İçindekiler
Farmasonluk, daha çok Yahûdilik temelleri üzerine dayalı, millî ve mânevî değerleri bozmak gayesiyle kurulmuş, idealleri çok gizli; fakat örgütleri açık bir teşkilattır. Eski Mısır’dan alınmış bazı sembollerle birlikte, Yahûdi tarih, din ve sembolleriyle çok yakın bir bağlantısı vardır.[1]
Masonluk, ilk ortaya çıktığında; Mûsevilik’le sıkı sıkıya bağlı olduğu için daha sonra Mûsevî olmayanların ve taş ustaları dışında diğer zanaat sahiplerinin de katılabileceği “Farmasonluk” (Freemasonry) ortaya çıkar. Bunlar köle veya serf olmayan “özgür” (free) taş ustalarının kurduğu zanaat loncalarıdır ve bu ustalar Avrupa’da o muhteşem Gotik kiliselerin yapımında çalışırlar.[2]
Farmasonluk, dünyanın dört bir yanına dağılmış olan kuvvet ve imkânlarını bir güç haline getirmek ve Müslümanlığı yıkıp dünyada bir “Siyonizm saltanatı” kurmak için yüzyıllarca önce oluşturulmuştur. Görünüşte, Bahailik’te olduğu gibi politikaya karışmaz ve dinler üstü bir hürriyet, eşitlik kardeşlik parolası ile harekete geçmiştir. Fakat gerçekte târihî ve siyâsî roller oynamış; dindışı, milliyetdışı, gizli, kapalı bir dernektir.[3]
Bu cemiyet, bütün üyelerinin çok iyi bir şekilde farkında oldukları, üye olmayanların diğerlerinin de bunu hissederek peşinde koştukları gibi, tamamen bir menfaat ve hırs merkezidir. Kısacası günümüzde masonluk, hak etsin ya da etmesin, “yükselmek isteyenler” ve yükseleceği tahmin edilip de dernek için menfaat sağlaması beklenen çeşitli inanç ve görüşten, çeşitli meslek dallarından kişilerin, bürokrat ve politikacıların etrafında toplandıkları bir “kurtlar sofrası”dır.[4]
“Siyon Tapınağı” tarikatı, kendini organize edip güçlenmeye çalışırken önce 1306’da “ORMUS” adını almış ve Büyük Üstad Guillaume De Gisors, tarikati hermetik inançlara eğilimli “Farmasonluk” haline getirinceye kadar da bu ad kullanılmıştır.[5]
Orta Çağlarda katedral inşaatlarını yapan mimar ve inşaat işçilerinin oluşturduğu loncalar, muhtelif sosyolojik nedenlerle, fiili inşaat işçiliğini kapsayan “operatif” şekilden aydınlanma felsefesinin geliştiği “spekülatif” bir teşkilâta dönüşmüştür. Ritüellerinde muhafazakâr olmasına rağmen, sembol ve alegorilerin değişen zamanlarda değişik tarzda tefsir edilebilmeleri sayesinde daima güncel kalabilmiş, toplumun gelişmesine ayak uydurabilmiş ve böylece en eski cemiyet olma sıfatını kazanmıştır.[6]
Farmasonluğun ilk kuruluşu hakkında çeşitli söylentiler vardır. Bir kısmı tarihçilere göre Farmasonluk, Süleyman Peygamber tarafından kurulmuştur. Bazıları ise, Nuh Peygamber’in gemisini yaptırdığı kimseler tarafından kurulduğunu söylerler.[7]
Farmasonluk ve benzeri cemiyetlerin kurulması birer gizli maksatlarının gerçekleşmesi içindir. En eski ve insanları aldatıcı cemiyetlerin başında farmasonluk gelir. Farmasonluk (mason), “duvar yapıcısı” mânasına gelir.[8]
“Farmason” kelimesinin ilk kullanımı hakkında Cevdet Paşa Tarihi’nde şu bilgilere yer veriliyor:
«…..Ve sefer arkadaşlığı yakınlığı ile Avrupalılar birbirleri ile kaynaşarak ve görüşerek kendilerini bir millet gibi tanıyıp medeniyet icabı olduğu üzere aralarında yardımlaşma düşüncesi doğarak yoksullara ve hastalara bakmak üzere birkaç müessese kurduktan başka yalnız insanlığa hizmet etmek ve her din ve mezhepten üye almak üzere, Avrupa”da hâlâ mûteber olan Farmason’luk dahî o tarihten sonra meydana çıkmıştır; kendi aralarında Kemankeş Sırrı [9] gibi bir sır olarak birbirlerini tanımak için bir takım alâmet ve işaretleri vardır. Medenî memleketlerde seyahat ile Avrupalıların gözleri açılıp ondan sonra her hususta akla tatbik ile karar vermeğe ve Kilise”nin telkin edegeldiği kör inançlar ve mutaassıp düşüncelerden vazgeçmeğe başlamışlardır. Ve ekserisi bu seferler münasebetiyle Roma”ya (Papalık) gidip orada geçerli olan hileleri, şahsî maksatları görüp hakikati öğrenmeleri ile hayliden hayli fikir değiştirmişlerdir…» [10]
Başlangıçta “Serbest Hareket Edebilen Meslek Erbabı” demek olan “Franc Mason” veya “Farmason” kelimeleri, zamanla aklına eseni yapabilmenin sembolü haline gelmiş, esnaf ve zanaatkarlıkla hiçbir ilişkisi kalmamıştır.[4]
Adolf Hitler, “Kavgam” adlı kitabında Farmasonlarla ilgili şunları söyler:
«Farmasonluk teşkilatı, tamamen Yahûdi kontrolündedir. Yahûdiler, kendi hedeflerine ulaşabilmek için farmasonluğu istismâr eder. Nasıl mı? İdâreci olan kesimi, burjuvanın ileri gelen şahsiyetlerini, özendirdiği farmasonluk teşkilatına sokar. Sonra ‘farmasonluğun gizli kuralları’ diyerek ve güya farmasonluğun hizmetine imiş gibi davrandırarak onları kendi istediği yönde sevk ve idare eder. Onlar da farmasonluğun kurallarını uyguluyoruz zannederler. Aslında bu kimseler, farmason teşkilatına dâhil olmakla, gerçekte Yahûdi’nin bir oyuncağı haline geldiklerini bilmezler.» [11]
1877 Mason Locaları Genel Toplantısı’nda, üyelerin yeminlerini kutsal kitaplar üzerine değil, namus üzerine yapmaları kararlaştırıldı. Masonların 1900’de bir toplantıda aldıkları kararla ilgili zabıtların 102. sayfasında, “Dindarlara ve mabetlere galip gelmek kâfi değildir, asıl maksadımız dinleri yok etmektir.“ yazılıdır.[1]
Farmasonların, birbirlerine “kardeş/birader” diye hitap ettikleri ve aralarında sıkı bir bağlılığın bulunduğu söylenir. Toplandıkları yere “loca” ve “atölye”, toplantı salonuna “mâbed”, başkana “muhterem” ya da “üstâd”, bir locadaki en yüksek farmasona “üstâd-ı âzâm” gibi adlar verilir. Farmasonluğa katılanlar için yapılan hayli esrârengiz merasim ve yemin törenleri vardır.[7] Bu yemin metnine göz atalım:
«Bana verilecek, Farmasonluk sırlarını, hakîkî bir Mason’dan başkasına ve usul ve kaidelerine uygun olarak teşekkül etmiş bir yerden başka yerde ifşâ etmeyeceğime, kardeşlerimi seveceğime, yardımlarına koşacağıma, ihtiyaçları zamanında kendilerine yardım edeceğime, onların ve Masonluğun müdafaası için, icap ederse hayatımı fedâ eyleyeceğime, Türkiye Meşrık-ı Âzâmı’nın Anayasasına ve genel Nizâmlarına ve beni sinesine kabul eden şu muhterem yerin özel nizamlarına riâyet edeceğime, Sani-i Âzâmın ve şu muhterem Mason Cemiyeti’nin huzurunda, kendi arzu ve irademle resmen ve tam bir saflık ve samimiyetle yemin eder ve vaadimden dönmekten, yeminimi bozmaktan ise ölmeyi tercih edeceğimi beyân eylerim.»
