıda adı geçen yazar Cotterell, doğum anımızda bu alanlardan çok etkilendiğimizi belirtmektedir. Bilim adamları da insanların Güneşle senkronize olan bir “iç saati” olduğunu keşfetmişlerdir.
Özetle Güneş’in insan hayatı üzerindeki etkisi çok güçlüdür ve ısı ve ışık etkisinden çok farklıdır.
Babil Kardeşliği ve ona dayanan kan bağları Ortadoğu ve Yakındoğu’ya doğru, özellikle Mısır’a, daha sonra da Avrupa ve Amerika’ya doğru yayılmıştı. Yazar David Icke’e göre ilk Mısır Medeniyeti, Venüs gezegeninde meydana gelen büyük değişikliklerden sonra, Mars’tan gelen Aryan’lar (Fenikeliler) ve sürüngenimsi Anunnaki’ler (veya onlar olmadan) tarafından kurulmuştu.
1976 yılında Mars’a gönderilen Viking1’in çektiği 70A13 numaralı fotoğraf karesinde görülen “Yüz”, fotoğrafı analiz eden Dr. Marc J.Carlotto tarafından Mısırdaki Sfenks’in yüzüne benzetilmiştir. Daha da ilginci DiPietro ve Molenaar’ın “Unusual Martian Surface Features” kitabında verdikleri fotoğraflar arasında devasa boyutta iki pentagonal piramit görülmekledir. Bu piramitler “Yüz”e yakın bir yerde bulunmaktadır.
Ian Ridpath’ın “Journal of the British lnterplanetary Society”de yazdığına göre, Kahire (Yani El-Kahire) Arapça “Mars” anlamına geliyordu. Eski Mısırlılar Mars’a Hor Dshr = Kırmızı Horus derlerdi. Yukarı Mısırda bulunan bazı mezar yazılarında Sfenks’e Horakti yani, Mars denildiğini öğreniyoruz. İlginçtir ki çok uzun zaman önce Sfenks -Mars’ı sembolize etmek için- kırmızıya boyanmıştı. Dikkat edilirse, Sfenks’in İnsan başlı ve aslan gövdeli olduğu görülecektir. Eski Hindu mitolojisinde Mars gezegeni ‘Nr-Simha’ yani ‘insan-aslan’ olarak tasvir edilirdi. Bütün bu bilgiler etkilerin, kızıl gezegen Mars ile Mısırdaki Sfenks anısında doğrudan bir bağlantı olduğunu bildiklerini göstermektedir.
Fakat M.Ö. 2000’li yıllarda sürüngenimsi Anunnakiler’in Mısır’ın yönetimini tamamen ellerine geçirdikleri sanılıyor. Muhtemelen Anunnakiler’in etkisiyle, Mısırlı Mendes rahipleri tarafından M.Ö. 2200 yılında “Ejderha Krallığı” örgütü kuruldu. Bu örgüt, bugün de varlığını sürdürmektedir. (“Imperial and Royal Court of the Dragon Sovereignty” adı altında)
Kendisi de bir Tapınakçı-mason olan (Knight Templar of St. Anthony) İngiliz yazar Laurence Gardner, “Imperial Court of Dragon” örgütünün başkanıdır. (Şansölyesi)
Gardner’a göre “Dracula”, Dracul’un oğlu anlamına geliyordu. Dracul=Draco (Ejder)
Nereye giderlerse gitsinler, Babil Kardeşliği mensupları kendi gizem okullarını kurarak halkı saçma inançlara yönlendirdiler ve onların korku ve batıl inançları üzerine kendi egemenliklerini kurdular.
J.G. Bennet, “The Masters Of Wisdom” (Hikmet Üstadları) adlı kitabında belirttiğine göre, ünlü mistik G.Gurdjieff ona “Gizem Okullarının” kuruluş tarihinin 30.000-40.000 yıl öncesine kadar geri gittiğini söylemişti. Gurdjieff bunu, Kafkas dağlarındaki mağaralarda bulunan resimlerden ve Türkistan’daki araştırmalarından sonra ortaya çıkarmıştı.
