Site icon BOZ KARGA

CIA BELGELERİYLE 70’LERDE TÜRKİYE’DE TARIM ALANINDA OYNANAN OYUNLAR BAKIN NASIL DEŞİFRE EDİLDİ!

Fulbright bursuyla ABD’ye gidip Askeri Antropoloji alanında uzmanlaştıktan sonra Burdur’a yerleşip susuz tarım yapmaya başlayan Dr Ece Aynur Onur, CIA belgeleriyle Türkiye tarımı üzerinde oynanan oyunları deşifre etti. Bu makalede Onur tarafından yayınlanan belgelerin tamamını Türkçe olarak sizlere aktarıyoruz.

Türkiye ve Haşhaş Problemi başlığıyla yayınlanan ilk belgede; “Türkiye’de haşhaş ekiminin yeniden başlatılması için baskılar artıyor. Hükümet, devlet çiftliklerine haşhaş ekimi için tohum sağlanmasını ve sonbaharda ekim yapılmasına izin verilirse yeterli tohumun elde bulundurulmasını sağlamak amacıyla haşhaş ekimini yakın zamanda izin vermiştir. Yeni kurulan Bülent Ecevit başkanlığındaki hükümet, Washington’a daha önceki haşhaş ekim yasağını gözden geçirmeye başladığını bildirmiştir. Bu, Türk yetkililerinin soruna nasıl baktığını gösteriyor” ifadeleri yer alıyor.

Yayınlanan 2. belgede ise; “Başbakan Demirel hem güvenli hem de liderliğinde etkili olabilecek bir prestij ve popüler çekiciliğe sahiptir. Türk bürokrasisine, eğer baskı yapılması emredilirse bunu uygulamak için güçlü çaba göstermesi konusunda güvenilebilir. Türk hükümetinin kontrolleri uygulama kapasitesine dair bazı göstergeler, haşhaş ekim alanlarının hükümet tarafından düzenlenmesinde görülebilir. Bu düzenleme geleneksel olarak bireysel çiftlikler üzerinde yapılmış ve son zamanlarda haşhaş ekilen il sayısının azaltılmasıyla devam etmiştir. 1967’de 21 olan bu sayı, 1969’da 11’e düşürülmüştür. Bir devlet satın alma kuruluşu olan TMO, yasal afyon ticaretinde tekel konumundadır ve her çiftçinin devlete teslim etmesi gereken afyon miktarını belirleyen üretim kotalarını belirler. Türk tekelci kuruluşu genellikle yasal piyasalarda satabileceğini düşündüğü kadar afyon satın alır. Bu durum genellikle çiftçiyi hükümet fiyatından daha fazla, bazen de daha az bir fiyatla satmak zorunda kaldığı bir fazlalıkla baş başa bırakır.” ifadeleri yer alıyor.

Yayınlanan 3. belgede ise; “Türkler, 1971 yılında ABD’nin güçlü baskıları ve teşvikleri altında haşhaş ekimini durdurmayı kabul ettiler. Haşhaş ekimini yasaklayan bir kararname çıkardılar, ancak bu yolu bir anlaşma ile kendilerine bağlamadılar. Bu nedenle, Türkiye’de yasal olarak hükümet, her yıl Haziran ayı sonunda bu konuyla ilgili olarak çıkarılan kararname aracılığıyla haşhaş ekimini yeniden yetkilendirebilir. Haşhaş ekimini yasaklayan genel bir yasa yoktur ve hükümetin ilerlemek için yeni bir yetki almasına gerek yoktur. Haşhaş ekiminin yasaklanması kararı Türkiye’de hiçbir zaman siyasi olarak popüler olmadı. Bu karar askeri destekli bir hükümet tarafından alındı.” ifadeleri yer alıyor.

Yayınlanan 4. belgede ise; “Türk hükümetinin önemli siyasi yeteneklerine rağmen, haşhaş üretiminin baskı altına alınmasını kısa bir süre içinde, örneğin iki yıl içinde tamamen uygulamakta zorluk yaşayacağı düşünülmektedir. Demirel’in, haşhaş ekimi yapan çiftçilerin ekonomik çıkarlarını, özellikle Anadolu’nun o bölgesinde nüfusun en etkili siyasi kesimini oluşturan bu çiftçilerin çıkarlarını göz ardı etmesi beklenmemektedir.