Bu yemin metni, daha doğrusu bu belge, özünü kaybetmediği için gerçeklerin farkına varan yüksek dereceli bir Farmason tarafından sızdırılmış ve kopyaları zamanın Anadolu Gazetesi tarafından çekilmiştir. Şimdi yemin metnindeki taahhütleri toparlayarak tekrar değerlendirelim.
- Farmasonluk sırlarını hakîkî bir Mason’dan başkasına açmamak,
- Masonların ve Masonluğun müdafaası için hayat fedâ etmek,
- Masonların ve Farmasonların birbirini sevmesi birbirine yardım etmesi,
- Türkiye Meşrık-i Azamı’nın Kanun-u Esâsî’sine, Anayasası’na ve Nizâmlarına
riayet eylemek, - Yeminden ve vaatten dönmektense ölümü tercih etmek.
4. maddeden anlıyoruz ki, her millet için, milletin genel karakterinin özelliklerine göre, “Özel Anayasa”larında ve “Nizâm”larında temel ilkeler korunmakla birlikte, detaylarda bazı farklılıklar olabiliyor. Ayrıca, Beynelmilel Kardeşler içinde, bir “Birader”, kendisinden aşağı derecedeki Biraderine kendi derecesinin sırrını ifşa edemez. “Bu, ne tür bir kardeşliktir ?” sorusunun cevaplarını kendi ağızlarından, kendilerine mahsus Özel Anayasalarının ve Nizamlarının buyruklarından öğrenmeye devam ediyoruz. 8. dereceden 9. dereceye gecen bir Farmasonun etmesi gereken yemin;
«Seçilmiş Üstad yüksek derecesi sırlarını ne bir hariciye ve ne de bir aşağı derecede bulunan Masonlara ifşa etmeyeceğim. Ve yemin ederim ki, taahhütlerimi sadıkane yerine getireceğim. Yeminimi bozmak felaketine uğrarsam, bizzat feda edilmeye, bütün Masonluğun nefret ve tiksinmesine maruz kalmaya razı olacağım. Sani-i Azam kainat huzurunda ve bu yüce meclis karşısında, dünyanın en yüksek kuvveti eşiğinde bir Mason ve namuskar insan sıfatıyla yemin ederim.»
Bu yemin metni de “Farmasonluğun Merasim Rehberi”nin 26. ve 27. sayfalarında yazılıdır ve 1923 tarihinde İstanbul’da “Tasovakalopolo Matbaası”nda basılmıştır. Görüyor musunuz, Beynelmilel Kardeşliğin asıl sadakatleri ve görevleri kimlere karşı olduğunu? Diyelim ki, savaş patladı. Her milletin içerisinden, her meslek grubundan süzülerek seçilmiş, bu yeminli Beynelmilel Kardeşler için önce kimlerin hayatı, emniyeti ve çıkarları söz konusu olacak? İçinden çıktıkları millet için mi savaşacaklar, yoksa üzerine yemin ettikleri “Özel Mason Anayasası ve Nizamları” gereğince mi hareket edecekler? Bir İngiliz, bir Fransız, bir İtalyan, bir İspanyol, bir Yunanlı, bir İsrailli, bir Arap, bir Çinli, bir Japon, bir Hintli, bir Alman, bir Rus, bir Türk Farmason için, kendi milletleri mi önemli olacak, yoksa Özel Mason Anayasası ve Nizamları mı? Hani bunlar çok ulvi bir gayenin tesisi için çalışıyorlardı, hani siyaset ile din ile ilgileri yoktu, bundan ala üst düzey siyaset yapma ve iman şekli var mı? Bunlar, Beynelmilelci oldukları için, Milliyetçiliğin karşısında olduklarını savunurlar. Ama sıra Yahudiliğe geldiğinde, Beynelmilel Kardeşliğin tüm üyeleri, Yahudi milliyetçiğini korumak ve savunmak üzere kolları sıvayıp harekete geçerler.[12]
Güney Amerika’nın Şili devletinde Büyük Mason Locası Genel Sekreterinin bir tamiminde şunlar emredilmektedir:
- Her Mason, kendisini sekülerizmin bir misyoneri addetmelidir.
- Masonlar, kendi bayan ve çocuklarına Masonluğun esas prensiplerini öğretmek mecbûriyetindedir.
- Farmasonlar, Masonluk tarafından verilecek karar üzerine kendi bayan ve çocuklarını dini inanışlardan ve ibâdetlere iştirakten uzaklaştırmakla mükelleftir.
- Masonlar, millî hareketleri laiklik istikametine doğru sevk etmekle görevlidir.
- Masonlar, halkta Masonluk fikrine karşı sempatik bir ortam vücuda getirmek için basın, radyo ve mecmualardan istifade etmelidir. Masonlar, bilhassa meşrû ve gayrimeşru çocukların bir tutulması, ilk mekteplerde din derslerinin kaldırılması hususunda her türlü gayreti göstermelidir.[13][14]
Orhan Koloğlu, 1799-1803 yılları arasında Avrupa’yı dolaşan bir İranlı Türkün Mirza Ebû Tâlip Hân’ın Masonluk hakkındaki izlenimlerini şöyle aktarır:
«Londra’dan uzakta bir bahçe var. Sadece Farmasonlar’a ayrılmış bu mezheple ilgili garip şeyler söyleniyor. Özel kuralları var. Ama ölüm korkusu bile onlara sırlarını açıklatamıyor. Bu konuda elde edebildiğim tek bilgi şudur: Kral Süleyman, -ki Müslümanlarca Hz. Süleyman olarak bilinir- Kudüs Mâbedi’ni yaptırmaya hazırlanırken, özellikle Avrupa’dan duvarcılar (masonlar) getirtmiş. Bu kişiler, kendi aralarında anlayabilecekleri esrârengiz bâzı törenler icâd etmişler…» [15]
Masonların dinler karşısındaki gerçek yüzünü, yıllarını bu karanlık örgütü araştırmaya harcayan İngiliz araştırmacı yazar Martin Short ortaya çıkardı. Masonik düzenin karanlık ve kanlı yüzünü gözler önüne seren, tüm dünyada büyük yankılar uyandıran “Biraderlik” isimli kitabı yazmasının ardından da hayatını kaybeden ve masonlar tarafından öldürtüldüğü iddia edilen İngiliz Stephen Knight’in yarım bıraktığı çalışmayı “Masonların İçinden” ismiyle tamamlayarak kitaplaştıran Short, masonik ayinlerde inatla Allah’tan söz edilmediğini vurguluyor. Martin Short, “Masonların İçinden” adlı kitabında şöyle diyor:
«Dr. Anderson tüm dünyadaki masonlarca benimsenen kitabında, ‘Masonlar şimdi, yaşadıkları toplumdaki bütün insanların üzerinde anlaştığı dine uymalı, fakat kişisel belirgin ‘düşüncelerini’ de kendilerine saklamalıdır’ demekte. Görüldüğü gibi çelişkili bir aldatmaca söz konusudur.»
Masonluk taraftarı yazarların, yöneticilerin fütursuzca dinleri kötüleyip, buna karşılık masonluğu zaman zaman “bir din” olarak tanıttıklarını dile getiren Martin Short, bu konuda şu açıklamalarda bulunuyor:
«Baptist rahip Fort Newton, ‘Masonluk bir tapınaktır. Masonluğu eleştireceğimize insanları tarikat yobazlığının elinden aldığı için şükretmeliyiz’ diyor. J. S. M. Ward da, ‘Farmasonluğu bir din gibi anlaşılmaya aday görüyorum. Cesurca ilan ediyorum ki, farmasonluk bir dindir’ demekte. İngiliz masonlarının Büyük Özel Vaizliği de, ‘Evet masonluk bir dindir. Bir dinde olması gereken, bir yüce varlığa inanç ve ona yükümlülükler, kutsal olması ve bir ibadet sisteminin bulunması gibi özellikler taşır’ hükmünü dile getirmişti.» [16]
Eşref Edip Fergan’ın yıllar önce makalelerindeki Farmasonlar hakkındaki tespitleri ilginçtir:
«Farmasonlar, bütün cemiyetleri, bütün millî teşekkülleri, bilhassa matbuatı (basın organları, gazete ve tv’ler) ellerine alarak Müslümanlığı yıkmağa uğraşmışlardır. Bunların vasıtaları bilhassa bazı siyonizmin sevdalısı dönme muharrirlerdir. Bunların asılları Yahudi olduğu için Türk milletini Yahudileştirmek esas gayeleridir. Sinsi sinsi İslâm’ı tehdit eden siyonistler, 1948’de İslâm topraklarında terörist bir devlet kurduktan sonra Müslümanlığa karşı taarruzlarını açığa vurdular. Nüfuzları altındaki gazetelerle Müslüman Türk’ün, dinine, imanına karşı bombardımana girişmişlerdir.
Siyonistlerin İslam dünyasındaki ana umdesi milletlerin dini ve millî taassubunu kırmaktır. Siyonistler bu sebeple bulundukları, yaşadıkları cemiyetin içinde barınabilmek için her vasıtaya müracaat eder, toplumların dini inançlarını aşındırmak için çaba gösterirler. Böylelikle kendilerini de kamufle edip kendilerine olan düşmanlıkları bertaraf etmek isterler.
Siyonist misyonerlerinin en büyük propagandalarından biri ise şudur: Eğer Türk devleti, Yahudi devletine müzaharet ve mümaşaat etmeyecek olursa Amerika yardımından ve teveccühünden mahrum kalır. Çünkü İsrail Devletini kuran Amerika’dır. Bilhassa Salamon Truman’dır. Bu suretle Türk devletinin siyaseti üzerinde müessir olmaya çalışırlar.Siyonistlerin ve Farmasonların en büyük korkusu, Türklerle Araplar arasındaki kardeşlik bağlarının, ülkeler arası ilişkilerin, din kardeşliği samimiyetinin kurulmasıdır. Eğer Araplarla Türkler arasında herhangi bir anlaşma, samimi bir dostluk, hele hele siyasi bir birlik gibi şeylerin tasavvuru bile siyonistlere göre en büyük cinayettir. Bu sebeple de sürekli olarak Arapları Türklerin nazarında daima fena gösterirler. Arap memleketlerinde de Türkler aleyhinde sürekli neşriyatta bulunurlar.» [17]
“Mimar Sinan” dergisindeki “Politika ve Masonluk” başlıklı bir makalede, masonluğun din karşıtı savaşı, şöyle açıklanmaktadır: [1]
«Franmasonluk, siyasal bir parti olmamakla beraber, siyasal ve sosyal olayların akımına uygun olarak uluslararası birleşik ve sosyal bir kuruluş halinde örgütlenmesi 18. yüzyılın başlarına rastlar. Mezheplerin özgürlük kurallarını uygulamaya çalıştığı sırada, onlara yardım için, din adamları kurallarının (ruhban heyetlerinin) nüfuz ve iktidarlarına karşı savaş açmak durumuna giren farmasonluğun yıkmak istediği şey, Kilisenin hükümetler ve halk üzerindeki tahakkümü idi. Bundan dolayı 1738 ve 1751 yıllarında Papa tarafından dinsiz olarak ilan edilmiştir… Farmasonluk, mezhepler özgürlüğü ilkelerini amaç edinen ülkelerde yalnız ismen gizli ve esrarlı toplantıları olan bir dernek halinde kalmış ve bu gibi memleketlerde hem müsamaha ve hem de teşvik görerek, vakit ve hali uygun orta sınıf halk ile yüksek memurlardan taraftarlar bulmuş ve mason olan devlet erkanını kendi örgütlerinin başkanlık makamına geçirmiştir. Katolik mezhebinin herkes için mecburi olduğu güney memleketlerinde ise, gizli, yasak ve kanuni tekib ve izlenmeye maruz devrimci bir dernek niteliğini muhafaza etmiştir. Bu memleketlerde orta sınıftan hür düşünceli gençler ve hükümetlerinin yönetiminden memnun olmayan subaylar mason localarına girmeye ve böylece, İspanya, Portekiz ve İtalya’da ve özellikle Vatikan Kilise Hükümetinin tahakkümü altındaki rejimler aleyhine devrimci tertipler alınmaya başlanmıştır.» [18][19]
Farmasonlar, yalnızca Hz. Süleyman’ı, Hiram Abif’i, Tapınak Şövalyelerini ya da farmasonlarla ilgili konularda tarihi değiştirmediler, amaçlarını gizleyebilmek için tüm tarihle oynadılar. Bunun en güzel örneğini Mithat Gürata verir. Mithat Gürata “Unutulan Adetlerimiz ve Loncalarımız” adlı kitabında şunları yazar:
«Akla gelebilen her devirde masonluk varsayılır. Hz. Adem’in mason olarak Cennet’e girdiği, St. Michel’in ilk Mason Locası üstadı olduğu iddia edilir. Nuh Tufanı’ndan kurtuluştan sonra inşa edilen Babil Kulesi masonların eseridir. Atinalı Pythagore, Eflatun, Çiçero’nun masonluğa girmiş oldukları. Mısır’da doğan ışığı, Musa ile Süleyman’ın Kudüs’te, Numan’ın Roma’da, Pythagor’un da Crotonne’de yaydıkları söylenmektedir.» [20][21]
Farmasonların arasında misyonerler de vardır. Londra’daki Protestan Misyoner cemiyetinin Farmason şubesi bile vardı. Kaptan Mustafa Bey, bu şubenin o zaman ki müdürü Mr. Vovilsteed ile de görüşmüş ve bu konuda şunları yazmıştır:
«Mr. Vovilsteed ise, Tûr-ı Sina yarım adasıyla Arabistan’ı ve Nobi cihetlerini dolaşmış ve Uman ile Hadra-mavt’da hayli işler görmüş idi. Arapça ve Nobice’yi güzel konuşur. Vovilsteed o kadar ketum bir adam ki, size ismim bile söylemez. Gözlerinin gayet parlak ve hareketli olması, zekâsına bir alamettir. O havalinin siyasi, coğrafî ve bibliyografyası hakkında yazdığı eserler, İngiltere’de Fevkalade mazhar ve rağbet olmuştur. Vovisteed aynı zamanda güzel bir ressamdır.»
Yukarıda sözünü ettiğimiz el yazma kitapta da bir başka misyoner olan James’in, arkadaşı misyoner Mr. Wayt’ın mason olduğunu söylediğini tespit ediyoruz. Söz konusu yazmada, Hıristiyanlaştırılmak istenen Mustafa Efendi adındaki Osmanlı subayı şunları yazmaktadır:
«Sabah olur olmaz bizim gayur James geldi. Odaya girip sobayı yaktı. Sonra da beni uyandırdı. Kalktım; oturduk. Mr. Wayt üzerine bir hayli sohbet ettik. Free-Mition (Farmason) Cemiyetini teşkil ve kanunlarını tesbit eden bu zat olduğunu ve parlamentoda meclisin aza-i daimisinden bulunduğunu tefhim ve beyan eyledi.» [22]
Türkiyedeki Farmasonluğunun en üst derecesindeki “Endres”, Nutkunda söyle diyor;
«Her muharebe, çapuldur, yağmadır. Harbi destekleyecek bir Mason Prensibi yoktur. Meğer ki barbarlara karşı açılmış bir harp ola. Barbarlar kimlerdir? Hunlar, Moğollar, Türkler vs. vs... Farz edelim ki, Asyalılar Avrupa’dan evvel kendini kuvvetlendiriyor. Ve herhangi bir sebepten dolayı milyonlarca Asyalı, Avrupa’ya karşı yürüyecek. Böyle bir tehlike karşısında sulhçuluk yapmak deliliktir. Yahut Mussoli’niye karşı harp edilebilir. Fenaları yok etme, imha etmek lazımdır.
Yeryüzüne yayılmış, iyi, asil, birbirine imdat ve yardım etmeyi seven insanlar arasında ittifak vücuda getirmek Farmasonluğun yüce gayesidir. Bu gaye, milliyetçiliğe açık olarak muhaliftir, zıttır, milliyetçilikle uzlaştırılamaz. Tam manasıyla söylemek lazımsa, Farmasonluk Beynelmileldir. Farmasonum diyen kimse Beynelmilelciyim demiş olur. Başka türlü Masonluk olmaz. Farmasonluğun vazifesi, birbirine uymayan milli prensipleri kaldırmaktır. Sınırların öbür tarafında, yani vatan sınırlarının dışında kardeşler (!) oturuyor. Milliyet yok, insaniyet var. Gayeye varıncaya kadar uğraşmak lazımdır.» [12]
1791-1808 tarihleri vakanüvisi Asım Efendi, (yani 3. Selim dönemini anlatan bir tarihçi), Pâdişâh silahşörlerinden (korumalarından) bir Masonu şöyle tarif eder:
«İslam kurallarına uymayan, imansız zındık, Frenk ülkesinde FARMASONLUK, kimya büyüsü ve hokkabazlık okumuş Hasan Ağa!»
Yani masonlar, Pâdişâh’ın yakınına, onu koruyacak askerlerin arasına da kendi adamlarını sokabilmişlerdir. [15]
Osmanlının son döneminde, İttihatçılar, Musa Kazım ve Ürgüplü Mustafa Hayri efendi gibi masonları Şeyhülislam yaparak, bunlar vasıtasıyla dinde reform yapmaya çalışmışlardır.[1] Zamanın adeti uyarınca önceki dönemde görevinden istifa ederek ayrılan kabinenin yerine Sadrazam ile şeyhülislam’a kabineyi kurma görevini verilir. Bu işlem ile ilgili tezkere okunduğunda riyaset divanından 5 kişilik bir takrir takdim olunur. Takrir, “Sakalından utanmaz Farmason kafiri gene döndün, dolaştın karşımıza mı çıktın?” ibaresini içermektedir. Zira bir evvelki kabinede de Musa Kazım Efendi vardır.[23]
Sultan Abdülhamid’e hâlini (tahttan indirilişini) tebliğ eden meşkur Yahudi Carasso (Karasu), renksiz ahlaksız, düşük seviyeli, namusuz, hain bir avukattı. Talat, Cavid, Dr. Nâzım ve Bahaeddin Manastırlıyı farmasonluğa teşvikten sorumlusuydu. Bu adam, İttihat ve Terakki’nin aslan ve kaplanları için faydalı bir çakaldı. “İttihat ve Terakki Cemiyeti”, farmasonluk (Siyonizm) ile, parçalanmaz bir bütündü, İstanbul’daki Türklerden Selaniği bilenler, İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin amblemleri ve Mekedonya Ristorda Locası ve Yahudi Beni Brith Cemiyeti amblemleri arasındaki benzerliği fark ediyordu.
1909 Haziranında Üstad-ı Azam makamı Türkiye Meşrik- i Âzamhğı vazifeyi devralma töreninde Hasköy’den, Selanik, İzmir, Macaristan’ın çeşitli şehirlerinden ve Orta Avrupa İmparatorluklarından gelen birçok Yahudi centilmen vardı. Bülten, Türkiye Meşrik-i Âzamhğı’nın Yüce Konsey üyelerini de sıralıyordu. Bunlardan üç veya dördü Yahudi, üçü dönme idi ve sadece dördü Müslüman’dı… Bazı yabancılar, “Jön Türk, Alman taraftarı bir yaşlı Yahudi mi?” diye meraklanıyordu. Çeşitli karmaşık izahattan sonra, makale şöyle bitiyordu: “Bilindiği kadarı ile, Türk Farmasonluğu şimdi uyuyor ve muhtemelen de öyle kalacaktır. Ta ki , halen Türkiye’nin başında olan grup kuvvetten düşürülsün ve gelecek Türk rejimine veya yabana bir muzaffer kuvvete karşı yeraltı faaliyetlerine yeniden başlansın…” [24]
Osmanlı İmparatorluğunun dağılmasına neden olan faktörleri tek tek saymamız gerekirse binlerce sayfalık kitap basmamız gerekir. Fakat bu faktörlerin en önemli ve gizli kalmışlarını ortaya çıkarırsak en azından günümüz ile bağlantısını ortaya koyabiliriz. Bugüne kadar üzerinde pek durulmamış, fakat Osmanlı’nın, Kurtuluş Savaşı sonrası kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin ve günümüzün en büyük tehlikesi ”Mason Locaları” gizli gizli ülkemizi tehdit edip, yok etmeye yönelik çalışmalar yaparken bizler bu konu hakkında bilgisizliğimizden dolayı umursamaz tavır takınıyoruz. Fakat ufak gözüken bu olgu, Osmanlı’nın başını ağrıtmış, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra bunu gören Mustafa Kemal Atatürk’ün bu tehlike yuvalarının kapatmasına sebep olmuştur. Fakat daha sonra Mustafa Kemal’in ölümünü fırsat bilen İsmet İnönü’nün desteğiyle tekrar ortaya çıkan Mason Locaları, Celal Bayar’la beraber daha güçlenmiş ve sonrasında Türkiye’nin siyasi politikasını yönlendirmeye başlamıştır.[25] Cumhuriyetin ilânından sonra, bütün dernekler ve mezhebi teşekküller gibi Farmasonluğa da memleketimizde son verilmişse de, son yıllarda yeniden faaliyetlerine hız verilmiştir.[7]
Yabancı ülkelerdeki Masonların rehberliğe ve yardıma ihtiyaç duyduklarını belirten Kral George, şöyle diyordu:
«Farmasonluğun dağıtıldığı veyahut faaliyetlerine nihayet verildiği memleketler de vardır. Bu hal, bu teşekküllerin tarihinde kederli bir safhadır. Şundan şüphem yoktur ki, şartlar elverdiği zaman dünya büyük locası farmasonluğun yeniden kurulması için yardımını yapacak ve farmasonluğun geçirmiş olduğu nekbet devresinden daha ziyade kuvvetlenmiş olarak çıkacaktır.»
Türkiye’de o gün, 5 Şubat 1948’de gelecek ve Masonlar, “Türkiye Mason Derneği” unvanıyla yeniden ve resmen faaliyete geçecektir.[26][27]
Masonluk ve Farmasonluk Arasındaki Fark
Masonluk konusunda iki terim karşımıza çıkıyor. “Masonluk” ve “Farmasonluk”. Bu konuda Tuncar Tuğcu’nun “Masonların Saklı Tarihi” isimli kitabında konu aydınlığa kavuşturuluyor: [28]
«Farmasonluk İngilizce “Free Mason” (Hür Mason) kavramının değişik ve serbest bir söyleniş biçimidir. Ama ne var ki, doğrudan doğruya farmasonların kendileri bu şaşırtmacayı başlatmışlardır. Kendileri için hem mason ve hem de farmason kavramlarını kullanmışlardır. Bu bir saklanma, yaşama geçirmek istedikleri projelerinin üstünü örtme girişimidir ve girişimlerinde son derece başarılı oldular. Farmason olan, farmason olmayan ya da farmasonluğa karşı olan tüm araştırmacılar ve bu problemle ilgilenenler mason ve farmason kavramlarıyla aynı şeyi kast etmişler ve farmasonları masonların bir devamı olarak görmüşlerdir.»
«Gerçekte “Masonluk” ve “Farmasonluk”, iki ayrı örgüt ve tarihsel fenomendir. Masonluk, Ortaçağ Katolik yapı işçilerinin bir meslek örgütüdür. Oysa Farmasonluk (hür masonluk), başlangıçta yalnız Anglosakson (Avrupalı beyaz ırk) ve İskoç soylularının girebildiği emperyal, (gücünü hissettiren) siyasal ve ekonomik hedefleri olan, son derece kurnazca düzenlenmiş, gizemli ritüellere sahip, (Ritüel- Dini bir inanç gibi benimsenmiş alışkanlık, kişilerce kutsallaştırılmış davranışlar, biçimler, davranış biçimleri, temalar) bir aydınlanma gizli örgütüdür. Farmasonlukla, Masonluk arasında gerçek bir bağ yoktur. Bir bağ ve sürekliliğin olduğu iddiası, Farmasonların gizlenme, örtünme tekniklerinin başarılı bir ürünüdür. Bu sebeple “Mason” kavramı ile Ortaçağ Katolik işçi loncaları, Farmason kavramı ile de sonradan küreselleşen Anglosakson İskoç kökenli soyluların, sonra da burjuvazinin örgütlendiği, gizemli ritüellere sahip, tüm ülkelerde efsaneler örtüsünün arkasına saklanmış, kamuya açık olamayan ve denetlenemeyenlerini gizli bir örgüt anlaşılmalıdır.» [21][28]
Farmasonik Semboller
Farmasonluk, dünyanın en eski ve en geniş kardeşlik birliklerinden biri. Kimileri onun Tapınak Şövalyeleri’nden, kimileri Kral Süleyman Tapınağı’nın kurucularından, kimileri de Antik Mısır’ın gizemli dinlerinden geldiğine inanıyor. Bazıları ise Hermetik felsefe ve Rönesans mistisizmi kaynaklı kadim ayinleriyle, Ortaçağ taş ustaları (Mason) loncasından geliştiğini düşünüyor. Farmasonluk sıradan insanda zenginlik ve güce ayrıcalıklı bir erişimi olan elit bir zümrenin dünyaya hükmettiği korkusunu uyandırır. Farmasonluğun katı gizliliği de sayısız komplo teorisine ve kınamaya yol açmıştır. Üç ilkeyi, kardeşlik sevgisi, yardımlaşma ve hakikati temel alan farmasonluğun pek çok gizli işaret ve parolaları vardır. İşte Masonik semboller…
Süleyman’ın Tapınağı: Bu en önemli Mason sembolü, hareketin kökenini, yitirileni ve bir Mason’un kişisel gelişim ile neler kazanabileceğine yönelik bir ilhamı temsil eder.
İki sütun Jachin ve Boaz: Süleyman’ın Tapınağı’nın girişine inşa edilen ikiz kolonlarla özdeşleştirilir.
Geometrinin G’si: Farmasonlar için geometri Süleyman Tapınağı’nı inşa eden Hiram Abiff’e Tanrı tarafından verilen özel ve gizli bir bilimdir.
Pergeller: Tüm gelişimin, hakikatin ve gizemin esası olan geometride, ilahi olanı cismi olan içinde yeniden yaratma gücünün bulunduğuna inanılır. Geometri tanrısal dimağın hakiki bir taslağıdır.
