Sovyetler Birliğinin bir numaralı isminin yaşadığı evden yükselen çığlıklar, o civarda yaşayanların tüylerini ürpertiyordu. Moskova’nın 60 kilometre güneyinde bulunan dinlenme evinde bulunan Lenin hayatının son günlerini yaşıyordu ve hemen hemen 24 saat boyunca tiz çığlıklar atıyor, ızdırap içerisinde feryad ediyordu.
Onun yakınında bulunanlar, nâdir kişinin görebileceği ibret tablosunu ürpererek seyrediyorlardı.
1917’de gerçekleşen “Bolşevik Devrimi”nin lideri, 7 sene ülkenin bütün iplerini elinde bulunduran, astığı astık, kestiği kestik olan, on binlerce “muhalifi türlü yollarla ortadan kaldıran Lenin, şimdi ne hallere düşmüştü. Türlü hastalıklardan ayrı olarak aklını da yitirmişti. Bazan normal “deli” olurken, bazan “zır deli” olup çıkıyor, gözleri yuvalarından fırlıyor, cinnet geçiriyor, bağırıp çağırıyordu. Felçli olmamış, diğer hastalıklardan dolayı ızdırap içerisinde kıvranmamış olsaydı, etrafı kırıp geçireceği muhakkaktı.
Hastalıklar pençesinde…
Ateist ve materyalist bir dünya görüşünü benimseyen, Kâinatın sahibi olan Allahu Teâlayı inkar eden ve bu inkarını “resmî ideoloji” haline getiren, iktidarın gücüne güvenerek fîravunlaşan Lenin, gözle görünmeyen mikropların “esiri” olmuştu. Kıvranıp duruyordu. Zaten hayatının son yıllarında hep acılar içerisinde kıvranmıştı.
Lenin, ömrünün sonlarında iyice azan frengi hastalığını 1902’de Paris’te sürgündeyken kapmıştı. 1918’de karşı-devrimci Fanny Kaplan’ın tabancasından çıkan kurşunlara hedef olmuş, o kurşunlardan sonuncusu ancak 1922 yılında çıkartılabilmişti.
Lenin 1922’de beyin kanaması geçirmişti. Onun “devlet sırrı” olarak gizlenen diğer hastalıkları şunlardı:
1922’deki beyin kanamasından sonra Lenin’e sık sık felç inmeye başlamıştı. Daha sonra sara hastalığına tutulmuş, ardından damar sertliği ve migrene yakalanmıştı.
Bu patalojik rahatsızlıklarının yanı sıra Lenin yavaş yavaş delirmeye başlamıştı. Sık sık şuurunu kaybediyor, cinnet geçiriyordu. 16 Aralık 1922’deki krizden sonra sekreterlerinden siyanür istemiş, ancak bunun sır olarak kalmasını tembihlemişti.
1923 Mart’ındaki felçten sonra Lenin tamamen delirmişti. Artık devamlı sayıklamaktaydı. Anlaşılabilen son sözleri şunlardı:
“…İnsanlar… bana yardım edin… şeytan… burada burada”
Lenin’in son günleriyle ilgili bilgileri yayınlayan Le Figaro dergisinde yer alan yazıda, Lenin’in son günlerinde uzun uzun uluduğu belirtilmekteydi. Fransa’da yayınlanan dergideki bu bilgileri haber yapan Zaman gazetesi şu başlığı kullanmıştı:
“Lenin de diğer zalimler gibi bağıra bağıra ölmüş”
“Canavarca yaşa, uluyarak öl!”
Komünist liderin çığlıkları o civarda yaşayan insanların kalplerini dondurmaktaydı.
Lenin bu şekilde çığlık ata ata, Fransız dergisinin tabiriyle “uluya uluya” ve tamamen delirmiş vaziyette 24 Ocak 1924 tarihinde ölmüştü.
Öldüğünde suratı korkunç bir hal almıştı. Onun bu halinin bilinmesini istemeyen Stalin, doktorlara emir vererek, cesedin “güzelleştirilmesini” istemiştir. Doktorlar da bir nevi “estetik cerrahi” tekniğiyle ve ilaçlarla onun yüz şeklini “normal hale” getirmiş, daha sonra mumyalamışlardı.
Lenin’in mumyalı vücudu bir “cam fanusa” yerleştirilmiş, onun da üzerine bir “anıt” mezar yapılmış ve ziyarete açılmıştı.
Putların yıkılışı
Son anlarında derin acılar içerisinde bağıra bağıra ve delirmiş vaziyette ölüp giden Lenin’in düzinelerle heykeli yapılacak, bu heykeller SSCB başta olmak üzere Kızıl diktatörlükle idare edilen ülkelerde pek çok şehrin en merkezî yerlerine “zulmün taşlaşmış ve tunçlaşmış sembolü olarak” dikilecekti. Ta ki, 1990 yılına kadar.
