1917 Bolşevik İhtilali (Ekim Devrimi)

«Yüzlerin ve hatta hükümet sisteminin bir bütün olarak değişmesi zorunludur.. Ekselansları, sonuçlarını göremeyeceğimiz olayların arifesindeyiz.. Her şey öyle gösteriyor ki, en tehlikeli yolu seçtiniz: Duma’yı dağıtmak.. Şuna eminim ki, üç haftadan daha kısa bir süre içinde bir devrim gerçekleşecek ve her şey yerle bir olacak. Siz de yönetimi kaybedeceksiniz.» [1]

(Rusça: Октябрьская революция / Oktyabrskaya revolyutsiya) [2] Çarlık Rusyası’nda Gregoryen takvimine göre 25 Ekim 1917’de, (Milâdi takvime göre 7 Kasım 1917) Petrograd’daki Kışlık Saray’ın Lenin önderliğindeki Bolşeviklerin eline geçmesiyle başlayan ve Sovyetler Birliği’nin kurulmasına yol açan olaylar dizisidir.[3]

Batı Avrupa demokrasilerinden farklı bir yapıya sahip olan Rusya, halâ mutlak bir biçimde yönetiliyordu. Büyük çoğunluğunu fakir köylü nüfusunun oluşturduğu Rusya’da, yüzyılın başında işçiler de önemli bir yer tutuyorlardı.[1]

Nasıl ki Fransız ihtilâlinin nedeni eski Fransa ise, Bolşevik ihtilalin müsebbibi de eski Rusya’dır. Her şey, Kilise ve Çar’ın elinde, onlar ne diyorsa o oluyordu.. Her ikisi de merkezi teşkil ediyordu. Merkezin etrafında ise büyük toprak ağaları vardı, yani asiller. Köylüler toprağa bağlı adeta köle idiler, bu yüzden köylü mevcut kurulu rejime büyük bir öfke ile dolu idi… Geniş kesimlerden öfke sesleri çığ gibi çoğaldıkça ipleri biraz gevşetmek zorunda idi Çar, çünkü tüm dünyada olduğu gibi Rusya’da da tarım toplumundan sanayi toplumuna doğru geçiş söz konusudur. Sosyolojinin bir tespitidir: her geçiş süreci sancılıdır gerçeği. Nitekim Çar’ın sıkı disiplin uygulamalarından birazcık taviz vermesiyle, korktuğu sancı başına gelecektir.[4]

Çok ağır yaşam koşulları içinde yaşayan bu geniş kitlelerin huzursuzluğu, daha 1905 yılında çıkan ayaklanmayla görüldü. Petersburg ve Moskova’da “İşçi Sovyetleri” kuruldu. Aralık ayı içinde bu ayaklanma, çok sert bir şekilde bastırıldı. Bunun sonunda Çar, Duma’yı açarak bazı özgürlükler tanıdı.[1]

Bolşevik İhtilâli, sosyalist devrimin Rusya’daki gerçekleşme biçimidir.[3] 19. yüzyıl sonunda Avrupa’nın en güçlü imparatorluklarından biri olan Rus Çarlığı, topraklarının genişliği ve ekonomik sıkıntılar yüzünden içeride sıkıntı çekiyordu.[5] Lenin, 1903 Roma Kongresi’nde düşüncelerini ifade eder. Büyük bir taraftar grubu tarafından desteklenir. Bu gruba, çoğunluğu ifade eden “Bolşevik” adı verilir. 1905 yılında sosyal adaletsizlik artar, işçi sınıfı ve köylülük ayaklanır.[3] Sonunda 9 Ocak 1905’te Kanlı Pazar adıyla anılan gün yaşandı. Binlerce insan çalışma saatlerinin azaltılması ve yaşam standartının yükseltilmesi isteğiyle greve çıktı. Rus askerleri tedbirsizce kalabalığa ateş açtı ve 1000’den fazla insan öldü. Bu olay Rusya’da büyük infiale neden oldu. Sonucunda Bolşevizm ve komünist lider Lenin’in yıldızı parladı. Lenin’in taraftarları Çarlık tarafından bastırılsa da parlamento kuruldu, çok partili sisteme geçildi ve Çar 2., Nikolay 1906 Anayasası’nı kabul etti.[2] Çarlık Rusyası’na karşı yapılan ilk girişim başarı kazanamaz.[3]

Rusya’da devrim zamanı geldiğinde ülke savaş ve ekonomik zorluklar yüzünden oldukça umutsuzdu. Çar II. Nikola’nın danışmanlarına göre yönetimi Duma’ya bırakmalıydı. Eğer “Diktatör Çar” (Bolşevikler böyle görüyordu), yönetimden alınırsa, halk meclisi Duma yönetimi ele alıp Bolşeviklerin isyan için öne sürdükleri nedenleri ortadan kaldırabilecekti. Ancak Nikola kendini hiç de demir yumruklu bir diktatör gibi görmüyordu. 1905’de Batı’dan gelen liberal seslere kulak verdi ve halkın seçtiği bir parlamento olan Duma’yı kurdu. Böylece kendi yetkileri azalmıştı. Muhalif politik partiler ve sendikaların kurulması da yasallaştı. Böylece Rusya’nın bu dönemi rahat atlatacağını düşünmüştü. [1]