Her şeyi gören göz: Bugün bir dolarlık banknotta yer alan 13 basamaklı piramit ve üstündeki ‘her şeyi gören göz‘ gibi Masonik semboller ABD’nin çeşitli imgeleriyle iç içe geçmiştir.[29]
Farmasonluğun Amerika’daki Gelişimi
Amerika’da Farmasonluğun gelişimde yer alan önemli kişi ve olaylara kronolojik sıra ile bakalım:
1761 – James Otis, Mason. Amerikan Bağımsızlık Savaşına yol açan politik görüşlerin sahibi olan kişi. Masonların kazanacağı bağımsızlık savaşını tetikleyen kişi olan Otis, İngilizlerin ticaret ve denizcilik kanunlarını ağır biçimde eleştirmiştir. “Temsilcilik olmadan vergileme tiranlıktır” sözü ile tarihe geçmiştir.
1764 – Samuel Adams, Mason ve Illuminati. Amerika’nın kurucularından biri olan Adams, İngiliz politikalarını ve kolonilerin vergilendirilmesi eleştirmiş, Amerika’nın önde gelen propagandacılarından biri olmuştur. Otis gibi, masonların Amerika adı altında kuracakları bağımsız mason teşkilatının önde gelen isimlerinden olmuştur.
1773 – İlk Mason locaları Amerika’da görülmeye başlandı. 1775’te Amerikan Bağımsızlık Savaşı patlak verinceye kadar 150’ye yakın Mason locası ülkenin dört bir tarafına yayılmıştı.
1773 – Farmasonluk Amerika’da hızla yayılıyordu. Ancak alt seviye masonların bilmediği şey, üst seviyedeki masonların Cizvit Generali ile beraber çalıştıkları ve onların bundan haberleri olmamasıydı. Birçok iyi niyetli ve tek derdi insanlığa hizmet olan mason, iyi olduğunu bildikleri şeyleri yaparak, Cizvit Generali “Black Pope”(Siyah Papa) hizmetkârlarıydılar. 1773 senesinde, Cizvit Generali Black Pope(belki de dünyanın halen en güçlü insanı) Prusya Kralı Fredrick II ile Scottish Rite’ı yazdı(Farmasonluğun genel ayinleri).
1775 – Joseph Warren, Mason. Boston’da Amerikan Vatanseverlik organizasyonlarını yürütmüş olan doktor ve asker. Gelen İngiliz saldırısına karşı Paul Revere ve William Daves adlı vatanseverleri Lexington’a yollayan önde gelen vatanseverlerden. 1776 senesinde Boston’daki Masonların lideri ilan edildi.
1776 – John Hancock, Mason. Hancock Amerikan Bağımsızlık Bildirgesini yazan ve imzalayan ilk kişi.
1776 – Benjamin Franklin, Mason. Amerikan Bağımsızlık Bildirgesine imza atan 56 kişiden biri ve İngilizlerle barış görüşmeleri yapan ünlü mucit. Pennsylvania yüce yönetim meclisinin 6. başkanı, aynı zamanda aynı eyaletin Mason liderliğini yapmış kişi. Amerika’da ilk Mason kitabını basmıştır. Thomas Jefferson ile Satanist bir gruba üye oldukları ve cinsel-okült ayinlere katıldıkları bilinmektedir.
1776 – Adam Weishaupt’un aynı zamanda The Illuminati Faction’u bulduğu sene.
1777 – Baron Von Steuben, Mason. Amerikan Bağımsızlık Ordusunu düzene sokan ve disipline eden Prusyalı general. Yeni kurulan Amerikan devletinin Fransa’ya casusluk amacı ile yolladığı Benjamin Franklin ve Amerika’nın ilk diplomatı Silas Deane tarafından keşfedilen ve George Washington’a sunulan kişi.
1777 – Marquis de Lafayette, Mason ve Illuminati. Hem Amerikan hem de Fransız devriminde yer almış olan Fransız asker ve aristokrat. Amerikan Bağısızlık Savaşında koloniler tarafından General ilan edilerek İngilizlere karşı savaşmıştır.[30]
Amerika’yı Farmasonlar Mı Kurdu?
ABD’nin bidayeti ister istemez merak uyandırmaktadır.Çünkü kıta yenidir, fakat dünya hakimiyeti elindedir. İster istemez ABD tarihi hakkında sorular akla gelmektedir. Bu hususu Jim Harrs’ın kitabından aktaracağız;
«Birçok kaynağa göre, Amerikan Masonları arasında şu isimler de vardı: George Washington, Thomas Jefferson, Alexander Hamilton, James Madison, Ethan Ailen, Henry Knox, Patrick Henry, John Hancock, Paul Revere ve John Marshall. Benjamin Franklin, 1734 yılında Philadelphia Locası’nın büyük üstadı oldu. Bir Masonluk tarihçisi olan Albay La Von P.Linn, Kıta Ordusu’nda 14.000 subay arasından 2.018’inin 218 locayı temsil eden Farmasonlar olduğunu, birçoklarının ise orduyla birlikte hareket halinde olan ‘seyyar localar’ olduğunu tahmin ettiğini açıkladı, İngiliz Farmasonları, devrimden önce eğittikleri Amerikan askerleri arasında üye seçiyorlardı ve böylece bir süre sonra askeri personelin büyük çoğunluğu, kumandanlar ve erler, kendi aralarında Farmasonluk uygulamaları izlemeye başlamış ya da Farmasonluk değerlerini kabul etmişlerdi.»
A New Encyclopedia of Freemasonrfyee (Yeni Farmasonluk ansiklopedisi) göre;
«Amerikan Devriminden önceki gergin dönemde, Mason Locaları’nın gizliliği, kolonicilere gizlice toplanma ve stratejilerini planlama şansı vermişti. Ünlü Boston Çay Partileri tamamen Masonlar içindi ve St. John Locası üyeleri tarafından sürdürülüyordu.»
Bağımsızlık Bildirgesi’ni imzalayan elli altı kişiden sadece birinin Farmason olmadığı biliniyordu. Gelecekleriyle ilgili tartışma şiddetlendiğinde ve birçoğu hayatlarını riske sokacaklarını anlayarak bildirgeyi imzalamak istemediğinde, solgun yüzlü uzun boylu bir yabancı, aniden konuşmaya başladı. Kim olduğunu ya da nereden geldiğini kimse bilmiyordu ama konuşması son derece büyüleyiciydi. Etkileyici sözlerini bir haykırışla noktaladı. “Tanrı Amerika’nın özgür olmasını istedi!” Duygu dolu haykırışlarla insanlar bildirgeyi imzalamaya koştular ve o yabancı dışında herkes imzaladı. Adam ise ortadan kaybolmuştu ve bir daha onu kimse görmedi.
Masonluk yazarı Manly P.Hail, dünya tarihinde bu tür zamanların tekrarlandığını, yabancının ortaya çıkışının birçok kez görüldüğünü açıklamakta ve “Bunlar, bir tesadüf müydü?” diye sormaktadır. Evet, bunlar bir tesadüf mü yoksa Antik Gizemler’in ilahi bilgeliğinin hala dünya üzerindeki varlığının sürdürdüğünün kanıtı mıydı? Çoğu kimse bu manipülasyonun farkına varamamıştır. Stili, bu konuda şunları söylemektedir:
«Bu insanlardan sadece çok azı, sadece Mason liderlerin farkında olduğu planı biliyordu.Çoğu sadece bir diktatörden ayrılmak için savaştıklarını sanıyordu.Bir çoğu için Masonluk, sadece sosyal becerileri geliştiren ve üyeler arasında kardeşlik ruhu aşılayan bir organizasyondu ve bugün bile hala birçokları aynı şeye inanmaktadır.
Amerikan Devrimi’nde Farmasonluk etkilerinin kanıtları, Birleşik Devletler dolarında bile görülebilir;ön tarafta Masonluk üyesi George Washington ve arka tarafta da Mason sembolleri vardır.En tepesindeki taş yerine izleyen göz yerleştirilmiş bir piramit resminin Masonluk sembolü olduğu uzun zamandan beri bilinmektedir.Paraların üzerindeki Latince ifadeler de ilginçtir; ‘Annuit Coeptis (Başlangıcımızı o zenginleştirdi)’ ve ‘Novus Ordo Seclorum (Yeni Dünya Düzeni)
Birleşik Devletler Büyük Mührü’nün tasarımcısı Charles Thompson bir Farmason idi ve Benjamin Franklin’in Amerikan Felsefe Derneği’nin üyesiydi.Yazar Laurence Gardner bu konuda şunları söylemektedir:’Mührün tasarımı tamamen simya gelenekleriyle bağlantılıdır ve antik Mısır tıp biliminden ortaya çıkmıştır.Kartal, zeytin dalı, oklar ve pentagramlar, zıt kutupların okült sembolleridir:Kötülüğe karşı iyilik, erkeğe karşı dişi, savaşa karşı barış, karanlığa karşı ışık gibi.Dolar banknotunda olduğu gibi, mührün diğer tarafında kaybolan Kilise Organizasyonu tarafından bastırılan ve yeraltına itilen eski bilgeliği temsil eden, tepesi aşınmış bir piramit deseni vardır.Bütün bunların üzerinde umut verici ışık huzmeleri ve Fransız Devrimi’nde de sembol olarak kullanılmış olan ‘her şeyi gören göz’ vardır.» [31]
Türkiye’de Masonluk
Masonluğun Türkiye’de ortaya çıkışı 19. yüzyılın ortalarına kadar uzanmaktadır. Türkiye’de masonluk tarihi konusunda yapılan ciddi çalışmalarda genellikle 5 dönemden söz edilmektedir. Bunların birincisi, “1909 yılı öncesi” dönemdir. Bu dönem, Osmanlı İmparatorluğu içerisinde bir takım locaların kurulduğu, ancak özellikle Sultan Abdulhamid’in sistemli çalışmaları dolayısıyla bunların bir türlü toparlanamadıkları dönemi kapsamaktadır. Mason locaları, bu dönemde dışa bağımlıdır ve yönetim mekanizmaları da yabancı localar tarafından belirlenmektedir.
Türk masonluğunun ikinci dönemi, “1909-1935 yılları arası”nı kapsar. 31 Mart (13 Nisan 1909) ayaklanmasının ardından Abdulhamid’in tahttan indirilmesi ile başlayan bu dönemde masonlar siyasi iktidarı ele geçirmiştir. Yurt dışından yönetilen mason locaları, halktan gelen tepkiyi hafifletmek amacıyla göstermelik olarak ilk kez milli bir kimliğe bürünmüşlerdir. Bu dönemin başlarında masonların kontrolündeki İttihat Terakki Cemiyeti ön plana çıkmıştır.
Üçüncü dönem, “1935-1948 yılları arası” dönem olarak bilinir. 1935 yılında Atatürk’ün, kökü dışarıda ve zararlı kuruluşlar olduğunu söyleyerek locaları kapatması üzerine masonluk, Türkiye’de “uyku” dönemine girmiştir. Ancak bu 13 senelik uyku döneminde masonlar, faaliyetlerini Halkevlerinde sürdürmüşlerdir.
Türkiye’de masonların örgütlenmeleri, “1948-1966 yılları arası”nda yeniden canlanır. Ancak masonlar, bu dönemde Fransız ve İskoç ritleri paralelinde ikiye bölünmüşlerdir.
Son dönem olarak da kabul edilen ve “1966 yılı ve sonrası”nı kapsayan dönemde masonlar, bölünüp iki farklı çatı altına girdikten sonra, faaliyetlerini sürdürmeye devam ederler. Günümüzde de hala bu durum geçerlidir.[32]
Atatürk’ü Farmasonlar mı Öldürdü?
İşte 33. dereceden bir masonun itirafı… Yıl 1948, Ağustosun 1’i. Yunan Komünist Halk Cumhuriyeti (ELD)’nin “Laiki foni”, yani “Halkın sesi” isimli gazetesinin 685.inci nüshasında, Bulgar Yahudilerinden 33 dereceli farmason Avram Beneraoysan şunları yazar:
«Mefkûremizi imha edici darbe vuranların akıbeti, feci şartlar altında ölümdür!..”
33. dereceli komünist mason, hangi darbeden bahsetmektedir ve “akıbeti feci şartlar altında ölüm” olan kimdir? Bırakalım onu da kendi söylesin:
«…Mustafa Kemal Atatürk, 10.10.1935 tarihinde Ankara’da Çankaya köşkünde doktor Mim Kemal Öke’ye hitaben, “Mason cemiyetinin faaliyetini inkılaplarıma muarız gördüğüm için kapatılmasını elzem gördüm. Bu dakikadan itibaren bu cemiyeti ölmüş biliniz. Ve bir daha diriltmeğe teşebbüs etmeyiniz.” demişti. O, zannetti ki; bütün muhalif ve muarızlarını tasfiye ve bertaraf ettiği gibi masonları da tasfiyeye tabi tutmaya muvaffak olacaktır. Fakat asla! Türkiye’deki mason cemiyetinin Kemal Atatürk tarafından kapatılarak faaliyetinin durdurulduğunu Moskova’da tarihi bir yerde yoldaşlar arasında yapılan bir toplantıda işittiğim zaman, beynimden okla vurulmuş gibi sersemledim. Heyecandan şaşırmış bir halde, oradakilere şaşkınlık içinde haykırdım: “O sarı lider ortadan suret-i katiyetle kaldırılacaktır!”.»
İşte böyle.. 1948 yılı Ağustos ayının 1’inde Yunan Komünist Halk Cumhuriyeti örgütünün yayın organı “Laiki Foni”nin 685 sayılı nüshasında Ege ve Balkanların kıdemli komünistlerinden 33 derece mason Bulgar Yahudi Avram Benaroyas’ın itirafları… Bu itiraflar, General Cevat Rifat Atilhan tarafından çevrilmiş ve “Atatürk’ün Ölümündeki Sır Perdesi” alt başlığı ile gazeteci Ogün Deli tarafından kaleme alınan “Agoni” isimli derlemeye de alınmıştır.
