Bazı cinler insanlar ile beraber evlerde yaşarlar ki bunlara “Ammar” denir. Bazıları da hamamlarda, kabirlerde, pis yerlerde, deve ahırlarında yaşarlar. Efendimiz (sav) bu yerlerde namaz kılmayı yasaklamıştır. Hadiste müşrik cinlerin dağlar ile denizler arasında, Müslümanların ise köy ve dağlara yerleşip oraları mesken edindikleri anlatılmaktadır.
Bazı sahabe şöyle anlatmaktadır: “Resulullah (sav) ile beraber bir seferde idik; bir yerde konakladık. Resulullah (sav) def-i hacet için bizden ayrıldı. Ben O’na su götürdüm. Bir de yanında bazı adamların gürültü çıkararak konuştuklarını gördüm. Bugüne kadar böyle bir şey duyup görmemiştim. Resulullah (sav)’a sordum. Kendisi bana “Müslüman cinler ile müşrikler arasında ihtilaf çıktı. Kendilerini bir yere yerleştirmemi istediler. Bunun üzerine Müslümanları köy ve dağlara, müşrikleri dağlar ile denizler arasına yerleştirdim.” dedi. (Ebu Naim)
Adem oğlunun kalpleri de şeytanın meskenleridir. Birgün Osman İbni Ebi’l-As (ra), peygamberimiz (sav)’e gelerek Kurân’ı unutmasından şikayet etti. Efendimiz (sav) eliyle kalbine vurdu ve “Ey şeytan, Osman’ın kalbinden çık” buyurdu. Osman İbni Ebi’l-As, bundan sonra Kurân-ı hiç unutmadığını söyledi. (Delail-ü’n nübüvve) Bu şeytana “Hinzab” denir.
Enes (ra) rivayet ediyor! Peygamber (sav) helaya girdiği vakit, “Allahümme innî euzü bike minel-hubsi ve’l-Habais” (Ya rabbi dişi ve erkek cinlerin şerrinden sana sığınırım) derdi. (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei)
İnsan helaya ve hamama girmeden evvel, Allah’a sığınıp girmesi lazım. Helaya girdikten sonra aklına gelirse, içinden dilini kıpırdatmadan da söyleyebilir. Aksi takdirde şeytanlar onun avret yerini görüp ona bakarlar, şerlerinden Allah’a sığınırız. Hasılı kelam, cinler evlerde insanlarla beraber ve saydığımız yerlerde yaşarlar. Yani toprağın üstünde, bazılarının dediği gibi altında değil.