Çiftçileri yabancılaştırmak yerine, haşhaş yasağını üretim kaybı için tam tazminat ile hafifletmeyi tercih edeceği kesindir. Her durumda, 1970 mahsulünü sürüp yok etmek gibi radikal bir eylemde bulunmaya direnç göstereceği açıktır. Türk polisi nispeten verimli olsa da, temel olarak zor çözülebilecek olan tarım alanı kontrolünün doğası dikkate alınmalıdır. Bu konuyla ilgili bir diğer örnek, ABD hükümetinin karşılaştığı zorluklar ve sürekli olarak yerli tütün ve pirinç ekim alanlarını kontrol altına alma çabalarıdır. Bilinmeyen büyüklükteki bir diğer denetim sorunu ise Türkiye’de var olabilecek yasa dışı afyon saklama alanlarıdır. Yine de, Türk hükümeti dış mali yardımların sağlanacağına dair güvence alsaydı, bu engeller hafifletilebilirdi.” ifadeleri yer alıyor.

” Gizli” ibaresiyle kaleme alınan ve deşifre edilen 5. belgede ise; “Taraflar üstü (“above-party”) bir hükümet, normal partizan siyaset düşüncelerine tabi değildi. 1971’den bu yana, büyük partilerden milletvekilleri, haşhaş ekiminin yeniden başlatılmasını isteyen yasalar teklif ettiler. Türkiye’de son birkaç yıldır hakim olan anormal atmosferde, bu yasalar asla yürürlüğe girmedi. Ancak 1973 seçimleri için neredeyse tüm parti platformları haşhaş yetiştiricilerine taviz verilmesini öngörüyordu.
Ve bu konu, Türkiye’de genel bir uzlaşının sağlandığı birkaç konudan biri olarak duruyordu. 1973 seçimlerinden bu yana büyük parti liderlerinin kontrollü haşhaş ekiminin yeniden başlatılmasını destekleyen açıklamaları, uzlaşının derecesini vurguladı.” ifadelerine yer veriliyordu.

Paylaşılan 6. belgede ise; “Geleneksel haşhaş yetiştirme bölgelerindeki köylüler, Türkiye’deki hassas parti dengesinde özellikle önemli bir yere sahiptir. Cumhuriyet Halk Partisi son seçimlerde halk desteğinde küçük bir üstünlük elde ederek, en yakın rakibi Adalet Partisi’nin aldığı %29’a karşılık %33 oy aldı. Bu oylar parlamentoda bir miktar daha fazla sandalye çoğunluğu sağlasa da, Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidarda kalabilmesi için daha küçük olan Milli Selamet Partisi ile bir koalisyona ihtiyacı var. Bu kırılgan işbirliği bozulursa, erken seçimlerin gerekli olma ihtimali yüksektir. Tüm partiler bu duruma hazırlıklı olmak istemektedir.” ifadeleri yer alıyor.

Paylaşılan 7. belgede ise; “En geniş halk desteğini kazanma güdüsü, tüm partilerin haşhaş üreticilerinin oylarını şiddetle arzuladığı anlamına gelir. Ekimin yeniden başlatılmasına yönelik ivme de arttı çünkü haşhaş yasağının ilk nedeni, birçok Türk için zamanla geçerliliğini yitirmiş görünüyor. 1971’deki yasağın dayandırıldığı gerekçe, yasa dışı olarak üretilen Türk afyonunun ABD’ye sokulan eroinin üretimine yaptığı büyük katkıya dayanıyordu. ABD eroininin %80’inin Türk haşhaşından geldiği iddiası, Türkiye’de afyon üretimi durdurulursa ABD’deki uyuşturucu sorununun çözüleceği beklentisini doğurdu. Ancak şimdi, birçok Türk haşhaş yasağını yeniden değerlendirmeye başladı çünkü haşhaş üretiminin Türkiye’de durdurulmasının ABD’deki uyuşturucu bağımlılığını ciddi şekilde azalttığına inanmıyorlar. Ayrıca, haşhaş ekimi yasağına karşı çıkanlar, Türklerin geri adım atmasının sadece meşru piyasayı başkalarına açacağını savunmuşlardı. Washington’ın şu anda Hindistan’ı daha fazla afyon üretmeye teşvik etmesi, bu argümanı güçlendiriyor. Türk liderler bu gelişmenin farkında ve bu durumu özellikle can sıkıcı buluyorlar.” ifadelerine yer veriliyor.

Paylaşılan 8. belgede ise Türkiye’nin dünya afyon piyasasındaki yerini gösteren tablo yer alıyor. Bu tablo 1967 yılında dünya çapında yasal ham afyon ihracatının miktarını, değerini ve kilogram başına fiyatını gösteriyor. Belge bu haliyle Türkiye’nin dünya afyon pazarındaki rolünü ve ABD’ye yapılan ihracatın önemini anlamak açısından ilginç bilgiler sunuyor. Belgeye göre; “1967 yılında toplam dünya afyon ihracatı 702,800 kilogram olarak gerçekleşmiş ve toplam değeri 8,293,040 Amerikan doları olarak kaydedilmiştir. Kilogram başına ortalama fiyat 11.8 dolar olarak belirtilmiştir. ABD’ye en büyük ihracatı Hindistan yapmış olup, 78,162 kilogram afyon ihraç etmiş ve bunun değeri 941,191 dolardır. Kilogram başına fiyat 12.0 dolar olarak gösterilmiştir. Türkiye ise, ikinci büyük ihracatçı olup, toplamda 156,136 kilogram afyon ihraç etmiş ve bunun değeri 1,733,110 dolar olarak kaydedilmiştir. Türkiye’nin kilogram başına fiyatı 11.1 dolar olmuştur. Türkiye, Hindistan’dan sonra dünya afyon ticaretinde önemli bir rol oynamaktadır. Hindistan dünya afyon ticaretinin büyük kısmını elinde tutarken, Türkiye’nin özellikle ABD pazarına yaptığı ihracat, toplam ihracatı içinde önemli bir paya sahiptir.”

Gizli ibaresiyle ifşa edilen 9. belgede ise; “Türkiye, en azından 1940’lardan beri, ekimin geleneksel üretici ülkelerle sınırlandırılmasını ve yasal pazar paylarının üretimi sınırlamak için alınan tüm önlemlerle güvence altına alınmasını savunmaktadır. Ayrıca, ABD’nin Ankara’ya haşhaş ekimini durdurması için sunduğu tazminat miktarına dair Türkiye’de ciddi bir memnuniyetsizlik bulunmaktadır. Birçok Türk politikacı, köylü üreticilerinin ekonomik kaybının 100 milyon doları aştığını iddia etmiştir. ABD’nin haşhaş yetiştiricilerine 35 milyon dolarlık yardım teklifi, bu nedenle ciddi şekilde yetersiz olarak eleştirilmiştir.

Bu memnuniyetsizlik, ABD yardımının bir dizi kısıtlamaya tabi olması ve bu nedenle 35 milyon doların önemli bir kısmının hala harcanmamış olması gerçeğiyle daha da artmıştır. Birçok kişi, bu durumu ABD’nin yasağın başlamasından sonra programa çok az ilgi gösterdiği yönündeki şüphelerini doğrulayan bir işaret olarak görmektedir. Son olarak, Türkiye’de, haşhaş üretimi sorununun ABD için artık 1971’deki kadar acil ve büyük bir mesele olarak görünmediği yönündeki inanç giderek güçlenmektedir. Bazı Türkler, ABD’nin haşhaş üretiminin yeniden başlamasını büyük bir güven ihlali olarak görmeyeceğinden şüphelenmektedir. Türk hükümeti bu görüşünü iletmiştir ve şu ana kadar durum sakin bir şekilde sürmektedir.” ifadelerine yer veriliyor.

Yine Gizli koduyla ifşa edilen 10. belgede ise; “Ecevit ve meslektaşları hala bu konuda incelemeler yapıyor ve Amerikan tepkisini değerlendiriyorlar. Ancak bu sırada, ekime yeniden izin verilmesi yönünde bir karar alma eğilimi giderek artıyor. Henüz ABD’nin, eğer sıkı kontroller altında olursa, ekimin yeniden başlaması için Türkiye’yi ciddi şekilde cezalandırmayacağına dair kanaatlerinden vazgeçmiş değiller. Bu faktörler göz önüne alındığında, haşhaş ekimine yeniden başlanması yönündeki güçlü eğilimi tersine çevirmek kolay olmayacaktır. Başbakan’ın bizzat haşhaş ekimini yeniden başlatmaya kendini adamış olmadığı belirtiliyor; bu yüzden Türkiye’nin ekonomik ihtiyaçlarını ve kendi siyasi gereksinimlerini karşılayan bir çözüme hala açık olabilir. Ancak kendini zayıf hissediyor ve fiyat artışları gibi zorunlu olarak almak zorunda kaldığı popüler olmayan adımları dengelemek için kolay zaferler arıyor. Afyon üretiminin basit bir zafer olmadığını fark etmesi sağlanmazsa, yasağı sona erdirmeye karşı çıkma ihtimali çok zayıf. Ekonomik yardımları (hibe, kredi değil) eleştirilerine karşı kullanışlı bir argüman olarak görecektir, eğer başka sebeplerle yolunu değiştirmeye zorlanırsa. Ancak sadece para, yön değiştirmek için yeterli teşvik olmayacaktır. Ve her halükarda, Amerikalılara boyun eğmiş gibi görünmek istemeyecektir.” ifadelerine yer veriliyor.