Evet, Atatürk Türkiye’deki mason derneklerini, “Kökü dışarıda Yahudi uşakları” diyerek kapatıyor ve dünya masonları bunun üzerine Moskova’da gerçekleştirdikleri bir toplantıda, “O sarı lider suret-i katiyetle ortadan kaldırılacaktır!” kararı alıyorlar. Sonrasını zamanın kıdemli komünistlerinden 33 dereceli mason Avram Benaroyas”ın kaleminden okumaya devam edelim:
«…Atatürk”ün âni bir dönüşle mason cemiyetini kapatması bizi pek derin bir düşünceye sevk etmişti. İlk anlarda Kemal Atatürk’ü silahla ortadan kaldırmayı düşündük. Çünkü o, felsefemizin Türkiye’de yerleşme imkânlarını ortadan kaldırmıştı. Bu sebeple kendisinin de ortadan kaldırılması son derece elzemdi.»
Localarını kapattığı için Atatürk‘ü “ortadan kaldırma” kararı alan mason-komünist ittifakı, silahla öldürme riskini başarı şansı ’larda olduğu için tercih etmez. O zaman şu kararı alırlar:
«Onun ölümü, esrarengiz olacaktır!»
Balkanların kıdemli komünisti, 33 derece mason Avram Benaroysan”ın 1948’de kaleme aldığı itiraflarında Atatürk”ü esrarengiz ölüme götüren yol haritası şöyle anlatılıyor:
«Mason cemiyeti Atatürk tarafından kapatıldıktan sonra; mason biraderler, cemiyet sanki kapatılmamış ve Atatürk’le aralarında hiçbir ihtilaf yokmuş gibi vaziyet aldılar. İmkân buldukça onun her hareketini alkışladılar ve zamanla onun etrafında bir çember vücuda getirdiler ki; Sarı lider kendiliğinden bu çemberin içine girip hayatını bize teslim etti. Doktorlarımız, Atatürk’ün ölümünün ani oluşunu tehlikeli gördüklerinden; 1937 ortalarında, ismini açıklayamayacağım bir doktor, bazı şöhretlere dayanarak Atatürk’e ilk darbeyi sinir organlarını zaafa düşürmek suretiyle indirdi.» [33]
Farmasonların ve İslam Aleyhindeki Faaliyetleri
Masonlar, İslâmiyet’i mason localarının direktiflerine uygun olarak anlatan din kitapları, Kurân-ı Kerîm tefsirleri, ilmihaller yazdırdıkları gibi, bu kimselere, “büyük İslâm âlimi, müctehid, müceddid” gibi isimleri yakıştırarak Müslümanları gerçek İslâmiyet’ten uzaklaştırmaya çalışmışlardır. Cemaleddin Efgani, Muhammed Abduh, Reşit Rıza gibi kimseler, bunun önemli misalini teşkil ederler. “Les Franco-Maçons” kitabında bunlar övülerek, 127. sayfasında, “Mısır’da kurulan mason localarının başına Cemaleddin Efgani ve ondan sonra Muhammed Abduh getirildi. Bunlar Müslümanlar arasında masonluğun yayılmasına çok yardım ettiler.” denilmektedir. Bu üç masonla çömezleri, mezhepleri yıkmak için çok önemli faaliyetler göstermişlerdir.[1]
Kaynaklar
[1] www.dinimizislam.com/detay.asp?Aid=4532[2] Gündoğdu Gencer, “Kolaycı Önyargılar – Masonluk”, www.ayorum.com/haber_oku.asp?haber=1792
[3] Hasan Yazıcı, “Masonluk, Hümanizm ve Türkiye”, Alper Kitabevi, İstanbul: Eylül 1996, Arka kapak yazısı.
[4] Musa Hiram, www.angelfire.com/de3/dumrul/mas4hd.html
[5] Musa Hiram, www.angelfire.com/de3/dumrul/mas1na.html
[6] www.masonlar.org/masonlar_forum/index.php?topic=115.0
[7] www.frmtr.com/din-kulturu-ve-ahlak-bilgisi/884762-farmasonluk.html
[8] www.maviekspres.com/index.php?topic=425.35
[9] Kemankeş Sırrı: Ok atmayı öğrenmek, mâruf tâbiri ile kemankeş olmak isteyene kabza alırken üstadı tarafından kendisine tevdî olunan sır. Bu sır üstat tarafından tâlibin kulağına söylenirdi. Ne olduğu açıklanmadığı için “Sır” denilen bu vasiyetin neden ibaret olduğu bazıları tarafından araştırılmış ve Kurân’da okçulukla ilgili iki âyet olduğu tahmin edilmiştir. (Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü).
[10] www.masonlar.org/masonlar_forum/index.php?topic=37.0;wap2
[11] www.kitapturk.com/books/Kitap/30402/Aydinlik_Dunyanin_Karanlik_Gucleri_Masonluk.htm
[12] www.forumturkiye.com/arsiv/index.php/t-106167.html
[13] Cevat Rıfat Atilhan, “Masonluğun İç Yüzü”, 1950.
[14] www.millicozum.com/mc/EYLuL-2009/kapitalizm-ve-komunizm-siyonizmin-iki-kolu-masonluk-ise-karakoludur.html
[15] Musa Hiram, www.angelfire.com/de3/dumrul/mas6dh.html
[16] www.eyimkoyu.com/forum/showthread.php?p=481
[17] www.supermeydan.net/forum/forum112/thread21497.html
[18] Naki Cevad Akkerman, “Politika ve Masonluk”, Mimar Sinan Dergisi, Eylül 1968, Sayı 7, s. 66-67.
[19] www.masonluk.net/global_masonluk_07.html
[20] Mithat Gürata “Unutulan Adetlerimiz ve Loncalarımız”, Ankara 1975.
[21] Tuncar Tuğcu, “Masonların Saklı Tarihi”, Gökçe Kitabevi, Yayın no:34, Nisan 2005, ISBN: 9758601342.
[22] www.masonlar.org/masonlar_forum/archive.php?topic=4909.0
[23] www.masonlar.org/masonlar_forum/archive.php?topic=7209.0
[24] Necip Fazıl Kısakürek, “MÜSLÜMAN TÜRK’ÜN OCAĞINI BATIRAN İTTİHAD VE TERAKKİ’NİN NASIL BİR BİR YAHUDİ KUKLASI OLDUĞUNU GAVURDAN GAVURA BİLDİREN GİZLİ RAPOR”, groups.yahoo.com/group/turna/message/1815
[25] newsgroups.derkeiler.com/pdf/Archive/Soc/soc.culture.kurdish/2009-04/msg00001.pdf
[26] Abdullah Muradoğlu, Yeni Şafak Gazetesi, Aralık 2009
[27] www.arastiralim.com/tag/masonluk/page/2
[28] blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=186675
[29] Mine Akverdi, “Masonik şifrelerin sırrı ne?”, Akşam Gazetesi, www.medyafaresi.com/haber/29896/yasam-kayip-semboller-bulundu-masonik-sifrelerin-sirri-ne.html
[30] Müfit Yılmaz Gökmen, “Farmasonluğun Gelişimi”, www.internetajans.com/default.asp?t=wa&wid=27&aid=1812
[31] turksiyer.com/masonlarin-sakli-tarihi/46-masonlar-ve-tuerkiye/1722-abd-masonlar-tarafndan-m-kuruldu.html
[32] www.masonluk.net/tapinak_s_05.html
[33] www.masonlar.org/masonlar_forum/archive.php?topic=6814.15