Emperyalist ülkelerin dünyayı kendi aralarında yeniden paylaşmak için başlattıkları I. dünya savaşına kendisine yeni topraklar kazandırmak amacıyla katılan Çarlık, üç yıl boyunca savaşı sonuna kadar sürdürme politikasını devam ettirdi. Ancak 1917 yılına gelinirken, savaş cephelerinde Çarlık önemli başarısızlıklarla karşı karşıyaydı. Ekonomik buhran sürekli derinleşiyordu. 1917 yılına girildiğinde, yiyecek, hammadde ve yakıt sıkıntısı had safhaya ulaşmıştı. 1905 Devrimi okulunda okumuş Rusya proletaryası, Çarlığın yıkılmasının gerektiğini yüksek sesle söylemeye başladı.[6]

Birinci Dünya Savaşı, Rusya’da büyük bir yokluk ve sefalete yol açtı. Boğazların kapalı oluşu yüzünden dış yardım alamıyordu. 1916-1917 kışı ise çok sert geçmiş, açlık ve yakacak, giyecek bulunamaması, bütün Rusya’yı etkilemişti.[1]

Miladi takvime göre 8 Mart 1917-Dünya Kadınlar Günü’nde başlayan protestolar son derece barışçıl başladı. Ücret dengesinin adil dağılımını talep eden halk, Çar tarafından zorla dağıtılmaya çalışıldı. Artan tepkiler üzerine parlamentoyu feshetmek isteyen Çar’a karşı parlamento başkanı devlete el koyduğunu açıkladı. Rusya’da liberal bir yönetim başladı.[2]

1917 Şubatına gelindiğinde ekmek kıtlığı, grevler, lokavtlar ve gösteriler herkesin Rusya’nın anarşi uçurumunun kenarında olduğunu düşünmesine yol açıyordu. Ordunun başındakiler iki seçenekleri olduğunu gördü; ya halkın üzerine asker gönderilecek ve ayaklananlar bastırılacaktı ya da Duma ile işbirliği içinde politik bir çözüm bulunacaktı. İkinci alternatifi kullandılar ve Duma da kendine göre bir çözüm önerdi.

Çarın tahttan inmesini ve tüm yetkinin Duma’ya verilmesini teklif ettiler. Bunun isyanı engelleyeceğini söylüyorlardı. Teklif, Nikola’ya ulaştırıldı. Nikola önce buna karşı çıkıp, Duma’yı dağıtmakla tehdit ettiyse de, olayı onların açısından görmesi sağlandı. Kendinde ve oğlunda olan yönetim hakkından feragat ettiğini açıkladı. Böylece Rusya’da Romanov hanedanı son bulmuş oluyordu.

Nikola tüm aile üyeleriyle buluştu ve ev hapsine alındı. Duma yönetimi Çarın güvenliği konusunda garanti vermişti. Rusya artık bir monarşi değildi, ayrıca Duma dağılmış ve yerine, orduyla işbirliği içinde bir ihtilal planı hazırlamış eski Duma üyelerinden oluşan bir meclis gelmişti. Karşılarına çıkacak kimse kalmamıştı. Bolşeviklerden başka. Ancak onlar da lidersiz ve örgütsüzdü.

Duma birkaç kritik hata yaptı. Kısa bir süre sonra da bu hatalarının cezasını çekmeye başladılar. İlk olarak, kendi güdümlerindeki basının yazdıklarına gerçekten de inanmaya başladılar. Kendilerinin halkın meclisi olduğuna inandılar, dahası halkın da böyle düşündüğünü sandılar. İkinci olarak, gerçekten de Rusya’nın öteki Avrupa devletleri gibi bir anayasa devleti olması gerektiğine inanıyorlardı. Gerçekte Çarın yönetimindeki Rusya acı çekiyordu. I. Nikola ve Büyük Petro gibi geçmişteki Çarlar büyük adamlardı ancak Çarın yönetiminde köylülerin şikayetleri büyüktü. Başka seçenekleri olmadığından katlanıyorlardı. Yıllarca süren monarşi döneminde insanların toplumsal statüleri olduğu gibi kalmıştı. Çar olmadan her şey havada kalacak gibiydi. İnsanlar boyun eğecek bir otoriteye alışmıştı.

Üçüncüsü ve en önemlisi ise, Duma üyelerinin belirli bir planı olmamasıydı. İktidara sahiptiler ama bununla ne yapacaklarını bilmiyorlardı. Sonuç olarak Bolşevikler de bu durumdan yararlanmaya hazırdı. Aynı yılın Nisan ayında Lenin Rusya’ya döndü, Ekim ayında da içeride hükümetin toplantı yapmakta olduğu Kışlık Saray’ın etrafı sarılarak yönetim Bolşeviklere devredildi. Duma’nın bulduğu çözüm geçici olarak iyi bir çözümdü, ancak altı aydan kısa bir süre içinde, bu fikrin uzun vadede ölümcül sonuçları ortaya çıktı.

