The Economist’in Donmuş Avrupa ve Türkiye kapağı incelemesi

The Economist dergisi kapaklarıyla ve bu kapaklarında verdiği mesajlarla çok konuşulan küreselcilerin yayın organlarından sadece birisi. En son vermiş olduğu mesaj ise Rusya ve Ukrayna savaşı sebebiyle Avrupa’nın enerji sıkıntısı sebebiyle yaşayacağı gaz sorununa ve bunun doğuracağı sonuçlara değiniyor. Ve kapakta Avrupa kıtası haritasının altında Dünya Avrupa’yı nasıl geride bırakıyor? vurgusu da yapılıyor. Bunlara kısaca değinelim, bakalım Economist neler demiş.

Acımasız bir ekonomik sıkışıklık, 2023 ve sonrasında Avrupa’nın dayanıklılığını test edecek. Küresel enerji sisteminin yeniden şekillendirilmesinin, Amerikan ekonomik popülizminin ve jeopolitik çatlakların Avrupa Birliği’nin ve İngiltere de dahil olmak üzere üye olmayanların uzun vadeli rekabet gücünü tehdit ettiğine dair artan bir korku var. Risk altında olan sadece kıtanın refahı değil, transatlantik ittifakın sağlığı da tehlikede.(1)

Frozen Out adlı yazıda yukarıdaki ifadeler geçmekte ve Avrupa’nın ABD ile ittifakının tehlikeye girebileceğine dair vurgulama bulunmakta. Ancak ABD, zaten NATO’yu genişletme niyetini çoktan ortaya attı. Hatta İngiltere’nin kısa sürede istifa eden Başbakanları arasında olan Liz Truss’da küresel NATO görüşünü dile getirmişti. Ve Hindistan’a özel ilgi gösteren ABD, bu ittifaka onları da katmak istiyor. Ancak bunu yapma niyetindeyken bir yandan da Avrupa ve Avrasya bölgesindeki bazı müttefiklerinde NATO’ya karşı mesafe ve farklı eksenlere kayma isteği de gözlemlenmekte.

Son haftalarda Avrupa’dan gelen iyi haberlere aldanmayın. Enerji fiyatları yazdan beri düşüyor ve iyi hava koşulları, gaz deposunun neredeyse dolu olduğu anlamına geliyor. Ancak enerji krizi hala tehlike arz ediyor. Gaz fiyatları, uzun dönem ortalamasından altı kat daha yüksek.(1)

Yazının devamında enerji fiyatlarının uzun dönem ortalamaya göre hâlâ 6 kat daha yüksek olduğu da hatırlatılan bir başka tehlikeli istatistik. Bunun üzerine bir de enflasyon ve Euro’nun değer kaybını da eklerseniz, etkisi daha da derinden hissedileceği aşikâr.

The economist donmuş Türkiye - frozen out
The economist donmuş Türkiye – frozen out

Vladimir Putin’in enerji silahı Ukrayna’nın ötesine geçecek. Modellememiz, normal bir kış mevsiminde, gerçek enerji fiyatlarındaki %10’luk bir artışın, ölümlerde %0,6’lık bir artışla ilişkili olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla bu yılki enerji krizi, Avrupa genelinde 100.000’den fazla yaşlı insanın ölümüne neden olabilir. Eğer öyleyse, Bay Putin’in enerji silahı Ukrayna dışında topçularının, füzelerinin ve insansız hava araçlarının doğrudan Ukrayna’da aldığından daha fazla can alabilir. Ukrayna’nın Rusya’ya direnişinin Avrupa’nın da savaşı olmasının bir nedeni de budur. 

The Economist donmuş Türkiye kapağını yorumlayalım..

Evet Economist’in Frozen Out yazısının içeriğinde aynen bu yazıyor. Yani Putin enerjiyi kesmesi yüzünden 100 bine yakın yaşlının soğuktan ölme tehlikesi olduğu ve savaşın haricinde Putin’in başka ölümlere de sebep olacağına vurgu yapılıyor. Hatırlarsanız 25 Şubat 2022’de savaş yeni başladığında aşağıdaki gibi bir çıkarım yapmıştım.

Küreselcilerin yayın organı The Economist, açıkça Rusya’yı Avrupa ve ABD halkları için hedefe oturtuyor. Ancak Avrupa ve ABD’de birçok insan neyin döndüğünü bildiği için Ukrayna’ya destek vererek kendilerinin zora girmesini istemiyorlar. Ve bununla ilgili protestolar da had safhada. Ancak hükümetler, bir yere bağlı olduğu için halka rağmen desteğe devam ediyorlar. Ayrıca Rusya ile sınırı olan Polonya, Finlandiya gibi ülkelerin yanısıra Rusya’nın hedefinde tüm Avrupa olduğunu bilen Avrupalılar, Rusya’nın yayılmacı ve agresif hamlelerinden rahatsız olduğu için ister istemez, Ukrayna’ya destek konusunda mecbur kalıyorlar.

Ancak yukarıdaki gibi sebepler gerçekleşir yani ölümler artarsa, işte o zaman Avrupa ve dünya genelinde de Rusya’ya karşı bir antipati oluşacağı da ayrı bir argüman. Ve bu argüman Rusya’yı ileride zora sokabilir.

Savaş aynı zamanda finansal kırılganlıklar da yaratıyor. Enerji enflasyonu Avrupa ekonomisinin geri kalanına yayılıyor ve Avrupa Merkez Bankası için akut bir ikilem yaratıyor. Fiyatları kontrol etmek için faiz oranlarını yükseltmesi gerekiyor. Ancak çok ileri giderse, özellikle borçlu İtalya’yı değil, Euro bölgesinin daha zayıf üyelerini istikrarsızlaştırabilir. 

Burada ise Euro bölgesinin ekonomi açısından zayıf ve kırılgan ülkelerinin iflasına bile vurgu yapılıyor. Yani aşağıdaki ülkeler arasında birçoğu tehlikede demektir. 

Euro bölgesi
Euro bölgesi

Enerji krizi şiddetlenirken bile, savaş Avrupa’nın iş modelinde bir kırılganlığı ortaya çıkardı. Avrupa’nın pek çok sanayi firması, özellikle de Alman firmaları, Rusya’dan gelen bol miktarda enerji girdisine bel bağladı. Pek çok şirket, nihai pazar olarak başka bir otokrasiye, Çin’e daha fazla bağımlı hale geldi. Rusya ile ilişkilerin kopması ihtimali, yapısal olarak daha yüksek maliyetler ve Batı ile Çin’in ayrılması, birçok yönetim kurulu odasında bir hesaplaşma anlamına geldi. 

Yukarıdaki ifadelerde enerji krizi sebebiyle, Avrupa’nın Çin’e bağımlı hale geldiğini söylemekte. Ancak Çin ve Rusya BRICS üyesidir. 

BRICS hakkında bilgi almak için; 

https://www.instagram.com/p/CiN6hbEqLRF/?utm_source=ig_web_copy_link

Yani tamamen olmasa da uzun vadeli olmasa da ekonomik müttefiklerdir. Burada bir mengeneyi düşünebilirsiniz. Bir yandan ABD, bir yandan da Çin ve Rusya, Avrupa ülkelerini kıskaca almış durumda. Avrupalı hükümetler, enerji için Rusya ve Çin’e yanaşsalar, NATO ittifakı çatırdayacak ve Avrupa ülkeleri ile ABD arasında sert rüzgarlar esecek. Hükümetler NATO çıkarını gözeterek ülke menfaatini gözardı ederek ABD ile aynı doğrultuda devam etse, bu sefer de enerji ve sanayi alanında büyük sıkıntılar baş gösterecek. Ayrıca sermaye sahibi bazı firmalar zaten ABD’ye Avrupa’dan daha çok yatırım yapıyorlar.

Zaten, şirketler sübvansiyonlara tepki gösteriyor. Ödüllü bir İsveç pil girişimi olan Northvolt, Amerika’daki üretimi genişletmek istediğini söyledi. İspanyol bir enerji şirketi olan Iberdrola, Amerika’da Avrupa Birliği’ndekinden iki kat daha fazla yatırım yapıyor. Birçok patron, pahalı enerji ve Amerikan sübvansiyonlarının birleşiminin Avrupa’yı kitlesel sanayisizleşme riski altında bıraktığı konusunda uyarıyor. Alman kimya devi basf, kısa süre önce Avrupa operasyonlarını “kalıcı” olarak küçültme planlarını açıkladı. Avrupa’nın Amerika’dan daha hızlı yaşlanması da yardımcı olmuyor. 

Hemen yukarıda yine aynı yazıdan alıntılanan bilgilere göre ABD, Avrupa’ya sübvansiyon yani yardım göndererek bir nevi kendine bağımlı hale getiriyor. Sen üretme biz sana yardım ederiz. Ancak sen de NATO çıkarlarına sadık kal, Rusya ve Çin’e yanaşma diye de ikaz ediyor. Ancak bunu derken ABD, Avrupa’nın enerji sıkıntısını çözmüyor.

Dünyanın en değerli 100 firmasından sadece 14’ü Avrupalı. Politikacılar, kural kitabını bir kenara atmaya ve artan bir kurumsal hediye silahlanma yarışında kendilerine ait sübvansiyonlarla yanıt vermeye cazip gelecekler. Almanya Ekonomi Bakanı, Amerika’yı “yatırımları artırmakla” suçladı. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, “Avrupa’yı uyandırma” çağrısında bulundu.

Dolayısıyla sübvansiyon tartışması Amerika ve Avrupa arasındaki gerilimi de besliyor. Amerika’nın Ukrayna’ya mali ve askeri desteği Avrupa’nınkinden çok daha fazla ve Çin’den gelen meydan okumayı karşılamak için Asya’ya dönerken Amerika, AB’nin kendi güvenliği için ödeme yapmamasına içerliyor. NATO üyelerinin çoğu, GSYİH’nın %2’sini savunmaya harcama hedefine ulaşamadı. AB, Rus saldırganlığı konusunda şaşırtıcı derecede saftı. Her ne kadar savaş, Trump yıllarının kırılmalarından sonra Amerika ve Avrupa’nın birleşmesine neden olsa da, tehlike, uzun bir çatışma ve ekonomik gerilimlerin onları yavaş yavaş yeniden birbirinden ayırmasıdır. Putin ve Çin Devlet Başkanı Xi Jinping buna bayılırdı. 

Avrupa iki taraf arasında kalmış birisi gibi bir yandan Rusya ve Çin çekiştiriyor. Diğer yandan da ABD çekiştiriyor. Ancak bu aslında 2. Soğuk Savaş dönemidir. Yazı özetle bunları anlatmakta. Ancak biz de daha net ifadelerle olası tehlikeleri gözler önüne serelim.

Gözümüzün önünde dünya düzeninin yeniden inşasına tanık oluyoruz. 2. Dünya Savaşı’ndan beri yaşadığımız en dramatik ve öngörülemeyen tedarik zinciri sorununu yaşamak üzereyiz. Rusya-Ukrayna çatışmasının uluslararası sonuçları yayılmaya devam ederse, jeopolitik ittifakların, enerji ve gıda akışlarının, para sistemlerinin ve ticaret yollarının ayrılabileceği bir küresel ekonomi gerçeği ile karşı karşıya kalacağız.

Soğuk Savaş sırasında dünya tek kutuplu olmaktan çok uzaktı. İki dünya vardı Doğu ve Batı. Biz konuşurken bu dünya yeniden oluşturuluyor ve onunla birlikte Batılı şirketler, kaynak sağlamayı Doğu’dan daha çok Batılı ve tarafsız devletlere kaydırmaya başlayacak. Kuzey Amerika ekonomik entegrasyonu yeni bir öncelik haline gelecek. Avrasya kıtasındaki kara taşımacılığı daha karmaşık ve muhtemelen tartışmalı hale gelecektir.

Ekonomik entegrasyon dediğimizde ise bu iş o kadar basit olmuyor. Zira Serbest ticaret bölgesi, ortak pazar, gümrük birliği, iktisadi ve siyasi birliklerin temelini atar bu entegrasyonlar. Hatırlarsanız Avrupa Birliği bile Avrupa Ekonomik Topluluğu olarak oluştu ilk etapta.

Tüm tedarik zincirleri, yeni kaynaklar ve ortaklarla birlikte yeniden yazılacak. Hepsi kurumsal ve ulusal güvenliğin yararına olacak. Bu, büyük oynaklık ve öngörülemez bir ortam oluşturacaktır. Şirketler, muhtemelen prim ödeyerek tutarlı ve güvenilir tedarik sağlayabilecek satıcılara öncelik verecektir. Sonuçta, bu maliyetler tüketicilere, yani bizlere daha yüksek fiyatlar şeklinde aktarılacaktır.

Fiyatlar, tüketiciler için önemli bir husus haline gelirken, tutarlı ve tahmin edilebilir bir dizi seçenek sunan markalar, fiyatlandırma gücünün tadını çıkaracak. Yani tedarik zincirini sağlama alan, alternatifi olmayan markalar, fiyatları istediği gibi belirleyebilecektir. Geleceğin pazar kazananları, tedarik zinciri altyapısına yatırım yapan şirketler olacak.

Geleceğin mesleklerinden birisi ise tedarik zinciri analisti olacak. Tedarik zinciri analisti, yeni bir dünya düzenindeki aksaklıkları ve riskleri yorumlama, analiz etme ve tahmin etme yeteneği nedeniyle şirketlerde bir önemli bir pozisyon ve danışmanlık olacak.

Aynı analistler, kendilerini büyük ölçüde ulusal güvenlik, istihbarat ve savunma örgütleri tarafından işe alındıklarını da görecekler. Çünkü gelecekte çatışmalar, malzemeleri ve üretimi kontrol etme arzusundan kaynaklanacak. Ukrayna krizi, belki de 2. Soğuk Savaş’ın uzun bir jeopolitik, ekonomik ve askeri çatışma tarihinin başlangıcı. Rusya ve Çin gibi devlet aktörleri, küresel entegrasyon yerine bölgesel hegemonyayı seçiyor.

Dünya Ticaret Örgütü liderliğindeki küreselleşme on yıllar aldı, ancak 2000’de Çin’in gelişimiyle, küresel ayrışma hızlandı. Bu da bölgesel sosyo ekonomik entegrasyonu doğurdu. Ancak bu da on yıllar alacak ve değişimin hızı, garip oynaklıklar gösterek. Buğday fiyatları yükselmeye devam eder ve savaş ne kadar uzun sürerse, fiyat artışı, o zaman büyüyen bir ateş olacak. Arap Baharı’nın Orta Doğu’da ve Afrika’nın bazı bölgelerinde yeniden yaşanmasının risklerine işaret edecektir. Şimdi kaos mu yaşıyoruz sanıyorsunuz? Oraya yeni savaşlar/iç savaşlar ekleyin.

Ayrıca bu donmuş kapak başka şeylere de gebe. Nedir onlar? Banka hesaplarının işlemez hale gelme tehlikesi ve yine Grand solar minimum’a yapılan vurgudur.

Güneş’in modern Grand Solar Minimum’a (2020-2053) girdiğini, bu da güneş manyetik alanında önemli bir azalmaya ve karasal sıcaklıkta gözle görülür azalmaya işarettir. Peki neden sadece Avrupa gösteriliyor? Birincisi Avrupa beyaz ve seçişmişlerin kıtası, ikincisi ise Avrupa kıta olarak en yaşlı ve bu Grand Solar Minimum’dan en fazla etkilenecek kıtadır.

Solar minimum nedir?

Güneşte 11 yılda bir meydana gelen dönemsel bir aktivite azalmasıdır. Güneş solar minimum dönemine girdiğinde güneş lekeleri ve güneş patlamaları gibi güneş aktiviteleri minimuma iniyor. Normalde çok aktif olan güneş yüzeyi neredeyse tamamen duruluyor. Bu durum dünyamız için olumlu bir şeymiş gibi gözükse de öyle olmuyor. Çünkü bu durulma, aslında fırtına öncesi sessizlik gibidir. Güneşin solar minimumdan çıkışı genellikle büyük güneş patlamaları ve manyetik fırtınaları da beraberinde getiriyor. Bu durum dünyamızda iletişim ve enerji sistemleri için tehlike oluşturuyor. Ayrıca bu dönemde dünyamızın atmosferi de soğuyor ve kışlar daha sert geçebiliyor.

Ancak bu sefer dillendirilen ise Solar değil Grand Solar Minimum yani daha büyük daha kapsamlı ve genel bir aktivite azalmasıdır. Northumbria üniversitesi’nden Prof. Valentina Zharkova 2020’den itibaren güneş aktivitelerinde belirgin biz azalma olacağını ve etkisinin 2055’e kadar süreceğini belirtmiş. Bundan önceki büyük minimum aktivite 1645-1715 arasında yaşanmış ve neticesinde büyük kıtlıklar yaşanmıştır. Ayrıca hava sıcaklığı ortalamaların altında seyretmiştir.


Güneş lekeleri normalde 11 yıllık periyotlarda artıp azalmaktadır. Ancak büyük artış ve azalışların meydana gelmesi bir kaç yüzyıllık döngülere rast gelmektedir. Yine Zharkova’ya göre; 2055’ten sonra dünya, bir daha ısınma evresine gidecek ve 2370-2415 tarihleri arasında yaşanacak yeni büyük minimum’a kadar devam edecek.(2)

Ancak şu hatırlatmayı da yapalım bu normal dünya döngüsüdür. Allah kimi zaman bolluk, kimi zaman da kıtlık verir. Bu sebeplere bağlıdır. İnsanların haktan sapması, zulümlerin artması gibi sebeplerle birlikte zamanının da gelmesiyle böyle şeyler yaşanır ve yaşanmıştır.

Ayrıca dünyadaki bu değişimlerde doğalın yanında yapay müdahaleler de var. Onu da sitemizde ara ara yazıyoruz.

Her şeyi yazdın, Türkiye’ye değinmedin diyen arkadaşlar, verdiğimiz yazı bağlantılarını özellikle BRICS ile ilgili yazıyı okursa, Türkiye’ye fazlasıyla değindiğimizi göreceklerdir.

Kaynaklar

1-) https://www.economist.com/leaders/2022/11/24/europe-faces-an-enduring-crisis-of-energy-and-geopolitics

2-) https://electroverse.net/professor-valentina-zharkovas-expanded-analysis-still-confirms-super-grand-solar-minimum-2020-2055/

Visited 76 times, 1 visit(s) today

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir