Kaynak malzeme ve vesika açısından en bol dönemlerden olan yakın tarihimizde, bu malzeme bolluğunun aksine birçok karanlık nokta bulunuyor. Dayatılan resmî tarih anlayışının ürünü olan bu k aranlık noktaları aydınlatmaya çalışan akademik çalışmalar ise, sevindirici bir şekilde, yıldan yıla artış gösteriyor. Ve belki daha da önemlisi, ideolojik saplantılar içerisinde değil, belli akademik etikler çerçevesinde yapılan çalışmaların sayısı artıyor. Bununla birlikte, üniversitelerin ilgili kürsülerinde yapılan/yaptırılan tezlerin bu atmosferden yeterince beslenemediğini de ifade etmek lazım.
Tarihin Buğulu Aynası: Efsaneler Çökerken
A Haber’de yayınlanan Eski Defterler adlı tarih programından ve Star’daki haftalık yazılarından birçok kişinin tanıdığı, Sabancı Üniversitesi tarih profesörlerinden Cemil Koçak, akademik tarihçiliği popüler üslupla en iyi harmanlayan tarihçilerden biri. Daha çok Osmanlı son dönemi ile Cumhuriyet dönemini ele alan konular ve problematiklerle uğraşan Koçak, “yazdıklarıyla resmî tarihin gözlerden ırak tutmaya çalıştığı geçmişin karanlıkta bırak(tır)ılmış noktalarına ışık tutmaya çalıştığını” ifade ediyor. Koçak’ın sürükleyici üslubu ve tatmin edici delilleriyle bunu layıkıyla yaptığı söylenebilir.
Timaş, Koçak’ın Star’da yayınlanan haftalık tarih yazılarından bir seçki yaparak geçtiğimiz Ocak ayında neşretti. “Tarihin Buğulu Aynası: Efsaneler Çökerken” adlı kitaptaki yazılar, tematik olarak yeniden düzenlenmiş ve kimi ufak şeklî değişiklikler yapılmış. Kitapta; Çanakkale Muharebeleri, Milli Mücadele, Tek Parti Dönemi ve Menderesli yıllara dair 10 ana başlıkta 42 yazı yer alıyor. Dersim’deki katliamın ve sürgünün nasıl planlı bir hareket olduğu, “öte âlemden” seslenen Mustafa Kemal’in mesajları, Karabekir’in yakılan anıları, Mustafa Kemal’le İnönü’nün yollarının ayrılmasının hikayesi gibi, birbirinden ilginç yazılar, yakın dönem tarih meraklılarının dikkatlerine sunuluyor.
Einstein’ın Mektubu
Kitaptaki ilginç yazılardan bir diğeri, Einstein’ın iş başvurusunda bulunmak üzere Türkiye’ye gönderdiği mektupla ilgili kaleme alınmış. Einstein böyle bir mektup göndermiş miydi ve gerçekten de iddia edildiği gibi Türkiye’de çalışmak için kendisine izin verilmesini mi istiyordu? Böyle bir mektubun gerçekten mevcut olduğunu ifade eden yazar, mektubun hikayesinin ise yaygın söylemden tamamen farklı olduğunu ekliyor. Albert Einstein, başkanlığını yaptığı kuruluş adına Başbakanlığa gönderdiği mektupta, kendisinin değil, isimleri belirtilen kişilerin çalışmalarının uygun olup olmadığını sormaktaydı. Türk makamları ise teklifi nazikçe reddetmişlerdir. Verilen cevapta, kısa bir süre önce Türkiye’de kırka yakın yabancı bilim adamı ve doktorun istihdam edildiği ve daha fazlasının kabulüne imkan olmadığı belirtilmiş ve mezkur talep kabul edilmemiştir.
Kitapta dikkatimizi çeken bir diğer husus, ele alınan meseleye dair birçok arşiv vesikasının yazılara ilave edilmiş olması. Mesela bunlardan birini, Einstein’ın gönderdiği mektubun tercümesini, aşağıya ekledik. Yakın tarihe merak duyanların ve bu dönem tarihi ile ilgili akademik çalışmalar yapanların kitaba göz atması faydalı olacaktır.
Einstein’ın Sami Günzberg Tavassutuyla Gönderdiği İngilizce Mektubun Tercümesi