II. Nikola yetkilerini bırakmış, Rusya’daki Romanov hanedanı son bulmuş, kendilerine güvenliklerinin sağlanacağı sözü verilmişti. Ancak Rusya, sosyalist bir devlet olacak Sovyetler Birliği haline gelme yolunda ilerliyordu. Tahtı bırakarak engellemeye çalıştığı ihtilal tüm gücüyle geliyordu ve daha önce verilen hiçbir garanti de işe yaramayacaktı. Nikola ve ailesi önce Sibirya’ya sonra da Ural dağları bölgesine gönderildi. Sürekli ev hapsinde tutuluyorlardı. Tahtı bırakmasından sonra Çar hep baskı altındaydı. Ailesinin güvenliği de tehlikedeydi. 1918 Temmuzunda bir emir geldi ve Nikola ailesi ile birlikte idam edildi.[1]

1917 Ekim Devrimi, sınıfsız yaşamı hemen ortaya çıkaramaz. 1922-1928 yıllarında 5 yıllık kalkınma hamlelerinde devletçilik politikası uygulanır. Eğitim ve sağlık eşit olarak herkesin yararlanabildiği ve parasız hale getirilir. Büyük toprak ağalarının elinden toprakları alınır. Sermaye sahipleri Bolşeviklere karşı çıkar, ama başarılı olamazlar.Bolşevik İhtilâli, Rusya’nın kaderini belirleyen önemli ihtilâllerden biri olmakla beraber I. Dünya Savaşı’nın itilaf devletleri açısından seyrini değiştirmiştir.[3]

Bu arada İsviçre’de olan Lenin, Bolşevikler’in yeni yönetimde asla bulunmaması gerektiğini savunuyordu. Rusya’ya dönmesi gereken Lenin’e gerekli desteği Rusya’yı savaştan atmak isteyen Almanya verdi. Marksist görüşlerden etkilenen Lenin ayrıca Rus aydını Plekhanov’dan esinlenmişti ve Marksizm-Leninizm önermesiyle ortaya çıkarak iktidara alternatif oluşturdu.

Rusya’da bir genel grev başlar.Genel grevdeki işçiler fabrikalarından çıkarak Çar’ın bulunduğu yere giderler.8-16 Aralık 1917 tarihlerinde süren olaylarda Bolşeviklerin önderliğindeki işçiler Çar II.Nikolay’ın tahttan çekilmesini sağladı.Romanov hanedanının üyeleri hapse tıkıldılar,ülkede cumhuriyet ilan edildi.Fakat,kurulan hükümet burjuvalardan oluşuyordu.Halbuki,amaç bir ploreterya devrimiydi.

Bütün İktidar Sovyetlere:

V.İ.Lenin önderliğindeki Bolşevikler,amaçlananın aksine gene burjuvaların iktidar olduğunu gördüler ve Tüm İktidar Sovyetlere sloganıyla devrime başladılar.Fakat,isyandan önce Petrograd Sovyetleri Leninistlere karşı Petrograd kentinde saldırıya başladılar.Temmuz 1917’de bir Leninist isyan başlar.Fakat,başarısız olan bu hareketten sonra Lenin Finlandiya’ya kaçar.3 aylık kaçıştan sonra Lenin,1917 Ekim’inde Bütün İktidar Sovyetlere sloganıyla devrime başlar.Geçici hükümet tasfiye edilir,Vladimir İlyiç Lenin başkanlığında bir hükümet kurulur.

Lenin yoldaşı Troçki’yi dışişleri bakanlığına atadı ve Troçki Sovyetler Birliği’ni 1. Dünya Savaşı’ndan çeken Brest-Litovsk antlaşmasını imzaladı. Milli mücadele içinde olan Türkiye ile de sıcak ilişkiler kuruldu. Bolşevik devriminden sonra iç karışıklıklar içinde bulunan Rusya’da 1917-1922 arasında İç Savaş yaşandı. Bu savaş milyonlarca insanın ölümüne neden oldu ve Bolşevik iktidarı için idamlardan da çekinilmedi. Devrim öncesinde ”Bize Fransız Devrimi’ndeki gibi kesin bir terör dönemi lazım.” diyen Lenin İdamlar olmadan nasıl bir devrim yapabilirsiniz? diyerek görüşünün arkasında durdu.

Leninizm’in en önemli özelliği dışardan bilinç taşımayı birincil öncelik saymasıydı. Marks’a göre proleterya sınıf bilincine kendisi ulaşacaktı ve sonunda devrimi yapacaktı. Lenin ise Sosyalizm için insanların bilinçlenmesini beklersek en az beş yüz yıl beklememiz gerekir. dedi ve proleteryaya bilinç taşınması gerektiğine hükmetti. Sonunda darbe ile de hedefine ulaştı.

1924’te Lenin hastalandı ve öldü. İktidarda olan tek parti- Sovyetler Birliği Komünist Partisi idi. Sorun ise onun başına kimin geçeceği idi. İç savaş döneminde ılımlaşan ve Josef Stalin’le yakınlık kuran Lenin ölmeden önce Stalin’in devrimin korunması için tehlikeli biri olduğunu ve iktidarın sol Bolşeviklere verilmesi gerektiğini söyledi ancak bu görüşler dikkate alınmadı. İç savaş döneminde Kızıl Ordu’nun komutasını üstlenen Troçki başlarda Stalin’i desteklese de Stalin’in Lenin döneminde başlatılan NEP-Yeni Ekonomik Politika’dan çıkılması gerektiğini savunması bardağı taşırdı ve Troçki muhalefete geçti. Stalin de 1928’e kadar Troçki’nin elindeki bütün yetkileri aldı ve onu sürgüne gönderdi.