Gizli koduyla paylaşılan 11. belgede ise; “Haşhaşın onu yetiştiren bireysel çiftçi için önemi, bu üründen elde ettiği gelirin toplam geliriyle ve daha da önemlisi, toplam gelirinin nakit bileşeniyle karşılaştırılmasıyla anlaşılabilir. Türkiye’de çiftlik başına ortalama gelir yılda yaklaşık 1.000 dolardır. Ancak, Anadolu Ovası’ndaki Afyon çevresinde yer alan ana haşhaş ekim bölgesinde, çiftlik başına yıllık ortalama gelir ülke ortalamasının üçte biri kadardır. Tipik olarak, haşhaş yetiştiren Türk çiftçi, hükümet tarafından yaklaşık bir hektarın dörtte biri kadar çok küçük bir arazi parçasıyla sınırlanır. 1967’de haşhaş ekimi yapılan toplam 21.000 hektar alan olduğu göz önüne alındığında, her hektarın çeşitli haşhaş ürünlerinden yaklaşık 200 dolar getirdiği hesaplanabilir.” ifadelerine yer veriliyor.

Gelelim paylaşılan 12. belgeye… Bu belgede de Türkiye’deki çiftçilik sektörünün haşhaş üretimindeki rolüne dair bir tablo yer alıyor ve ardından bu tablo genelinde değerlendirmeler bulunuyor. Tabloda Türkiye’deki yasal afyon sakızı üretimi, yasadışı afyon sakızı üretimi, haşhaş tohumu üretimi ve haşhaş sapı üretimi gibi alanlardaki gelirler ABD doları cinsinden ifade ediliyor. Belgede ardından şu değerlendirmeler yapılıyor: “Resmi olarak bildirilen üretim 114,963 kilogram, çiftçilere kilogram başına 10 dolar fiyatla satılmaktadır. Uyuşturucu ve Tehlikeli Maddeler Bürosu (Bureau of Narcotics and Dangerous Drugs), yasa dışı üretimin 60,000 kilogram olduğunu ve kilogram başına ortalama 22 dolar fiyatla satıldığını tahmin etmektedir. Resmi olarak bildirilen üretim 7 milyon kilogram, kilogram başına ortalama 17 cent fiyatla satılmaktadır. Sap üretimi hektar başına yaklaşık 500 kilogramdır. Ekim alanı 20,600 hektardır. Ürünün yaklaşık yarısı kilogram başına 4.5 cent fiyatla pazarlanmaktadır. Haşhaş yetiştiren yaklaşık 80,000 çiftçi, bu üründen yılda ortalama 500 dolar kazanmaktadır. Bu, küçük bir miktar (yaklaşık %8) olmasına rağmen, haşhaş yetiştiren çiftçinin toplam gelirinin önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Haşhaş bir nakit ürünü olduğu için, çiftçinin toplam gelirine katkısından daha da önemlidir. Gözlemciler, haşhaşa harcanan büyük miktarda gübre, elle taşınan su ve emek miktarını not etmişlerdir; bu, Türk çiftçisinin en yoğun ekim yaptığı üründür. Haşhaşın en çok ekildiği alanlarda, haşhaş genellikle birincil nakit üründür ve çiftçinin toplam gelirinin yarısını ve bazen daha fazlasını oluşturan nakit kazancının büyük bir bölümünü sağlar. Bu nakit gelir bileşeninin büyük bir kısmı, tarımsal üretim döngüsünün tamamı için hayati önem taşıyan işletme sermayesini oluşturmaktadır.”

