Antonio Gramsci (1891- 1937)…
İtalyan Marksist düşünür.
20’nci yüzyılın en değerli kuramcılarından biridir.
İtalya Komünist Parti kurucusu ve lideriydi.
Milletvekili olmasına rağmen faşist Mussolini yönetimi tarafından hapse atıldı.
On yıl kaldığı hapiste otuzdan fazla defter ve toplam üç bin sayfa teoriler üreten yazılar kaleme aldı.
Ele aldığı konulardan biri de dinin toplumsal etkisiydi.
Mesela:
Japonların, milli dinleri Şinto’yu devlet dini haline getirerek, modernleşmeyi gerçekleştirerek, Batı ülkeleri dışında kapitalist inşa sürecini tamamlayarak, nasıl ekonomik güç olduğu üzerine sayfalarca yazdı.
Ki Japonya ulus devlettir.
Ki Japonya laik devlettir.
Yani aslında –laiklik konusunda (zorunlu din derslerinin olmaması gibi) hayli keskinler.
Konum salt bu değil…
Şunu sormak zorundayız:
Sünnilik, bizde bin yıldır devlet dini…
Modernleşme, Tanzimat ile başlayan iki yüz yıllık süreç…
Yani aslında Japonya modernleşmesi Osmanlı’dan 30 yıl sonra başladı.
Topraklarını yabancı sermayeye açması 15 yıl sonra oldu.
Japonya’da Batı örneğinde ilk modern Anayasa, Osmanlı’dan 14 yıl sonra yazıldı.
Çin-Japonya (1894), Rusya-Japonya (1904) savaşlarını ve Birinci Dünya Savaşı’nı hadi geçeyim Japonya, İkinci Dünya Savaşı’nda harap oldu.
Türkiye savaşa bile girmedi.
O halde:
Japonya, dünyanın en büyük üç ekonomisinden biri nasıl oldu?
Türkiye aynı başarıyı neden gösteremedi?
Ekonomimiz Japonya’nın beşte birinden az!
600 milyar dolar borcumuz var, daha ne yazayım!
Peki, bu derece başarısız olmanın sebepleri ne?
Yanıt için bir örnek vereyim:
Japonya, modernleşmeyi güçlendirme amacıyla bilgi toplamak için Avrupa’ya heyetler gönderdi.
1880 ve 1886 yılında İstanbul‘a da geldiler.
İkinci Abdülhamit, 1890’da Ertuğrul adlı gemiyi Japonya’ya gönderdi.
Niye?
Necip Fazıl Kısakürek, “Ulu Hakan İkinci Abdülhamit Han” kitabında gezinin amacının İslam propagandası yapmak olduğunu yazdı!
O tarihte Japonya Şinto‘yu devlet dini olarak anayasasına koymuştu!
İkinci Abdülhamit’in amacı, Japonya’nın iktisadi, siyasi ve toplumsal hayatının dönüşümü hakkında bilgi–görgü toplamak değil, “din ihraç” etmek, halifenin gücünü Asya’ya göstermekti!
Oysa:
Anlamadıkları şuydu: Japonların o tarihlerde İslam’a ilgisinin sebebi, Rusya ve Çin’e karşı kullanmak için Müslüman ajan devşirmekti!
Bunlardan biri olan Abdürreşit İbrahim Efendi‘nin yazdığı “Japonya’da İslamiyet’in Yayılması” gibi din eksenli çocuksu değerlendirmeler içeren kitaplar bugün bile muhafazakâr çevrede kabul görüyor.
Kimse de “bu ne kadar doğrudur” demiyor!
Temel sorun bu işte; nesnel olguları değil, inanmak istenilenlerini doğru kabul etmek…
Bu nedenle, yavaş yavaş başlayıp son yirmi yılda hızlanan devlet dini ideolojik motif haline getirilip, Türkiye’nin tüm sorunlarını çözmenin yegâne aracı haline getirilmedi mi?
Örneğin:
Etnik sorun mu var, “din çözer” sanıldı.
Ahlaksal bozulma mı var, “din çözer” sanıldı.
Aksine “köylü İslam”, devlette ve toplumsal hayatta güçlenip yaygınlaştıkça, hele son yıllardaki gibi baskı aracına dönüştükçe sorunlar azalmadı, hayli arttı.
Türkiye’nin bir Japonya olamamasının sebepleri arasında bu yok mu?
Gramsci‘nin hapis koşullarında yaptığı çalışmayı biz hâlâ yapabilmiş değiliz.
Japonya üzerine araştırma kitapları Türkiye’de bir elin parmağını geçmiyor.
“Geleneklerini bırakmadan Batı’dan sadece teknolojiyi alarak zenginleşen Japonya” gibi yüzeysel söylemler ise sürüp gidiyor…
Soner Yalçın