Ünlü Mason Üstadı (otuzüç dereceli) tarihçi Manly P. Hall, “The Secret Teachings Of All Ages” (Bütün Çağların Gizli Öğretileri) adlı kitabında şunları yazmaktadır:
…”Mısırda Atlantisli kara büyücüler, kullandıkları insanüstü güçleri nedeniyle ilkel gizemlerin ahlâki çöküntüye uğramasına sebep oldular. Kara büyü devlet dini haline geldi ve bireylerin entellektüel ve ruhsal faaliyetlerini felce uğrattılar”
Hall’ın söz konusu ettiği Atlantisli kara büyücüler “Babil Kardeşliği”ni oluşturan sürüngenimsi-insan melezleri miydi?
Hintli Aryanlar Güneşe Baba-Tanrı “İndra” diye taparlardı. Hititliler ve Fenikeliler ise ona “Bel” derlerdi. Birçok isim altında anılan Aryanlar, Sümer, Babil, Mısır. Önasya ve diğer Ortadoğu ülkelerine yerleştiler. Buralarda hep aynı mit ve dinlere rastlandı. Bu sebepten bütün dinler bize aynı hikayeleri değişik isimler altında sunmaktalar. Çünkü hepsi aynı kaynaktan geliyor!.. Bu Aryan ırkın kökenleri Mars gezegenine dayanıyordu.
İngiliz yazar L.A. Waddell, “The Phoenician Origin Of Britons, Scots And Anglo-Saxons” (Britonlar’ın, İskoçların Anglo-Saksonlar’ın Fenikeli Kökenleri) adlı kitabında, Fenikelilerin Sami bir ırktan olmayıp, beyaz Aryan ırktan geldiğini iddia eder. Gerçekten de “Royal Antropogical Instıtute” (Kraliyet Antropoloji Enstitüsü) nün Fenike mezarlarında yaptığı araştırmalarda Fenikelilerin Sami’lerden tamamen farklı, dolikosefal (Uzun kafataslı) Aryan ırktan geldikleri anlaşılmıştır.
Mısırlılar Fenikelileri Panag, Panasa ve Fenikha diye biliyorlardı. Mısırlıların birçok tanrılarını beyaz tenli ve mavi gözlü olarak tanımlamaları, onların Aryan-Fenike kökeninden dolayı idi.
İşte Aryan ırkının bu dünya-dışı kökeni (Yani Mars) Nazilerin ve onları ortaya çıkaran gizli örgütlerin (Tapınakçılar, Vril, Thule v.b gibi) tutku ve saplantısı haline gelmişti. Naziler, Arilerin dünya-dışı kökeni dolayısıyla “Üstün tanrısal bir ırk”tan geldiklerine inanıyorlardı”
Masonların mitolojik kahramanı Hiram Abif’in (Süleyman Tapınağı’nın mimarı olduğuna inanılır.) Fenikeli olduğu kabul edilmektedir. Ünlü Firavun Ahenaton’un büyükbabası (Firavun Tutankamon’un babası) Fenikeli bir baş rahipti.
Mısır’ın mitolojik kuşu Föniks, gerçekte Fenikelilerin “Güneş Kuşu” idi. Bu kuş, Güneş Tanrısı “Bill” veya “Bel” i sembolize ediyordu.
Hz. İbrahim Firavun Ahenaton’muydu?
İki Fransız araştırmacı sadece bilim dünyasını değil, tarihi değiştirecek, Ortadoğuda dengeleri altüst edecek bir iddia ortaya attı: İbrahim Peygamber aslında Mısır’ın tek Tanrılı ilk Firavunu Ahenaton’dan başkası değildi!.. Mısır’dan kovulan ve İsrail’e dönen Yahudi kavmi de, Ahenaton’un tek tanrılı dinini benimsemiş Mısırlılardı.
Yahudi kökenli iki Fransız bilim adamı, Roger ve Messod Sabbah yirmi yıl süren çalışmalarını bir kitapta topladılar.
Bugün Hz. Musa’nın bir Mısırlı olduğuna kesin gözüyle bakılıyor. Yahudi tek tanrıcılığının Aton dininin devamı olduğu da yeni bir iddia değil.
Ancak, Mısır tarihini ve kayıtlarını inceleyen uzmanlar, şimdiye kadar Hz. İbrahim’in Hz. Yusuf’un veya Hz. Musa’nın izine rastlamadılar. Daha da anlaşılmaz olanı, Eski Ahit’e göre 430 yıl boyunca Mısırda yaşayan, 210 yıl köle olarak tutulan on binlerce Yahudi’den Mısır tarihi nasıl olur da hiç bahsetmez? Firavundan kaçan binlerce Yahudi köle Kenan bölgesine, yani Firavun’un topraklarına nasıl korkusuzca yerleşebilmiştir? Niçin Mısırda tek bir Yahudi mezarı, bir mezar taşı, bir duvar yazısı veya bir mektup bulunamamıştır?
Messod ve Roger Sabbah bu “muammaları” çözmeyi başardılar.
Tevratta anlatıldığı şekliyle, Yahudilerin Mısır’dan Hz. Musa’nın önderliğinde kaçışının hiçbir kaydı yoktur; çünkü Yahudi tarihinin “Yahudilerin Göçü” diye verdiği olay, Ahen-Aton kentinde yaşayan tek Tanrılı Mısırlılar’ın Firavun Ai tarafından sürülüşünden başka bir şey değildir.
Mısır’ın ilk tek Tanrıya inanan Firavunu Ahenaton’un ölümünden sonra, Firavun Ai, Ahenaton’un başkenti Ahen-Aton (Şimdiki Tel el-Amarna) halkını sınırdışı etti. Böylece tek tanrıcılığı Mısır’dan atmış oldu.
Ancak tek tanrıcılık yok olmadı. Ahen-Aton halkı “Sazlıklar Denizini” aşarak Sina Çölüne geçti. “Denizin yarılması” efsanesi de Mısır mitolojisinde yer alan “Anadeniz’in Firavun tarafından ikiye açılması” efsanesinden farklı bir şey değildir. Filistin’in Kenan bölgesine yerleşen Mısırlı rahipler ve asillere “Firavun’a (Yani Ahenaton’a) tapan” anlamında “Yahud” adı verildi. Yahud’lar burada Yahuda Krallığını (Yuda) kurdular.
Yani Tevratta adı geçen Hz. İbrahim, Sara, İshak, Rebeka, Yakup, İsrail vb… Hepsi aslında Mısırlı asillerdi.
Hz. Musa, ilerde Firavun I. Ramses adıyla tahta geçecek olan Mısırlı General Mose (Ra-Messu) idi. Yuşa (Musa’nın halefi) ise Musa’nın büyük oğluydu.
Ve en önemli bulgu, bugüne kadar çözülememiş sır da ortaya çıktı;
Hz. İbrahim, Firavun Ahenaton’dan başkası değildi! Müslüman Mısırlılar bugün bile bu Firavundan “Ahenaton Aleyhisselam” diye söz ederler.
Bu belgeler doğruysa, sadece 3500 yıl öncesine ait tarih yeniden yazılmayacak, Yahudilerin anavatanının Filistin değil, Mısır’ın Yukarı Nil kıyıları olduğunun ortaya çıkmasıyla, yakın tarihe bakış da gözden geçirilecek.
Vincent DiPietro ve Gregory Molenaar adlı NASA bilim adamlarının, Mars’ın “Cydonia” bölgesinde altı adet dev piramit keşfetmesi ile, Mars’ta çok eski bir medeniyetin varlığı ortaya çıktı. Dünyaya geldikleri zaman Mars’taki piramitlerin benzerlerini dünyada da inşa edenler Z. Sitchin’in “12. Gezegen” adlı kitabında bahsettiği (Mars’ta üs kurmuş olan) “Anunnakiler” miydi?
İngiltere’deki Avebury ve Stonehenge’deki megalit (Megalit, Grekçe’de ‘büyük taş’ anlamına gelmektedir.) yapıları inşa edenlerin de Mars’tan gelen ırk olduğu iddia edilmektedir. Avebury’deki yapıların (Avebury 60 tona ulaşan taşların kullanıldığı dünyanın en geniş taş dairesidir. Stonehenge gibi Avebury de bir takvim elde etmek için kullanılmış olabilir) Mars’taki “Cydonia” kompleksinin dünyadaki yansıması olarak yapıldığına dair deliller vardır.