Gizli koduyla paylaşılan 13. belgede ise; “Türkiye’de haşhaş ekiminin durdurulması durumunda, hiçbir doğrudan ikame ürünün bulunmaması gerçeğinden dolayı sorunlar ortaya çıkacaktır; yani, aynı mevsimde ekilebilecek ve çiftçiye benzer bir nakit gelir sağlayabilecek başka bir ürün yoktur. Kış buğdayı, çiftçiye yetiştirilmesi değerli olan ve birim arazi başına çıktısının değeri haşhaşın ancak %40’ı olan tek alternatif üründür. Bu nedenle, haşhaş yerine kış buğdayı ekmek, çiftçi için haşhaştan vazgeçmenin yalnızca kısmi bir telafisi olacaktır; özellikle de haşhaş kadar kolay pazarlanabilir olmadığı için. İlkbahar ürünlerine odaklanma gereği, ürün değiştirmenin Türk tarımında bir yaşam tarzını zorlaştırıcı bir değişiklik olacağını göstermektedir. Bu değişiklik, düşük verimlilik ve ilkel tekniklerle yürütülen koşullarda gerçekleşmek zorunda kalacaktır. Rus ayçiçeği, şeker pancarı ve darı sorgumu da Anadolu Ovası’nda yaz üretimi için teknik olarak mümkün olan ürünlerdir, ortalama yağış göz önüne alındığında. Ancak, verimlerin, daha uygun nem seviyesine sahip alanlara göre oldukça düşük olması muhtemeldir.” ifadelerine yer veriliyor.

İfşa edilen Gizli kodlu 14. belgede ise haşhaş üretimini baskılamadaki alternatif yöntemler belirlenerek, ABD hükümetine sunuluyor. Buna göre belgede; “Ürün değişimi, uzun vadede Türkiye’de haşhaş üretimini ortadan kaldırmanın tek mantıklı yolu olarak ileri sürülebilir, ancak kısa vadede ön alıcı satın alma oldukça faydalı olabilir. Örneğin, Türkiye’nin haşhaş üretimini gelecek yıl ya da bir sonraki yıl sona erdirmeyi planladığı düşünüldüğünde, birçok türde ön alıcı satın almanın iyi sonuçlar verebileceği anlaşılabilir. Bu durumda, ABD hükümeti veya ABD şirketleri, Türk hükümeti ile anlaşarak tüm ürünün satın alınmasını üstlenebilir; ABD’li ilaç firmaları, yıllık haşhaş talebini karşıladıktan sonra fazla ürünü satın alıp stoklayabilirler (ABD firmalarının muhtemelen bu anlaşmaya katılacakları varsayılmaktadır); eğer gerekirse, yasa dışı piyasadan bazı ürünlerin çıkarılması da sağlanabilir. İlk ilke, Türkiye’yi haşhaş üretiminden hızlı bir şekilde çıkarmak için çok yönlü bir saldırının üstünlüğünü sağlamaktır. Başlangıçta en büyük kazançların en kısa sürede elde edilmesi için hiçbir tek yaklaşım —örneğin mahsulü sürmek gibi— tamamen başarılı olamaz. Çeşitli yaklaşımlar bir araya getirilse bile çabanın büyük bir kısmı muhtemelen başarısız olur. Ancak çok yönlü bir saldırı, bu girişimin başarılı olma olasılığını artıracaktır. Tabii ki, uzun vadede kapsamlı ön alıcı satın alma, yalnızca yasa dışı üretimi teşvik edecektir.” ifadelerine yer veriliyor.

Gizli koduyla paylaşılan bir diğer belge olan 15. belgede ise; “ABD açısından bakıldığında, Türkiye’de haşhaş üretiminin durdurulmasının maliyetleri, ürün değişikliği de göz önünde bulundurulduğunda, oldukça yönetilebilir olmalıdır. ABD, baskıcı programın tüm maliyetlerini (çiftçilere tazminat artı polis maliyetleri) karşılasa bile, bu rakam bir yıl içinde tüm afyonu satın almak için 5 milyon dolardan daha az bir tutara ve muhtemelen Türk polisine yardım için daha düşük bir maliyete mal olacaktır. Ürün değişikliğine gelince, ABD’nin bu konuda çok hızlı bir şekilde para harcayabilmesi olası değildir, çünkü gerçek bir başlangıç henüz yapılmamıştır. Ancak amaç etkili bir ürün değişim programını garanti altına almaksa, ABD’nin bu amaç için zaten ayrılmış olan yardımı önemli ölçüde artırması gerekecektir.” ifadelerine yer veriliyor.