Troçki 1940’ta Stalin’in ajanları tarafından suikaste uğradı. Stalin ise ülkesini 2. Dünya Savaşı’na sürükledi. Savaşta Hitler’e karşı ABD ile ittifak yapan Stalin tarihin akışını değiştirdi ve Yalta Konferansı’ndan sonra başlayan Soğuk Savaş’a neden oldu. 1953’e kadar iktidarda bulunan Stalin uzun sürecek ve Doğu Bloğu’nun kaybetmesinin kesin olduğu Soğuk Savaş’ı başlattı ve büyük ihtimalle de Sovyetler’in sonunu hazırladı.[2]

Bolşevik İhtilali ve Lenin

Fransa’nın Robespierre’si ne ise Rusya’nın Neçayefi de o. Neçayef de Rusya’nın asi yaramaz evladı , tam bir eylem hippisi, yani anarşist. Devrim kanla yazılır sloganı bizatihi ona ait. Fevri ve kabına sığmayan tavırları yüzünden kendisini zindana mahkum etmekten başka işe yaramadığı gibi şüpheli ölümle terki diyar eyledi bu dünyadan ve ardından tek bıraktığı miras, kendisini şiddet tarihine yazmak kaldı, o da miras kabul görürse tarihin vicdanında .. Neçayef zindanda ölümünü beklerken dışarıda onun izinden giden binlerce terörist doğuyordu. Çar bu öfkeli insanların üzerlerine gittikçe dalga dalga yükseliyorlardı, her tarafta gizli örgütler mantar gibi bitiyordu. Bu örgütler arasında en sonuncusu aynı zamanda en karizmatiği şüphesiz Bolşevik örgütü dikkatleri üzerinde toplayacak ve bu örgütün yaptığı eylemleri sayesinde Lenin adını duyuracaktı. Lenin zaten iyi bir uygulayıcı ve teşkilatçı bir liderdi, önce düşmanını sinek avlar misali tek tek devirmekle stratejisini ortaya koydu, ama bu taktik tutmadı, yeni metotlar üzerinde kafa yordu ve denemeye başladı, adına kitlesel terör ya da adına devrimci terör dediği yeni usulü piyasaya sürerek ezilen tüm kitleler büyük bir hınçla ihtilale yöneldiler. Lenin fikir bakımdan eksikti, fakat teşkilatçı yönünün ağır basmasıyla bir anda kitleleri peşine takmayı sonunda başaracaktır, her ne pahasına olursa olsun bir kere iktidarı beynine kaydetmişti, ölmek var dönmek yok diyerek adeta and içmişti.

Lenin tüm hesaplamalarını en küçük detayına kadar gözden geçirmenin yanı sıra medyanın gücünü bildiği için ISKRA gazetesinde verdiği sürekli mesajlarla işçiyi köylüyü kendi çekim alanına aldı, yayınlanan her makalesi kitlelere heyecan aşılıyordu, öyle ki; yayınlanan makaleler zamanla birikerek bir yıl sonra; Ne yapmak gerek? (What is to be Done) adlı kitaba dönüştü. ISKRA gazetesi deyip geçmemek lazım, bu gazetenin etkisiyle Bolşevikler bir anda marjinal durumdan kitlesel güç hale geldi diyebiliriz.

Artık bu noktadan sonra proletarya emek uğruna çalışan değil, her biri birer ihtilalci gerillalardı. Bu ihtilalci ocak mensuplarının hedef olarak bir noktaya kilitlenmiş olsalar da yöntem bakımdan kendi aralarında fikir ayrılıklarının olduğu da gözlerden kaçmadı. Şöyle ki; Bolşevikler tıpkı Fransız ihtilalcilerin kendi aralarında ki ayrışmalarının bir değişik benzer örneği ile 1903 de Martov; Bolşeviklerin daha demokratik kanadını , Lenin taraftarları ise ihtilalden yana olanlar yani Bolşevik cenahını oluşturdu. Dolayısıyla yapılan oylama da demokratik kanat azınlıkta kalınca onlara azınlık manasına gelen Menşevik denildi, çoğunluk olanlara da Bolşevik. Bu iç mücadele de Lenin’in kazanmasıyla kendi iç dünyasında hedef büyültme iştiyaki doğurdu. Şartlar hep lehine işliyordu, onu meşhur edende şartların ihtilal saatine ayarlı olmasıydı.

1891-1892 yılları Rusya’nın kıtlık ve açlık yılları, Çar aç mideleri önce doyurması gerekirken sürekli dışarıya buğday ihraç ederek döviz elde edip, sanayileşmek yolunu tercih etti. Lenin için bu tablo bulunmaz bir fırsattı, nitekim fırsatı iyi değerlendirerek sokaktaki sıradan bir insana bile ayaklanma ilmini ve stratejisini kısa zamanda öğretmekte ve kazandırmakta güçlük çekmedi, önce kışkırtma, ardından sokak gösterileri derken, nihayetinde halk ayaklanmasına dönüştürmeyi beceren bir maharet örneği sergiledi Lenin..

Bu yola baş koyduklarında 25.000 kişi idiler, ama sonradan milyonları tek potada buluşturan büyük bir güce ulaştı. Lenin düşman addettiği tarafı ustalıkla provoke ederek kitleleleri tek yumruk altında toplayabilmiş, hatta etnik farklılıklarından dolayı zulme uğrayan gerek Yahudi, gerekse Türk’lerin yumuşak karnı olan; her ülke kendi kaderini kendi tayin etmeli taleplerini kullanarak aynı cepheye dahil edebilmiştir. Hele hele Çar, halkı dipçikle hizaya getirmeye devam ettikçe ve her türlü olaya şiddetle tepki gösterdikçe Lenin’in işini kolaylaştırıyordu. Birde bunlara ilaveten Çar ve ordusunun Japonya karşısında mağlup olması kitlelerin belleğinde Çar’ın devrilebileceği cesaretini uyandırdı. Gittikçe olaylar büyüyordu, patlamaya hazır bomba gibiydi her yer.. Öyle ki; 1905 ocakta yaklaşık üç milyon insanın genel grev yapması ihtilalin artık geliyorum dercesine habercisiydi. Rahip Gapon’un bu öfkeli kalabalık karşısında Çar’ı ikna etme teşebbüsleri de fayda vermeyince artık ok yaydan çıkar hale gelmişti, sonunda tüm çabalarının boşuna olduğunu gören ve üstelik polisle bir şekilde ilişkili olan Rahip Gapon’u bile muhalefet safına itiyor. O işçilerin haklı talepleri karşısında duyarsız olamazdı, vicdanınn sesine kulak verip en yakından şahit olduğu Çarın bu tutumundan dolayı öfkeli kalabalığın yanında tavrını belirliyor.