Eski bir NASA görevlisi olan Richard C. Hoagland “Monuments On Mars” adlı kitabında “Mars Şehri”nin dünyadaki benzer yapılarda kullanılan teknikler kullanılarak yapıldığını iddia etmekteydi. Mars’taki Cydonia bölgesinde uygulanan kutsal geometri ve matematiksel hesapların aynısını Mısırdaki Gize Piramidinde, Mexico’daki Teotihuacan’da ve Zimbabve’de de görmekteyiz!..
İlginçtir ki, Fenikeli-Aryan elit dünyadaki enerji şebekesi ve bunun insan bilinci üzerindeki etkileri konusunda derin bilgilere sahipti.
Bugünün insanlarının çok azı gezegenimizin manyetik alanının farkındadır. Alan değiştiği zaman biz de değişiriz. Kısaca şöyle diyebiliriz, gezegenlerin hareketi dünyanın manyetik alanını, o da bizi etkilemektedir. Biraderlik örgütü bu konuda insanların ciddi bilgilere sahip olmasını engellemektedir. Büyük dinlerin, Hıristiyanlıkta olduğu gibi, astrolojiyi “şeytan işi” olarak nitelendirmesi onların çok işine gelmektedir.
İngiltere’de görülen taş daireler ve yapılar, Stonehenge ve Avebury’de olduğu gibi, Fenike-Aryan liderliğini kontrol eden “Babil Kardeşliği” örgütü tarafından yaptırılmıştı.
Bu yapılara ait gizli bilgilerin yanında, bir taş etrafındaki manyetik alanın, ses dalgaları tekniği kullanılarak değiştirilmesi ve taş kütlesinin yerçekiminden kurtularak yükselmesi gibi teknikler de vardı.
Aryan kelimesi de Fenike kökenlidir. Arri=Şerefli Kişi anlamındadır. Buradan “Sum-Arian” (Sümerliler) kelimesi türemiştir.
İngiliz kültürünün temeli ve efsaneleri Fenikelileredayanmaktadır. “St. George ve Ejderha” efsanesi Fenikelilerin merkezi olan Kapadokya’dan (Bugünkü Ürgüp, Göreme ve çevresi) gelmiştir Kızılhaç, ki alev-haçı da deniyor, Fenike-Aryanları’nın (Daha sonra Naziler tarafından kullanılan “svastika” gibi) Güneş sembolü idi.
Fenike Güneş sembolü olan “svastika” (Gamalı Haç) ya İskoçya’da Craig-Narget bölgesinde rastlanmıştır. Fenikeli-Hititler Güneş tanrısına “Bel” veya “Bil” diyorlardı.
Klasik İngiliz sembolü olan “Britannia”da Fenikeli tanrıça “Bareti”den türemiştir. Bu tanrıçaya Küçük Asya’daki Kilikya’da “Barati,” “Parathea” ve daha sonra “Diana” adıyla tapıldı. Yani “Diana” ve “Britannia” aynı kaynaktan gelmektedir.
Fenikeli-Aryanlar yılana da tapıyorlardı ve şekil değiştiren sürüngenler olan “Naga”lar Hindular’ın yılan tanrıları idi.
“Cours de Literatüre Celtique” adlı kitabın yazarı Arbois de Juvainville’ye göre Ortaçağlarda İrlandalılara “Mısırlılar” deniyordu. Mısırla, İrlandalılar arasında ilginç bağlantılar vardır. İrlanda’nın sembolü olan “harp” Kuzey Afrika’dan gelmedir. Çapraz duran kollarıyla Mısır Tanrısı Osiris’i sembolize eden portreler, ilginç bir şekilde İrlanda el yazmalarında da görülmektedir.
İrlandalılar’ın kullandıkları “pucan” denilen deniz aracı, Kuzey Afrikalılar tarafından keşfedilmiş ve Nil Nehri’nde kullanılmıştır.
İrlanda’da görülen “Yuvarlak Kuleler” bazı oryentalistlere göre Fenike kökenliydi. Profesör Philip Calahan’ın araştırmalarına göre, “Yuvarlak Kuleler” kuzey göklerinde görülen bir yıldız sistemi ile yani Draco (Ejder) ile ilgiliydi.
İrlandalı’lar ve Fas Berberiler’i arasındaki benzerlikler de hayli ilgi çekicidir. Fas Berberiler’i açık tenli, bazıları mavi gözlü ve sarışın dağlılardır. Atlas dağlarının eteklerinde yaşamaktadırlar. Bu dağların adı da Atlantis’in efsanevi yöneticisi Poseidon’un oğlu Atlas’dan gelmektedir. Berberi lisanı ile Galce arasında da benzerlikler bulunmaktadır.
Fransa sahilindeki (Brötonya bölgesinde) “Carnac”da ilginç dikili taşlar bulunmuştur. Bu isim de Mısırdaki “Karnak’dan gelmektedir.
Joachim de Villeneuve 1833’de yazdığı “Phoenican Ireland” (Fenikeli İrlanda) adlı kitabında, İrlandalı Druidlerin aslında Fenikeli denizcilerin “Yılan Rahipleri” nden geldiğini iddia etmektedir. Bu da bize “Şeytan Gözü Balor”un Kuzey Afrikalı tanrı “Baal’den geldiğini göstermektedir. Aynı şekilde “Baal” ritüeli, “Beltane” adını almıştır.
“Şeytan gözü” sürüngenlerin hipnotize edici bakışı ile ilgilidir. Fenikelilerin Güneş tanrısı “Bel” veya “Bil,” Kenan’lılar ve Babil’liler tarafından “Baal-Nemrud” olarak biliniyordu.
Babil’in “Baal” geleneğinin temsilcileri olan Druidler, İngiltere, İrlanda ve Fransa gizem okullarının taşıyıcıları oldular. Druid kelimesinin kökeni tam olarak belli değildir. Druidh Galce bir kelimedir ve “bilge adam” veya “büyücü” anlamına gelmektedir. Aslında İrlandaca bir kelime olan “Drui”den gelmiş olabilir, “meşe ağacı adamı“ anlamına gelmektedir. “Kutsal Çalı”, Druidler’in diğer bir kutsal sembollerinden biriydi.
A.B.D’nin Los Angeles kentindeki bir “Babil Kardeşliği” kuruluşu olan “Hollywood”, “Holy-Bush=Kutsal Çalı’dan türemiştir ve global (Yahudi) film endüstrisinin merkezidir. Hollywood, “Babil Kardeşliği”nin elinde çok önemli bir “Kitle Zihin Şartlama ve Kontrol” vasıtası olarak kullanılmaktadır.
Modern Masonluğun mavi dereceleri gibi (Çırak-Kalfa- Usta) Druid inisiyeleri de üç guruba ayrılmıştır. Druid gizem okulunun ilk derecesi “Ovat”(Yumurtamsı) da yeşil cüppe giyilmektedir ki, bu Druidik öğrenme rengiydi. İkincisi, “Ozan”dı. Hakikati ve armoniyi temsilen mavi bir cüppe giyiliyordu. Üçüncü derece yani Druid, güneşi ve saflığı temsilen beyaz bir cüppe giyiyordu. Baş-Druid (Yani manevi önder) olmak için ise, geçilmesi gereken altı derece daha vardı.
Druidler uzun bir zaman halkın üzerinde çok etkili oldular. Ritüelleri arasında Babil Kardeşliğinden alınma derin ve kötü etkili birçok unsur vardır.
Druid gizemleri arasında insan kurbanı da vardı!.. Biraderlik örgütünün “Kara Büyü” seremonilerinde halen Druid ritüelleri kullanılır.
Babil Kardeşliği’nin ileri bilgileri ile İngiltere’yi mesken tutmasının sebebi neydi? Bu doğrudan ülkedeki yoğun enerji alanları ile ilgiliydi. İngiliz adaları “Biraderlik” için kutsal bir yerdi, çünkü dünya enerji şebekesinin merkeziydi.
İngiltere’deki dev taşlar, taştan daireler, höyükler dünyanın her yerinden fazla burada yoğunlaşmış durumdadır. Enerjiyi ve bilinci yönlendirmeyi amaçlayan faaliyetlerin merkezi de doğal olarak İngiltere’dir.