Paylaşılan Gizli kodlu 16. belgede ise; “ABD’nin Türkiye’de haşhaş üretiminin bastırılması için yapacağı bir girişim, eğer çok yönlü bir saldırı yapılırsa uygulanabilir görünmektedir. Bu, ABD’nin hem baskı hem de ürün değişikliği amaçları için Türkiye’ye resmi yardım sağlayacağı varsayımına dayanmaktadır. Türkiye’nin siyasi ve kontrol kapasiteleri ile ABD’nin ekonomik destek sağlama kapasitesi göz önüne alındığında, üretimin iki yıllık bir süre içinde neredeyse tamamen bastırılabileceği mümkündür. Ancak ürün değişikliği programı, uzun vadeli bir ABD yardımı taahhüdü gerektirecektir. ABD’nin Türkiye’deki bastırma ve ürün değişikliği programlarına katılımı büyük ölçüde kamuoyu denetimine açık olacağından, ABD’nin bu çabayı nasıl yönettiği, yalnızca başarısı için değil, aynı zamanda sağlam ve uyumlu ABD-Türkiye ilişkilerinin korunması için de hayati önem taşıyacaktır. ABD’nin katılımı, Türkiye’deki ABD varlığının görünürlüğünü artırması neredeyse kesin bir durumdur, bu da Türk halkının ABD’ye yönelik hassasiyetini artırma olasılığı taşımaktadır.” ifadelerine yer verilerek üç madde sıralanıyor:

* ABD’nin Türkiye ile ilişkilerinde ortaya çıkabilecek zorluklar için önceden planlama tatbikatları düzenleyin.

* ABD personelinin Türkiye’deki baskı veya ürün değişikliği programlarına doğrudan katılımıyla ilgili özel kılavuzlar hazırlayın.

* 1971’i yılını Türkiye hükümetinin afyon üretimini bastırma için hedef yıl olarak belirleyin.

Dr Ece Aynur Onur tarafından paylaşılan son belgede ise; “Genel olarak, yardım tahsislerinin onaylanmasının ardından yardımların hızla kullanılması ve ilgili araştırma ve planlama çalışmalarının başlatılması acil ihtiyaçlar arasında yer almaktadır. Son deneyimler, Türk polisi için yardımların yavaş kullanılması durumunda baskının uygulanmasının engellenebileceğini göstermektedir. Eğer ABD tarafındaki hesap verebilirlik gereksinimleri veya diğer idari prosedürler, yardımların daha hızlı kullanılmasını engelliyorsa, bunlar sadeleştirilmelidir. Kapsamlı bir araştırma ve planlama yapılmadıkça etkili bir ürün değişim programının gerçekleşmesi olası değildir.” ifadelerine yer verilerek ön alıcı satın alma için 4 madde sıralanıyor.

Türk hükümetine, 1970 yılı afyon sakızı hasadının tamamının satın alınması için gerekli olan miktarı teklif edin. 4 ila 5 milyon dolar arasında rakamlar düşünün.

* Türk hükümetine ve TMO’ya, çiftçiye afyon için belirli bir fiyat belirlemeleri konusunda danışmanlık yapın, böylece çiftçi yasa dışı üretimi için tam olarak tazmin edilmiş olur ve afyonu yasa dışı piyasada satma teşviki kalmaz.

* TMO’yu, çiftçilerin devlete teslim edecekleri afyon kotalarını yukarı yönlü revize etmeye ikna edin, böylece ürünün yasa dışı alıcılara gitme olasılığı azalır.

* TMO’nun büyük miktarda afyon stoklamasından kaynaklanan baskıyı hafifletmek için, ABD’li ilaç firmalarından yasa dışı üretime eşdeğer bir miktarı (yaklaşık 60 ton) satın alıp stoklamalarını talep edin.