Kızıl imparatorluğun çatırdaması, ardından büyük gürültüyle yıkılması üzerine, hürriyete susamış olan insanlar, bütün diktatörlerin heykelleriyle birlikte, Lenin’in, milyonlarca insanın katili Stalin’in ve diğer komünist meşhurların heykellerini yıkacak, ya çöplüğe atacak, ya da satacaktı.
Çekoslovakya’nın Zabreh kasabasının ilgilileri, kasaba hastahanesine gelir sağlamak maksatıyla Stalin’in dev heykelini satışa çıkarmış ve heykel için biçtikleri fiyatı ise 50 bin dolar olarak açıklamışlardı.
Kamarov (Çekoslovakya) kasabası halkı da aynı şekilde Stalin heykelinin dövizle satılmasını kararlaştırmıştı.
kamarov halkı şöyle diyordu:
“Artık Stalin’in bize kazandıracağı bir şey kalmadı. Hiç olmazsa şehrin merkezinde bulunan heykelini satıp para kazanalım.”
Polonyalılar’ın düşüncesi ise daha değişikti. Onlar Kızıl diktatörlerin heykelini bir an evvel ortadan kaldırmak istiyorlardı. Gdansk’ta toplanan on binlerce halk, dev Lenin heykeline saldırmış, binlerce molotof kokteyli ile Lenin’in heykelini polisin gözü önünde cayır cayır yakmışlardı.
Polonya’nın güneyindeki Nowa Huta şehrindeki 10 metre yüksekliğindeki dev Lenin heykeli ise, şehir ahalisinin iki hafta devam eden aleyhte gösterilerinden sonra, şehir meclisinin aldığı “huzuru bozuyor” gerekçeli kararından sonra kaidesinden sökülerek götürülüp şehir çöplüğüne atılmıştı.
Bu şekilde, Demirperde ülkelerindeki bütün heykeller, bu arada komünizmin sembol ismi Lenin’in heykelleri kaldırılıp atılmıştı.
“Putlar hurdaya çıktı”
Diktatörlerin heykellerinin düştüğü durumu haber yapan Bugün gazetesi 21 Şubat 1992 tarihli nüshasında, “Putlar hurdaya çıktı” başlığını kullanmıştı. Haberde, eski komünist ülkelerin hurdalıklarının Marks, Lenin ve Stalin heykelleri ile dolu olduğu belirtiliyordu. Haberde enteresan fotoğraflar da kullanılmıştı. Büyükçe bir fotoğrafta yere devrilmiş Lenin heykelinin halk tarafından tekmelendiği görülmekteydi. Resimaltı şöyleydi:
“HEY GİDİ KOCA LENİN… Lenin, kendi vatanından kovulur da başka yerlerde durabilir mi?.. Etiyopya’da önce diktatör Mengistu, sonra da Lenin heykelleri alaşağı edilip, tekme tokat memleketten kovuldu. İşçi sınıfının siyasi iktidarı ve üretim araçlarını ihtilal yoluyla ele geçirmesini öngören Lenin işçiler tarafından tekmelenirken görülüyor.”
Diğer karelerde boynunda urganla sırt üstü yere uzanmış Stalin heykeli, soytarıya çevrilmiş Marks heykeli ve ağaca asılmış Çavuşesku büstü görülmekteydi. Müşterek resimaltında şunlar yazılmıştı:
“İlahların hazin sonu: Stalin yerlerde, Marks soytarıya çevrilmiş, Çavuşesku ağaca asılı…
“Komünist ilahların en kanlısı Stalin’in heykelleri, diğer ilahların heykelleri gibi fırınlarda eritilerek maden haline getirilmeyi bekliyor, onları önce putlaştırıp, sonra alaşağı eden insanların, bu madenlerden yeni yeni putlar yapıp yapmayacağını kimse bilemez. Tıpkı Romanya diktatörü Çavuşesku’nun günün birinde heykellerinin ağaçlara soldaki resimde görüldüğü gibi asılacağını kimselerin tahmin edemeyeceği gibi… Ya komünizmin babası Kari Marks… 3 yıl önce kafasına böyle karton kutu takıp soytarıya çevirmek kimin haddiydi ki…”
Bu dünya böyleydi. Hiç kimseye kalmıyordu. Zulm ile âbâd olanlar er geç kahr ile berbâd oluyorlardı. İlâhî kanun işlemeye devam ediyordu. İmtihan gereği, küfür devam etmekte, ama zulüm devam etmemekteydi…
Burhan Bozgeyik
Meşhurların Son Anları, TÜRDAV yayınları,
[…] 1917’de, (Milâdi takvime göre 7 Kasım 1917) Petrograd’daki Kışlık Saray’ın Lenin önderliğindeki Bolşeviklerin eline geçmesiyle başlayan ve Sovyetler Birliği’nin […]