Londra, dünya manyetik enerji şebekesi üzerinde büyük öneme sahip bir şehirdir. Bu sebepten hem Britanya’nın, yani Barat-land”ın, hem de “Babil Kardeşliği”nin başkenti olmuştur. Kardeşlik örgütü için Londra, “Yeni Truva” veya “Yeni Babil” anlamına gelmektedir. Birçok sürüngenimsi-Aryan kanbağı Truva (Troy) kenti tarihi ile bağlantılıdır.
Keltler yer akımlarını biliyorlardı; bunu Atlantislilerden öğrenmişlerdi. Onlar yer akımlarının yerküredeki konumlarını ortaya çıkarmanın yeterli olduğuna inanıyorlardı. İşte bu nedenlerle taş-anıtlar dikmişlerdi; Menhirler uzaktan duyarlı aygıtlardı, tıpkı biyel kolları, akımların kollara ayrılıp, yön değiştirdikleri noktalara yerleştirilen elektrik prizleri gibi. Leyler belirlenmiş akımların yollarını gösteriyordu. Dolmenler, Druidlerin toprak falı aracılığı ile yeryuvarlağının tasarımını çıkarmaya çalıştıkları, enerji yoğunlaştırma odalarıydı. Kromlek’ler ve Stonehenge, akımların düzenini keşfetmek için takımyıldızların düzeninin incelendiği makro-mikro kozmik gözlem evleriydi.
Mısırlıların bu gizli bilgileri, Hermes Trismegites aracılığı ile Musa’ya geçmişti.
Gizli örgütlerin üst seviyelerine ulaşabilen insanlar için Truva kutsal bir şehirdir. Troy (Truva) veya Troia Yunanca ve İbranice “Üç Yer” anlamına gelmektedir ki, bu kavram Trinite” (Teslis-Üçleme) ile bağlantılıdır. Homer’in yazdığı İlyada efsanesinde Troy’un ‘Dardanus’ (Yunan tanrısı Titan-Zeus) tarafından kurulduğu belirtilir. Zeus sürüngenimsi kan bağının bir sembolüdür ve bir kartal veya bir yılanla sembolize edilmektedir.
Birçok kişi Londra’nın, Truva’nın M.Ö.1200 yılında yıkılmasından sonra, “Yeni Troy” (Yeni Truva) olarak kurulduğunu bilmemektedir. Efsaneye göre kraliyet kanbağından olan Aeneas, halkından geri kalanlarla beraber İtalya’ya sığınmıştı. Orada Latin kralı Latinus’un kızıyla evlendi. Birçok geleneğe göre, Aeneas’ın torunu Brutus M.Ö.1103 yılında bir gurup Truva’lı ile birlikte Britanya’ya gitmişti. Welsh kayıtları Brutus’un orada birçok Briton kabilesiyle karşılaştığından ve Britonlar’ın onu kral ilan ettiğinden bahseder.
Brutus, “Caer Troia” (Yeni Truva) adlı bir şehir kurmuştu. Romalılar daha sonra bu şehre “Londonium” adını verdiler. Böylece Londra, “Babil Kardeşliğinin operasyonel merkezi oldu. Bugün Londra, Paris ve Vatikan’la birlikte biraderlik örgütünün merkezlerinden biridir.
Kolaylıkla anlaşılacağı gibi sürüngenimsi kan bağına dayanan ailelerin merkezi de Londra’dır.
Dördüncü boyuttaki sürüngenimsi ırkın negatif beyin yıkayıcılarının etkisive kontrolü altında,tüm insan ırkı piramidal bir yapı içerisinde hapsedilmiştir. Sürüngenimsi ırk piramidin en tepesindeki “Seçkin Sınıf” insan komitesini kontrol etmektedir. Sürüngenimsi ırk Seçkin Sınıfı, Seçkin Sınıf Illuminati şebekesini, Illuminati şebekesi de dünyayı kontrol eder. Her alt seviye, üst seviyenin bildiğini bilmez ve hiçbir seviyede sürüngenimsi ırkın bildiğini bilmez.
Kaynak:
Antik Çağlardan Günümüze Dünya’nın Gizli Tarihi
Turgut Gürsan
AYRICA BAKINIZ :
https://bozkarga.com/surungen-insansilar-ve-seytaniler/