Çar’ın aldığı bu sıkı güvenlik önlemleri ile rejim koruma altına alınamadığı gibi, aksine gerçekleşmek üzere olan devrimin gücüne güç katıyordu. Nitekim, korkunun ecele faydası yok derler ya, kitleleler ihtilalcilerle aynı safta 1905 ekimi ayında genel grev ve ardından isyan niteliği kazanmaya başladı. Olaylar doruğa ulaşınca, Lenin apar topar İsviçre’den Rusya’ya gelmesine gelmişti ama, Bolşeviklerin asıl etkinliği bir yol sonrasında gerçekleşecek olan 2. Moskova ayaklamasındaki olaylarda görülecektir. Bu olaylarda görüldü ki; henüz tam olarak olgunluğa erişmemiş teşkilatsız yığınlar söz konusu, bu durum teşkilat ihtiyacını meydana getirmiş ve böylece Sovyet işçilerinin kurdukları Sovyet teşkilatı; Bolşevik – Menşevik çekişmesini beraberinde getirse de Bolşevikler teşkilat içinde ipleri eline alan taraf olacaktır.

Lenin kendinden emin adımlarla bütün iktidar Sovyetlere diye çağrıda bulunarak kitleleri coşturuyordu. Her ne kadar Moskova ayaklanmasında birçok işçinin kanının heder olmasından dolayı arkadaşlarınca eleştiri alsa da o bu durumu devrimin kanla gerçekleşebileceğini düşünerekten kazanç olarak değerlendiriyordu.. 1905 yinede kayıp sayılmazdı, bir nevi 1917 Ekim ayının provası sayılırdı, belki de bu prova olmasaydı Bolşevik ihtilali gerçekleşemezdi yorumunu yapanda bizatihi Lenin’in kendisidir.. Lenin başarısızlıklarda bile yeni stratejiler ortaya koyacak usta bir aktör, bu işin sadece işçi kesimiyle değil, aynı zamanda köylüyü kazanmakla ve resmi ordunun çökertilmesi ile gerçekleşebileceğini, yani bu üç unsur denilen işçi – köylü – orduyu biraraya getirmedikçe özlenen ihtilalin hayal olabileceği kanaati doğdu kendinde. İşte bu noktadan sonra Lenin; Rusya’nın canı cehenneme, bana proletarya ihtilali lazım sloganın ortaya atarak insanları etkilemeye çalıştı. Savaş esnasında ortaya atılan bu slogan yüzünden; acaba Lenin Alman ajanı mı? dedikodularına yol açsa da, o söylentilere aldırış etmeden yoluna devam edip, kısa bir zaman sonra zaten onu Alman casusu diye karalayanlar ardına düşeceklerdir.

1916 Ekim ayı geldiğinde grevciler; kahrolsun savaş, ekmek ve barış diye seslendirdikleri sloganlarla Lenin’in beklediği anın yavaş yavaş gerçekleşeceğinin muştusunu veriyordu. Çar, peyderpey gelişen önce işçiler, sonra orta sınıf ve en nihayette askerlerin isyanı karşısında şaşırmış, işlerin çığırından çıktığını anlasa da bu noktadan sonra kontrolü zordu, generallerinin de görüşünü alarak tahtından çekilmek zorunda kalmıştı. İşte kitlelelerin gücü bu.. Anlaşıldı ki; kitleler isterse yapamayacağı bir şey yok Bu durum da Rusya’nın başsız Duma üyeleri Duma komitesi kurarak ülkeyi başıboş bırakmak istemediler ve derhal idareyi ele aldılar.

Çar’ın çekilmesi ile birlikte Lenin Avusturya’dan Rusya’ya döndü, daha ayağının tozuyla bastığı topraklara gelir gelmez Geçici hükümeti desteklemeyin talimatını verdi. Bir yandan Lenin, diğer yandan Almanya orduyu yıprattıkça geçici hükümet bitap düşüyordu, artık Bolşevik olmayanlar bile; Bütün iktidar Sovyetlere flamasını taşımaya koyuldular. Hükümet kendince sert tedbirlere girişmekle olayları durdurmuyor, tam aksine alevlendiriyordu. Lenin, baskılar karşısında Finlandiya’nın sınırına yakın bir köye saklandı , Troçki ise tutuklandı. Hükümet güvenliğe yönelik uygulamalarıyla kitleleri ihtilale sürüklüyor ve derken gerçekleşen iç savaşta, zafer Bolşeviklerin.. Böylece ihtilal başarısıyla sonuçlanıyor.