Tüm bu belgeler 1970’ler boyunca Türkiye’deki haşhaş ekimini durdurmak adına ABD’nin gizli örgütleri aracılığıyla Türkiye üzerinde oynadığı oyunları ve geliştirdiği stratejileri gözler önüne seriyor. Öyle ki, 1970’ler boyunca Türkiye’deki haşhaş ekimi, hem ülkenin tarımsal üretimi hem de uluslararası politikaları açısından önemli bir meseleydi. Türkiye’nin özellikle Afyon ve çevresinde yoğunlaşan haşhaş üretimi, çiftçiler için kritik bir gelir kaynağıydı.

Ancak ABD’nin uyuşturucu madde kontrolü çerçevesinde Türkiye’ye baskı yapması, haşhaş ekiminin durdurulmasına yönelik çeşitli önlemleri gündeme getirdi. Haşhaş ekiminin yasaklanması, çiftçilerin geçim kaynaklarını kaybetmesine ve Türkiye’nin tarım ekonomisinde önemli bir boşluk oluşmasına neden olabilirdi. Ürün değişikliği gibi alternatifler tartışılmış olsa da, haşhaşın yerine geçebilecek doğrudan bir ürünün olmaması ve haşhaşın yüksek nakit getirisi, bu çabaların zorluklarla karşılaştığını gösterdi. Bu durum, tarımsal verimlilik ve köylülerin gelir seviyeleri açısından büyük bir belirsizlik yaratmıştır.


Bu belgeler çerçevesinde de açıkça görülüyor ki; ABD’nin bu süreçteki yaklaşımının Türkiye’de haşhaş ekiminin tamamen sona erdirilmesi yönündeydi. Bu amaçla ABD, hem finansal yardımlar hem de politik baskılar uygulayarak haşhaş üretiminin sonlandırılması için çeşitli önerilerde bulundu. Ancak, bu yardımlar ve ürün değişikliği önerileri, çiftçilerin kayıplarını telafi etmekte yetersiz kalıyordu. Uzun vadede, ABD’nin Türkiye’ye sunduğu ekonomik yardımlar ve haşhaş ekiminin baskılanması çabaları, Türk tarımının hem ekonomik hem de yapısal dönüşümüne katkı sağlamış olsa da, kısa vadede bu politikalar, köylülerin karşılaştığı zorlukları artırmıştır. Türkiye’nin gelecekteki tarım politikaları, ABD ile ilişkilerinin seyrine göre şekillenirken, haşhaş ekimine dair bu dönemdeki deneyimler, uluslararası baskıların tarımsal üretim üzerindeki etkilerini daha derinlemesine incelemeyi gerektirmişti. Bugün de aynı ülkenin gizli veya açıktan Türkiye’ye karşı oynadığı oyunlara çok dikkat etmek ve bunlara karşı dirençli olmak gerekmektedir.

DİP NOT: 1959—1950 yıllarından itibaren iktidara gelenlerin Türk ekonomisini ve Yarınını ABD emriyle nasıl yok ettiklerini hepiniz bilirsiniz. Akademik hataya atılan Ece Aynur Onur adında genç bir hanımın görevini bırakarak Dede—Baba toprağı olan Isparta’nın kıraç ve susuz bir köyüne dönerek susuz tarımda nasıl devrim yaptıklarını okumuştum. Aynur hanım zamanla tüm köy topraklarını birleştirerek, kurduğu kooperatife tüm köy kadınlarını ortak ederek ve bu güç birliği sonucunda kurduğu fabrikada yapılan çeşitli ürünleri bir çok ülkeye ihraç ettiğini de… Özellikle 1950 yılında iktidara gelenlerin; Türk eğitim sistemini, Türk ekonomisini, Türk sanayisini, Türk tarımını btirdirdiklerini ve sonraki yıllarda örneğin Turgut Özal’ın ABD emri ile Sanayi kuruluşlarının kapısına nasıl kilit vurduğunu, Türk ekonomisini ABD emrine vermesini, hepsinin Türk sanayisini, Türk tarımını, Türk hayvancılığını, Türk eğitim sistemini ve Türk siyasi birliğini nasıl bozduğunu ve Türkiye’yi nasıl uçuruma yuvarladıklarını çoğumuz gördük ve şahit olduk ve okuyoruz. O yüzden bu yazıyı Dr. Ece Aynur Onur hanımın bizlere vermiş olduğu bilgileri tekrar paylaşmamın asıl amacı; ABD kölesi olan siyasi iktidarların bu güzelim ülkeyi nasıl yok ettiklerini göstermektir. #YozlaşmaSebebi işte tam da budur!


KAYNAK

Exit mobile version