Lenin hedefine ulaşmıştı, ama tıpkı Fransız ihtilali örneğinde olduğu gibi, o da beraber yola koyuldukları kader arkadaşlarını yiyecektir, hem de proletarya yalanının adına sığınarak. Sadece evlatları mı, Bolşevik olmayan soldan tutunda sosyalistlere kadar herkes dahil, hakeza Rus olmayan milletlerde.. Kelimenin tam anlamıyla yediden yetmişe toplum Lenin yönetimi altında ezildiler hor görüldüler bütün ümitleri hayal kırıklığına uğradı..
Lenin de ihtilallerin kanununda mevcut olan kan döktükçe kana doyulmadığını hayatında yaşadı ve geriye şöyle dönüp de döktüğü kanlardan dolayı zerre miskal pişmanlık duymamıştır. Düşmanlarının kanını akıttıkça sürekli akıtası geliyordu, böyle bir adamdı o… Lenin’in de ötekiler gibi ne jakobenlerden ne de Naziler’den hiçbir farkı yoktu. Devrim kanla gerçekleştirdi, ama yönetiminde özgürlük, halklara adalet, ekmek, aş ve iş gibi güzel sözler yerini bulmadı, meğerse o kavramlar hedefe varmak için araç olarak görev yapmış, nasıl olsa maksat hasıl olmuştu, dün dündür, bugün bugündür felsefi geçerli akçedir artık.

Lenin’in açtığı bu yol, Stalin döneminde adeta devlet terörüne dönüşerek devam etti tüm hızıyla.. Lenin dünyadan göç ettikten sonra Sovyetlerde ihtilale destek veren kader arkadaşları diyebileceğimiz evlatlar kalmıştı geriye sadece. Ortadan düşman kalkınca, kan akıtmaya alışmış sistem gıdası olan kan dökmeden duramazdı, sistem için kansızlık susuzluk demekti.. O halde bu iş Stalin’e kalmıştı. Önce Troçki mercek altına alındı. Troçki gibi bilge bir insanın fikir gücünden çekiniyorlardı, o halde ne yapmalı Troçki’yi halletmeli; ilk uygulama olarak sürgün ardından da bir ajan vasıtasıyla öldürtülür. Malumunuz Jakobenler’in sağ sol kutupları vardı , Bolşeviklerinde sağ ve sol Bolşevikler’i oluştu. Bu ikili durum, Stalin’in işini kolaylaştırıyordu, sağın hesabını solla , solun hesabını da sağla hallediyordu, derken herkesi bir havuzda boğmayı başarıyordu. Döneminde milyonlarca insan öldürülmüş mahkemeler adeta mezbahaya dönmüştü.

Velhasıl; Rusya’da değişen bir şey olmadı, yine kan , yine gözyaşı, yine istibdat vs… Slave kavram olarak zaten köle ruhu demekti, yani özgürlükten uzak bir ruh.. Gorbaçov döneminin glasnot perestroika dönemi gelene dek Sovyetler’de yaprak kıpırdamadı, etrafında demirperde ile ördüğü dikenli tel örgü ile ABD karşısında şişirilmiş bir güç olarak bir süre gündeme oturduysa da, yetmiş yıllık komünizm totaliter temeller üzerine kurulduğu için daha yüzyılını dolduramadan nihayet slave ruhu çökmek zorunda kaldı ve böylece bağrında taşıdığı milletler özgürlüklerine kavuşma imkanına kavuştular. [4]

Bolşevik İhtilali ve Osmanlı

1917 Şubat İhtilâlinin yankıları Osmanlı başkentine olaydan birkaç gün sonra ulaşmıştır. Ancak Harbiye Nazırlığı, Almanya aracılığı ile elde edilen bilgileri askerî sansür mülahazaları sebebiyle hemen duyurmadığını görmekteyiz. Bundan dolayı Osmanlı basınında ihtilâl haberleri ancak 20 Mart tarihinden itibaren çıkmaya başladığını görmekteyiz.Devrin en önemli gazeteleri olan “İkdam”“Tasvir-i Efkâr”“Vakit”, ve “Tanin”de çıkan yazılarda Rusya’nın iç hadiseleri hakkında doğru dürüst bir bilgi bulunmamaktadır.

Yukarıda adlarını verdiğimiz gazetelerde kesin bir bilgi bulunmamasının sebeplerine baktığımız zaman; Türkiye’de uygulanan askerî sansür, alınan haberlerin Alman ve Avusturya makamlarının süzgecinden geçirilmesi ve haberlerin çoğu defa gerçeklerden uzaklaştırılması düşünülebilir.

Bununla beraber şurası gayet iyi bilinmekteydi ki Osmanlı’nın ebedî düşmanı olan Çarlık Rusya’sında büyük bir çatlak meydana gelmişti ve bu Osmanlı halkı üzerinde (Rum ve Ermeniler hariç) büyük bir sevinç kaynağı olmuştu. Çünkü Osmanlılar bu sayede savaştan en az bir yara ile ve İstanbul ve boğazları Rusya’ya kaptırmadan çıkabilecekti . Rusya’nın savaştan geri çekilmesi ve savaş öncesi emellerinden vazgeçtiğini bildirmesi Osmanlı Devleti açısından son derece önemli idi. Rus İhtilâlinin (Mart İhtilâli) önemi Osmanlı basınında daha çok bu açıdan incelenmeye başlanmış bu yönde gazetelerde haberler çıkmaya başlamıştır. Dönemin en önemli gazetelerinden biri olan Tasvir-i Efkar’da “Rus İhtilâlinin mahiyeti”“Osmanlının Çarlık Rusya’sının tehlikesinden kurtulma ümitleri”nin belirtildiğini görmekteyiz. Her ne kadar Yunus Nadi Bey yazılarında bu gibi pasajlar vermekteyse de İhtilâl Rusya’sında henüz böyle bir emare görülmemekteydi. Çünkü Rusya’daki İhtilâl hükümetinin harp ve barış hakkında ne düşündükleri hakkında İstanbul doğru bir habere ulaşmış da değildi. Osmanlıların Berlin Büyükelçisi Hakkı Paşa’dan Nisan ayında alınan telgrafa göre Rusya’nın barış taraftarı olduğu belirtildikten sonra Rus İhtilâli hakkında İstanbul’da daha geniş haberler çıkmaya başlamıştır. Dönemin gazetelerinde olaylar hakkında verilen geniş bilgilerin yanında Lenin ve Rus İşçi ve Asker Cemiyeti gibi tabirler de geçtiği gibi, Lenin’in adı da ilk defa Tasvir-i Efkâr gazetesinde 18 Nisan 1917’de verilmiştir. Aynı gazetede Lenin’in 30 kadar arkadaşıyla İsviçre’den hareketle Almanya’ya ve oradan da Rusya’ya geldiği yönünde haberler yer almaktaydı. Yine aynı gazetenin 18 Nisan 1917 tarihli “Yeni Rusya’da Amele ve Hükümet” adlı makalede Rusya’da amelelerin hakim duruma gelişi ve bundan böyle toprak ilhakına izin verilmeyeceği yönünde beklentilere yer verilmekteydi. Bu beklentiler bütün Türklerin beklentisi olarak değerlendirilmekte ve amele hakimiyeti Osmanlılar açısından olumlu değerlendirilmekteydi . İhtilâl yapan gruplar içerisinde Lenin’in önderliğini yaptığı Bolşeviklerin kısa sürede sivrilmesi ile birlikte Rusya dışındaki haberlerde de sık sık “Amele ve Asker Sovyetleri” abiri görülüyordu . Bu tabir Türkiye’de ilk defa 4 Mayıs 1917 tarihinde kullanılmıştır. “Lenin ve Asker Amele Cemiyeti” başlığı ile çıkan bir yazıda Yunus Nadi Bey, Lenin’in Rus asker ve amelesi üzerinde gittikçe artan nüfuzundan bahsetmektedir. Bundan sonra Lenin ve Asker Amele Cemiyeti’nden, Osmanlı basınında sık sık söz edildiği gibi bu cemiyetin ileri sürdüğü görüşlerin Türkiye açısından faydalı olacağı kanaati yerleşmeye başlayacaktır. Ancak Rusya’daki hükümetin dışişleri bakanı Milükov ve Harbiye vekili Güçkov “zafere kadar savaş kararı” vermişti ve boğazların Rusya’ya ait olduğunu ileri sürmekteydi. Böyle olunca da geçici hükümete sempati beslenemezdi .



Bolşevik İhtilâlinden sonraki gelişmelere baktığımızda Lenin’in idare ettiği komünist partisi 7 Kasım 1917’de Petrograd’da yaptıkları hükümet darbesiyle Kerensky’i devirerek iktidarı ele geçirmişti. Rusya’da meydana gelen bu İhtilâl İstanbul’a ilk defa Stockholm’de bulunan Esat Bey tarafından duyurulmuştu. Esat Bey telgrafında yeni hükümetin tazminatsız ve ilhaksız barış yanlısı olduğu belirtilmekteydi . Bolşevik İhtilâline ait Osmanlı basınında ilk yazı Ahmet Emin Yalman’ın başyazarlığını yaptığı Vakit Gazetesi’nde 9 Kasım 1917’de çıkmıştır. “Kerensky yerine Lenin” başlığını taşıyan bu yazıda Petrograd’da cereyan eden olaylar hakkında kısaca bilgi verilmekte ve iktidarın Lenin tarafından ele geçirildiği belirtiliyordu. İhtilâlin ertesi günü yapılan kongrede Lenin’in yayınladığı sulh kararı ile bütün savaşan devletlere tazminatsız ve ilhaksız sulh teklif edilmekte ise de bu teklif Lenin’in iktidarı tam olarak tanınmadığı için diğer devletler tarafından pek hesaba alınmaz iken İstanbul basınında büyük bir yankı yapmıştır. Yunus Nadi Bey, Tasvir-i Efkâr gazetesinde başyazarlık yaptığı dönemde 10 Kasım 1917 tarihinde “Bolşevik İhtilâli” ve 12 Kasım 1917 tarihli “Sulh Emelin Galebesi” adlı iki ayrı makalesiyle hem barış teklifini tasvip etmekte hem de Lenin’in fikirlerini makul ve mutedil bulmaktaydı. Yine aynı yazar “Rus İhtilâlinde Tekâmül” adlı makalesinde ise Lenin’in barışçı prensiplerini uzun uzadıya övmekte bu suretle Ekim İhtilâli’nden birkaç gün sonra İstanbul gazetelerinin belli başlı yazarları bu ihtilâli benimsemişler ve Bolşevik idaresinin kurucusu Lenin’in barışçı icraatını sempati ile karşılamışlardır. İhtilâl önderlerinin 23 Kasım’da Pravda ve İzvestia gazetelerinde Çarlık Rusya’sının yapmış olduğu gizli anlaşmaları yayınlamaları üzerine olay ertesi günkü İngiliz basınında bir bomba gibi patlamıştır. Bu haber üç dört günlük bir gecikme ile Osmanlı basınında da geniş bir şekilde yer almaya başlamıştır. Bolşeviklerin, Kasım ayının son haftası ve Aralık ayı boyunca Osmanlı kamuoyundaki kredisinin arttığını görmekteyiz . Gizli anlaşmalarla ilgili ilk haberler 27 Kasım tarihli Vakit gazetesinde yer aldığını görmekteyiz. Bu haberde verilmek istenen belli başlı bilgiler Rusya’nın gizli anlaşmaları “Sarı Kitap” adı altında yayınlayacağından bahsedilmekteydi. Osmanlı Devleti’ni ilgilendiren gerçek haberler 28-30 Kasım tarihlerinde kamuoyunun bilgisine sunulmuştur . 28-30 Kasım tarihinden 1 Aralık tarihine kadar çıkan yazılarda “bütün hırslar ve rezaletler ortaya çıktı” şeklinde değerlendirmeler yapılmaktaydı . Bu açıklamalardan sonra gazetelerde ihtilâle ve liderlerine yer veren detaylı haberler çıkmaya başlamıştır. Bolşevik liderlerine ait ilk detaylı bilgiler 1917 Kasım sonları ile Aralık ayının başlarında yazılar yazılmakla birlikte Bolşevik liderlerin fotoğraflarda çoğu zaman karıştırıldıkları da görülmektedir. Örneğin; Lenin’e Troçki, Troçki’ye de Lenin adının verildiği görülmektedir. Liderlere ilişkin bu haberlerde bile Osmanlı basınının barış teklifini ön plana çıkardığı görülmekteydi . Rusya’daki yeni yönetimin ateşkes ve barış istemesinin ardından gizli anlaşmaları açıklayarak bu konudaki kararlılığını göstermesi itilaf ülkelerinin Osmanlı Devleti ile tek başına barış yapmak ya da savaşı sürdürmek tercihinden birini seçmek durumunda bulunmalarına rağmen barış umudunu gerçekten de arttırmıştı. Aralık ayı içerisindeki gazete yayınlarında Barış ve Rusya Ahvali adlı bölümler gazete sütunlarının satırlarının bir hayli büyük bir kısmını işgal etmekteydi. Hemen hemen her gün birinci sayfada yeni bir haberin yanı sıra ikinci sayfada ise “Rusya’da” veya “Rusya İşleri” başlıklar altında pek çok haber yer almaktaydı.[5]

İlgili Filmler

  1. “Октябрь” (İngilizce: October)’, (Sergei Eisenstein, 1928)
  2. Doktor Jivago, (Doctor Zhivago), (1965)
  3. “Доктор Живаго” (Doktor Jivago), (2005)
  4. ‘Reds, (Ten Days that Shook the World eseriyle meşhur olan John “Jack” Silas Reed’in hayatını anlatan bir film, 1981)

İlgili Yayınlar

  1. A Gündüz, “1917 BOLŞEVİK İHTİLÂLİNİN TÜRK DÜNYASINDAKİ YANSIMALARI”, kefad.gazi.edu.tr
  2. ADÜ GÜRKAN, “SSCB SİYASÎ REJİMİNİN ANA HATLARI”, auhf.ankara.edu.tr
  3. C Türk, “Milliyetçilik anlayışımız ve komünistlik”, 1959 – Beyazit (Toprak Dergisi) Matbaası
  4. FH Armaoglu, “Bolsevik ihtiláli ve ‘self-determination’ prensibi”, Ankara Üniversitesi/ Siyasal Bilgiler Fakültesi: Siyasal …, 1962
  5. K Acar, “Başlangıçtan 1917 Bolşevik Devrimi’ne Kadar Rusya Tarihi”, 2004 – Ankara.
  6. KDFTVE ÜLKEMİZDEKİ, T SÜRECİ, “Osmanlı Devleti İçerisinde Komünist Düşüncenin Başlangıcı”, caginpolisi.com.tr
  7. R Çakıröz, “Çarlık ve Bolşevik Rusya’da 10. yıl: Bnb. Raci Çakıröz’ün hatıraları”, 1990 – Belge Yayınları (Dün-Bugün-Yarın)
  8. T Krausz, “és nemzeti kérdés: adalékok a nemzeti kérdés bolsevik felfogásának történetéhez, 1917 …”, 1989 – Akadémiai Kiadó
  9. U Kocabaşoğlu – M Berge, “Bolşevik İhtilâli ve Osmanlılar”, 1994 – Kebikeç Yayınları.
  10. Z Toprak, “Türkiye’de “Sol Faşizm” ya da Otoriter Modernizm, 1923–1946′”, Toplum ve Bilim, 2004 – obarsiv.com

Kaynaklar

[1] www.msxlabs.org/forum/tarih/17234-bolsevik-devrimi-rus-ihtilali.html
[2] tr.wikipedia.org/wiki/Ekim_Devrimi
[3] www.biyografi.info/bilgi/bolsevik-ihtilali
[4] Alperen Gürbüzer, “Bolşevik ihtilâli ve Lenin”, www.ilahi.org/modules.php?name=Forums&file=viewtopic&t=6959
[5] Ahmet Gündüz, “1917 BOLŞEVİK İHTİLÂLİNİN TÜRK DÜNYASINDAKİ YANSIMALARI”, Gazi Üniversitesi. www.tarihonline.org/2008/09/osmanli-ve-bolsevik-ihtilali.html
[6] www.sozcu.net/dunya-tarihi/82829-bolsevik-ihtilali.html

Visited 58 times, 1 visit(s) today

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir