CESSÂSE OLAYI VE MAN ADASI

İSLAM DECCAL’İ (SÜFYAN) HADİSİ VE FARKLI BİR DEĞERLENDİRMESİ

(CESSÂSE OLAYI VE MAN ADASI)

Deccal’in ve bir İslam Ülkesindeki Temsilcisi Olarak Çıkacak Din İstismarcısı Süfyan Hadisinin Doğru Anlaşılması:

Hanım sahabilerden Fatıma binti Kays (Radiyallahu Anha) şöyle anlatmıştır; Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Allah’a yemin olsun ki, Ben sizi bir sevinç yahut bir korku yüzünden toplamadım! (Sizi, ancak şu olaydan dolayı topladım.) Temim ed-Darî,Hristiyan biri idi, Bana geldi, biat edip Müslüman oldu. Benim size Deccal hakkında anlattıklarıma uygun bir olay anlattı. Temim ed-Darî şöyle anlattı:

−Temim, Lahım ve Cuzam kabilelerinden otuz kişiyle beraber deniz yolculuğuna çıkmışlardı. Dalgalar bir ay boyunca onlarla oynadı. Sonra (batı tarafında ve) güneş batımına yakın bir zamanda denizde bir adaya gemiyi yanaştırdılar. Sandallara binip adaya çıktılar. Müteakiben çok kıllı, hatta kıllarının çokluğundan önü neresi, arkası neresi belli olmayan bir yaratığa rastladılar. Ona:

−Vay sana! Sen de kimsin? diye sordular. O:

−Ben Cessâse’yim, dedi. Onlar:

−Cessâse nedir? diye sordular. O yaratık:

−Ey kavim! Şu manastırdaki adama gidin! O sizin haberinizi şevkle beklemektedir, dedi.

Temim diyor ki:

−Bize o adamı söyleyince, onun şeytan olmasından korktuk! Hızlıca ona gittik, manastıra girince bir de baktık ki; cüsse bakımından uzun ve büyük bir insan, elleri birleştirilmiş vaziyette boynuna sıkıca bağlı, diz kapağı ile topukları arasında demirler vardı. Ona:

−Vay sana! Sen de kimsin? diye sorduk. O:

−Siz benim haberimi aldınız. Söyleyin siz kimsiniz? dedi. Onlar:

−Biz Araplarız, deniz yolculuğuna çıkmıştık. Denizin dalgalı olduğu zamana denk gelmişiz ve rüzgâra kapılmışız. Dalgalar bir ay boyunca bizimle oynadı. Sonra sürükleyip senin adana gemiyi yanaştırdık. Sandallara binip adaya çıktığımızda çok kıllı hatta kıllardan önü neresi, arkası neresi belli olmayan bir yaratıkla karşılaştık. O yaratık da bize:

−Manastırdaki şu adama gidin! O sizin haberlerinizi şevkle beklemektedir, dedi. Hızlıca sana geldik. O yaratıktan korktuk, onun dişi bir şeytan olmadığından emin olamadık, dedik. Manastırdaki demirlerle bağlı adam:

−Beysan hurmalıklarından haber verin, hâlâ meyve veriyor mu? dedi. Biz:

−Evet, dedik. O:

−Meyvelerinin kesilmesi yakındır, dedi. Sonra:

−Taberiye Gölünden haber verin, hâlâ gölde su var mı? dedi. Biz:

−Evet, suyu çoktur, dedik. O:

−Suyun gitmesi yaklaşmıştır, dedi. Sonra:

−Zugar Pınarından haber verin, insanlar o pınarın suyuyla hâlâ ziraat yapıyorlar mı? diye sordu. Biz:

−Evet, suyu çoktur, insanlar onunla ziraat yapıyorlar, dedik. O:

−Ümmilerin Nebisinden haber verin, ne yaptı? diye sordu. Biz:

−Mekke’den çıktı, Yesrib’e (Medine’ye) yerleşti, dedik. O:

−Araplar Onunla savaştı mı? diye sordu. Biz:

−Evet, dedik. O:

–Onlara ne oldu? diye sordu. Biz:

−Ona karşı gelen Araplara Onun üstün geldiğini ve Ona itaat ettiklerini haber verdik. O:

−Öyle mi oldu? dedi. Biz:

−Evet, dedik. O:

−Ona itaat etmeleri onlar için hayırlı olur. Şimdi ben size kendimden haber vereyim:

−Ben Deccal’im, bana çıkmam için izin verilmesi yakındır! Çıkarım ve yeryüzünde dolaşırım. Kırk gecede girmediğim hiçbir belde bırakmam. Ancak Mekke ve Taybe (Medine) hariç! O iki belde bana haramdır! Her ne zaman onlardan birine girmek istesem, yalın kılıç bir melek beni karşılar ve oraya girmemi engeller! Oraların her geçidinde koruyucu melekler vardır, dedi.”

Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bastonunu minbere vurarak şöyle buyurdu:

−“Taybe budur, Taybe budur, Taybe budur. Yani Medine’dir. Dikkat! Ben size bunu haber verdim mi?”

İnsanlar:

−Evet, dediler. Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

−“Temim’in anlattıkları, Benim size Deccal ve sıfatı hakkında anlattıklarıma uygun olması Benim hoşuma gitti. Dikkat! Deccal, Şam denizindedir, yahut Yemen denizindedir. Hayır, bilakis o doğu tarafındadır, doğu tarafındadır, doğu tarafındadır.”

Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), eliyle doğu tarafına işaret etti. Fatıma binti Kays (Radiyallahu Anha) şöyle dedi:

İşte ben bu hadisi Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den ezberledim. (Müslim 2942/119, Ebu Davud 4326, İbni Mace 4074)[1]

Bir Adada Yaşayan Deccal ve Süfyan Anlatısı Müteşabih Konulardır!

Hristiyanların ileri gelenlerinden biri iken, Şam’dan bir heyetle Medine’ye gelip Müslüman olan Temîm ed-Darî, yolculuk sırasında arkadaşlarıyla birlikte uğradıkları ıssız bir adada, adının “Cessâse” olduğunu söyleyen bir hayvanın delâletiyle Deccal ile görüştüklerini, elleri ve ayakları zincirle bağlı bulunan Deccal’in zamanı gelince ortaya çıkacağını kendilerine söylediğini Hz. Peygamber (SAV)’e anlatmış, o da Deccal hakkında duyduklarının daha önce ashaba söyledikleriyle benzerlik göstermiş olmasından dolayı memnuniyetini ifade etmiştir. (Müslim, Fiten, 119-121; Ebû Dâvûd, Melâhim, 15)

a) Bu hadis rivayetinde -özet olarak- bir sahabenin başından geçen bir olay nakledilmektedir. Cessâse adında bir canlının görüldüğü ve bu canlının rehberliğiyle gördükleri acayip bir varlığın deccal olduğunu söylediği ifade edilmektedir.

b) Hz. Peygamber (SAV) bunu anlatırken, bunu anlatmasının gerekçesi olarak kendisinin daha önce sahabelerine anlattığı “Deccal’in Mekke ve Medine’ye giremeyeceğine” dair bilgiyle örtüşmesini göstermiştir.

Demek ki Efendimiz (SAV), bu söylenenlere itibar etmiştir.

c) Hz. Peygamberin (SAV) son sözlerine dikkat etmek gerekir:

“Dikkat edin, o / deccal (ve adası) Şam denizindedir (Akdeniz’de ve nihayetindedir) veya Yemen denizindedir. Hayır! O(nun çıkacağı yer) Şark tarafındadır! (Batının doğusu sayılan ülkededir.)” (Müslim, Fiten, 119, 121)

Bu ifadelerinden anlaşılıyor ki, Hz. Peygamber (SAV) Deccal’in şark/doğu tarafında sayılan bir ülkede çıkacağına özellikle vurgu yapmıştır. Rivayetin bu ifadesi, Deccal ve İslam Süfyan’ı ile ilgili diğer bazı hadis rivayetleriyle örtüşmektedir.

d) Ve zaten Şark’tan maksat, İran’ın Horasan tarafı olduğu başka rivayetlerde açıklanmıştır. Bununla beraber, Şam bölgesiyle ve Türkiye gibi yakın çevresiyle de bir ilişkisi ifade edilmektedir.

e) Bediüzzaman Hazretleri, Deccal ve Mehdi ile ilgili rivayetlerde bunların Bağdat, Şam gibi yerlerden çıkacağına dair ifadeler, ravilerin kendi yorumları olduğunu söylemektedir. Çünkü, genel kural bu şahısların İslam’ın hilafet merkezinde veya oraya yakın bölgelerde çıkacağına dair kabul gören bilgiyi esas alan bazı raviler, o günkü hilafet merkezlerini nazara alarak Şam, Bağdat demişlerdir.

f) Deccal, Mehdi ve İslam ifsatçısı Süfyan gibi ahir zaman olayları ile ilgili rivayetler müteşabihtir. Manaları kapalıdır ve işaret yollu ifadelerdir; bu sebeple bir rivayetin zahirine bakarak bir hüküm vermek doğru değildir.

g) Bize göre bu gibi hadislerin yorumunu en güzel yapan, çağımızı iyi bilen âlim şahsiyetlerdir.

Cessâse Hadisinin Yorumlanması!

Kıyamet alâmetleri konusunda “Cessâse hadisi” Buhârî ve Müslim’de yer almaktadır. İslam ile şereflenmeden önce Filistinli ve Hristiyan olan Temim ed-Darî başlarından geçen bir deniz yolculuğunu anlatır. Bindikleri geminin denizde fındık kabuğu gibi sallanıvermesi ve batma tehlikesi altında Akdeniz’de batıya doğru haftalarca sürüklenmeleri üzerine filikalarla bir adaya çıkılmıştır. Orada kıllı ve hayvana benzeyen bir yaratığa rastlanır. Bu yaratık kendini Cessâse olarak tanıtır ve Deccal’e, Süfyan’a yaverlik yapmaktadır. Deccal ve İslam Süfyan’ı da ortaya çıkacağı vakti kollamaktadır. Cessâse, Deccal’in kılavuzu ve gözcüsü konumundadır. Cessâse kıllı bir hayvana benzerken huruç vaktini bekleyen Deccal ve Süfyan ise âdeta şeytanlaşmış ve İslam’ı yozlaştırmış hain bir insanı andırmaktadır. İştiyakla, gelen yolcuları ve onlar üzerinden dünyanın halini öğrenmek çabasındadır. Sahabeden Temim ed-Darî karşılaştıkları bu garip olayı Peygamberimiz’e (SAV) de anlatır. Peygamberimiz de anlatılanların Deccal’le alâkalı olarak bildikleriyle örtüşmesi üzerine bunları sahabelerle paylaşır. Efendimiz iki bilginin birbiriyle uyuştuğunu vurgulamıştır. Bir tellal Medinelileri mescide çağırır. Sahabeler gelir ve Peygamberimiz (SAV) onlara: ‘Sizi ne tergib veya terhib için -yani korkutmak veya şevke getirmek için- toplamadım. Muradım, sizlere Temim ed-Darî’nin kıssasını aktarmaktır’ buyurmuşlardır. Temim ed-Darî’den duyduklarını aktarır. Akdeniz’de haftalarca batıya doğru sürüklenen gemidekilerin 30 kişi kadar oldukları anlatılır. İplere bağlanmış bir halde bulunan Deccal veya Süfyan gemiden inenlere bazı haberler sorar. Böylece dünyanın geldiği noktayı anlamaya çalışır. Şabi’nin Fatıma Binti Kays (Radiyallâhu Anha)’dan nakline göre olayın nasıl geliştiği zaten Temim ed-Darî hadisinde aktarılmıştır.[2]

Man Adası ve Gizemli Tarafları!

Man Adası, ilk defa sekizinci yüzyılda Viking yerleşkesi olarak kullanılmaya başlandı. 1079 yılında Godred Crovan tarafından “Mann ve Adalar” adı altında Nors Krallığı kuruldu. 1266 yılında Norveç Kralı Dördüncü Magnus tarafından Perth Anlaşması dahilinde İskoçya’ya bırakılan Man Adası, 14. yüzyılda İngiliz egemenliğine girdi ve 1765 yılında da Birleşik Krallık’a bağlandı.

Man Adası, günümüzde İrlanda Denizi’nde yer alan Britanya Adaları’nın coğrafi olarak merkez konumunda bulunan bir adadır. Günümüzde Birleşik Krallık’a dahil değildir, ancak kraliyete bağımlıdır. Daha doğrusu bu ada, Siyonist sömürü sermayedarlarının ayrı bir devletçik statüsündeki kara para aklama merkezi olarak kullanılmaktadır.

Man Adası; Avrupa Birliği üyesi değildir, ancak AB ile yapılan antlaşmalar uyarınca sınırlı şekilde mal dolaşımına izin verilen bir statü kazandırılmıştır.

Man Adası’nın bayrağı ve devlet arması bir üçgen şeklini alan üç bacak şeklindedir. Man Adası kuyruksuz kedisi ile meşhurdur. Bu üç bacaklı şekil ve kedilerin neden kuyruksuz olduğuna dair birçok yerel efsane vardır. 80 bin nüfuslu Man Adası iç işlerinde bağımsız, dış işlerinde Birleşik Krallık’a bağlıdır. Birleşik Krallık Kraliçesi II. Elizabeth ve şimdi oğlu aynı zamanda Man Adası’nın Devlet Başkanı’dır.

Kraliçe’nin adada “Man’ın Efendisi” unvanını kullanması enteresandır ve Siyonist Yahudi parolasını çağrıştırmaktadır.

Man Adası ile ilgili en ilginç bilgilerden biri de Birinci Dünya Savaşı döneminde İngilizlere esir düşmüş olan binlerce Alman ve Avusturyalı askerle birlikte, 115 Türk askeri de Man Adası’na yollanmıştır. 1915 yılında Man Adası’na gelen askerlerden 7’si hayatını kaybetmiştir. Adada bulunan Patrick Kilisesi’nin bahçesine gömülen 7 askerin mezarı 1972’de şehitlik statüsü almıştır.

Adanın resmi olarak yönetimi Devlet Başkanı olan kraliçenin vekili konumundaki bir Vali’ye (İngilizce: Lieutenant Governor) bağlıdır; fakat son zamanlarda bu merci, adanın yürütme organı olmaktan çıkmış ve daha çok seremoniler ile ilişkili Devlet Başkanı rolünü almıştır.

Resmi olarak Man Adası egemenliği, adı Tynwald olan, bir parlamentoya dayanır. Bu aslında masonik bir yapılanmadır. Tynwald’ın 1000 yılı aşkın bir geçmişi olduğu ve dünyada en eski parlamento tipindeki yasama organı olduğuna dair belgeler bulunmaktadır. Tynwald Parlamentosu’nun iki bölümü vardır: House of Keys (Anahtarlar Evi) ve Yasama Konseyi. Anahtarlar Evi, 5 yılda bir yapılan seçimle gelen 24 mebus üyeden oluşmaktadır. Yasama Konseyi ise Tynwald Başkanı, Başsavcı (Attorney-General), Anglikan Sodor ve Man Başpiskoposu, 3 tayinle seçilmiş kişi ve Anahtarlar Evi tarafından seçilen 8 mebustan kurulmaktadır. Genellikle Man Adası yasama organı, Birleşik Krallık Parlamentosu’ndan geçen yasaları aynen kabul eder; ama bazı konularda özerk yasalar çıkarır. Örneğin; Man Adası’nda asgari evlenme ve otomobil kullanabilme yaşı 16’dır (Birleşik Krallık’taysa 18)

Tynwald’da çoğunluğu bulunan parti başkanı bir Man Adası Hükümeti kurmaktadır. Man Adası Hükümeti Başkanı, seçtiği Bakanlar Heyeti ve Man Adası devlet daireleri başkanları ile birlikte adanın yürütme mercileri konumundadır. Siyonizm’in ve masonik merkezlerin güdümündeki bu MAN Adası’nda özellikle İslam ülkelerinin işbirlikçi yöneticilerinin on milyarlarca dolar, haksız kazançlarının saklandığı yönündeki iddialar ise, bir türlü yanıtlanmamıştır.

Man Adası’nın Masonik Bayrağı ve Hatırlattıkları!

Man Adası Bayrağı

BBC Türkçe’nin Britannica Ansiklopedisi’ni referans alarak aktardığına göre, eski çağlarda kullanılan gamalı haçların bir devamı niteliğini taşımaktadır. Gamalı haçı sıklıkla kullanan İskandinavların bu simgeyi Man Adası’na da getirmiş olabileceği konuşulmaktadır, ki bunların aslı Masonik yapılanmadır.

Önceleri Ada’da Manskça denen yerel bir dil konuşulmaktaydı. Ana dili Manskça olan son kişi 1970’te yaşamını yitirse de dili tekrardan yaymak için çalışmalar yapılmaktadır. 2001 yılında Manskça eğitim veren ilk ilkokul açılmıştır.

Bazı kaynaklarda ise Man Adası bayrağındaki bacakların yönü farklı şekilde yorumlanmıştır.

İlk gösterimler bu bacakların saat yönünde (bir güneş sembolünden türetildikleri varsayımını desteklediğini) açığa vursa da daha sonraki gösterimler hem saat yönünde hem de saat yönünün tersinde gösterilmiş durumdadır. Bu ikinci durum ise bir krize yol açmıştır.

“Bir bacağımla İrlanda’ya saldırıyorum,

İkincisi İskoçya’yı tekmeleyip,

Ve üçüncü ile İngiltere’ye diz çöküyorum.”

Yorumları Man Adası bayrağının Masonik ve Siyonist bağlantılarını ortaya koymaktadır.

Gorgon başlı ve mafya adası Sicilya bayrağı…

Irkçı ve Siyonist bağlantılı Afrika Direniş Örgütü flaması…

BDSM (Rızaya bağlı fiziksel zorlama ve baskı uygulamalı cinsel tercih şeytanlığı) gruplarının logolarının da aynen Man Adası gibi 3 ayaklı olmaları bir tesadüf sanılmamalıdır.

Man Adası’nda, düşük vergilere sahip bir ekonomi modeli uygulaması enteresandır. Adada değer artış kazancı vergisi, varlık vergisi, damga vergisi ve veraset vergisi uygulanmamaktadır. Uygulanan en yüksek gelir vergisi oranı %20 kadardır. Neredeyse her türlü gelir için kurumlar vergisi %0’dır, bunun istisnası %10 vergi alınan bankaların elde ettiği kâr ve adada yer alan taşınmaz maldan elde edilen gelirin yüksekliği insanı şaşırtmaktadır. Bu nedenle ada; vergi cenneti olarak tanınmış, buna karşılık olarak onlarca ülkeyle vergi bilgisi değişimi antlaşmaları imzalayıp, 2009 yılında OECD tarafından uluslararası vergi standartlarına uygunluğu gösteren beyaz listeye alınmıştır.

Adanın gayrisafi yurt içi hasılasına en büyük katkı, adada yürütülen offshore bankacılık dolayısıyla finans sektörü tarafından sağlanmaktadır. Işıkçılık başta olmak üzere üretim ve turizm sektörleri ada ekonomisine katkıda bulunan diğer sektörler sayılır. Tarım ve balıkçılık tarihsel olarak önem arz etse de ekonomiye katkıları çok azalmıştır.

Özet değerlendirme notları:

1- Sahabiden Temim ed-Darî, Medine’ye gelip yeni Müslüman olmuş eski Hristiyan birisiydi. İsrailiyat cinsinden, önceki din bilginlerinden duyduklarını kendileri bizzat yaşamışçasına anlatmış olabilirdi.

2- Veya Temim ed-Darî, gördüğü ilginç bir rüyayı Peygamber Efendimize nakletmişti. Zira bizzat Efendimiz (SAV) de bu tür rüyalar gördüklerini nakletmişlerdi. Abdullah bin Ömer’in rivayetine göre: Hz. Peygamberimiz rüyasında, Kâbe’de saçlarından su damlayan, ortaya yakın boylu, kumral (beyaz-esmerimsi) şekilde Hz. İsa’yı ve uzun boylu kızıl sakallı Süfyani Deccal’i görmüşlerdi.

3- Efendimizden 1400 sene sonra gelecek ahir zaman fitneleriyle ilgili hadis ve haberlerin çoğu müteşabihtir. Yani bazı önemli hadiseler ve tehlikeli şahsiyetler, benzetmeler, işaretler ve misallerle ifade edilmiştir. Bunların aynen ve zahiri şekliyle zuhur edeceğini beklemek, oldukça yanıltıcı olabilir.

4- Hz. Peygamber Efendimiz yüzlerce yıl sonraki olayları ve şahısları, o günkü insanların anlayış ve kavrayışları seviyesinde haber vermiş, bugünkü ekonomik ve teknolojik gelişmelere işaret etmişlerdir.

5- Cessâse Hadisinde “طيبة – Taybe” olarak geçen kelime, bir yer ve mekân adından ziyade bir şahıs ismi olması daha muhtemeldir, bizim kanaatimiz de bu yöndedir. “طيبة” kelimesi “Taybe” şeklinde okunabildiği gibi “TAYYİBE” şeklinde de okunmaya müsaittir. “Tayyibe” Arapçada müzekker-erkek olan “Tayyib” isminin müennesi-dişisidir. Aynı zamanda Anadolu’da “Taybe” şeklinde kadın ismi olarak telaffuz edilir. Dolaylı ve alaylı biçimde o ismin kancıklaşıp dönekleşmesi manasını da içerir.

6- Hadisin Arapça orijinal metninde geçen, Hz. Peygamberimizin “Hazihi Tayyibetü” ifadesinin “İşte burası Tayyibe şehir (Medine)dir” şeklinde tercümesi uygun düşmemektedir. “Hazihi Tayyibetü”nün tam ve doğru karşılığı: “İşte Tayyibe budur!” olması gerekir. Yani “Sizin Tayyibe bildiğiniz, işte böylesine tehlikeli ve hıyanet ehli birisidir!..” demektir.

7- Şam-Suriye bölgesindeki Akdeniz’e açılıp, fırtınalı rüzgârların ve dalgaların aylarca sürükleyip, Cebelitarık Boğazı’ndan geçip İngiltere-İrlanda arasındaki “MAN” Adası’na ulaşılması… Bugün MAN Adası’nın, Siyonist sermaye baronlarının kara para akladıkları ve güdümlerine aldıkları devlet adamlarının haram ve haksız servetlerini yığıp sakladıkları özerk statülü bir bölge olması da oldukça ilginçtir. Bununla ilgili itham ve iddiaların yoğunlaştığı bir süreçte, bu tür işari ve müteşabih hadisler daha bir önem ve özellik arz etmektedir.

Siyonist Netanyahu-Smotrich-Ben Gvir hükümetinin şeytani planları!

Uluslararası topluma yön veren ırkçı-emperyalist Siyonizm’in çifte standart politikası, sadece burada, Filistin’de değil; çatışmalar, halkların zenginliklerine el koyma girişimleriyle perişan dünyamızın çeşitli bölgelerinde uluslararası barış ve güvenlik için gerçek bir tehdit haline gelmiştir.

İsrail Parlamentosu Knesset’in hükümetini onaylamasının hemen ardından Netanyahu, koalisyonunun yerleşim programını, “İsrail terör devleti topraklarındaki” Yahudi yerleşim yerlerini genişletmeyi sürdürmek şeklinde özetlemiştir. Yetmez, özellikle de “Celile, Golan Tepeleri, Yahuda ve Samarra”daki yerleşim yerleri diye de belirleyici ve açıklayıcı bir şekilde eklemiştir. Yani bu üç unsuru aynı derecede İsrail Devleti’nin ayrılmaz bir parçası olarak değerlendirmiştir.

Siyonist Yahudi işbirlikçisi İslam ülkeleri yöneticilerinden daha insaflı ve duyarlı olan yaklaşık 80 bin İsrailli gösterici Tel Aviv’de Netanyahu hükümetini protesto etmişlerdir. Bu haksız yerleşim planlarının, İslam Dünyası ile Tel Aviv arasındaki gerilimi tırmandırması beklenmektedir.

Aşırılık yanlısı yerleşimci Bezalel Smotrich liderliğindeki “Regavim” örgütünün temelsiz iddialarına göre, “Filistinlilerin Yahuda ve Samarra’yı işgal etme niyetlerini engellemek için” ilhak planının benimsendiğini veya Filistinli Müslümanları saf dışı etmekle başarıya erişileceğini söylemişlerdir.

“Smotrich” adlı aşırı Siyonist, Netanyahu tarafından Maliye Bakanı yapıldı. Bu kişi yerleşim ve arazi anlaşmazlıklarını çözme dosyasından, “sivil yönetim” kurumlarından ve Filistin ekonomisini batırmaktan sorumlu olarak atanmıştır ve bu da, Regavim’in kurucusu ve “Dini Siyonizm” Partisi’nin lideri Smotrich’i Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nin fiili yöneticisi yapmıştır.

Nitekim yerleşim yerlerinin inşasını destekleyen “Regavim” kuruluşu, 2022 yılında yeniden güncelleyerek yayınladığı Ekim 2019 tarihli raporunda, Filistin Otoritesi’nin Fayyad hükümeti aracılığıyla başlattığı “İki Yıllık İşgali Sona Erdirme ve Filistin Devleti’ni Kurma Planı”nı tanımadıklarını ve asla uygulatmayacaklarını açıklamıştı.[3]

İsrail Terör Başı Herzog’un: “Ülkeyi parçalayan derin bir çatışmanın içindeyiz” itirafı!

Twitter hesabında yayımladığı videoda halka seslenen Herzog, “Biz, ülkeyi parçalayan derin bir çatışmanın içindeyiz. Bu kutuplaşma beni ve İsrail ile yurt dışındaki halkın büyük kısmını çok endişelendiriyor. Şahsıma yöneltilen eleştirilere saygı duyuyorum ancak şu an iki kritik noktaya odaklanıyorum, tarihi anayasal bir krizin yaşanmasını ve toplumun daha fazla parçalanmasını engellemek gerekiyor.” ifadesini kullanmıştı.

Cumhurbaşkanı makamının, tüm tarafların güvendiği ve herkesin kabul edeceği şekilde meselenin ele alınabileceği “belki de tek yer olduğunu” dile getiren Herzog, krizin taraflarıyla, bir diyalog ortamı oluşturmak adına görüşmelerde bulunduğunu aktarmıştı. Bu görüşmelerin başarılı olup olmayacağından emin olmadığını, tarafların bu konuda “iyi niyetli” olsa da yolun uzun ve ayrılık noktalarının çok olduğunu kaydeden Herzog’un: “Tüm gücümle çalışmaya devam edeceğim. Umuyorum bu krizden çıkış yolunu buluruz.” değerlendirmesinde bulunması İsrail’in geleceği için duyulan derin kuşkuları yansıtmaktaydı.

Netanyahu Hükümetinin yargıyı saf dışı bırakma çabaları!

Netanyahu Başbakanlığındaki koalisyon hükümetinin, yargının bazı yetkilerini Meclise devretmeye yönelik hamleleri, Yüksek Mahkeme başta olmak üzere hükümet ile İsrail yargı mekanizması arasında gerilime yol açmıştı. Adalet Bakanı Levin, 5 Ocak’ta, Yüksek Mahkeme’nin yetkilerini sınırlandıran, yargının hâkimlerin seçimi üzerindeki etkisini azaltan ve Meclis’in mahkeme kararlarını geçersiz kılmasına fırsat sağlayan bir yasa planladıklarını açıklamıştı.

Yeni yargı planına göre, koalisyon hükümeti, yargı mensuplarını atama komitesinde şu an 9 olan üye sayısını 11’e çıkaracak ve bu üyelerin 7’sini kendisi atayacaktı. Bu üye çoğunluğu, hükümetin, yargıçların atanmasında tek söz sahibi olacağı anlamını taşımaktaydı. Ayrıca Netanyahu hükümetinin, daha önce yolsuzluktan hüküm giymiş koalisyon ortağı Aryeh Deri’nin Bakan olarak görev yapmasına izin veren tartışmalı yasayı onaylaması da kamuoyunda tepkilere yol açmıştı.

İsrail’in başkenti Tel Aviv’de yaklaşık 80 bin kişi söz konusu yargı reformunu protesto etmek üzere sokaklara çıkmıştı. Böylece Sn. Erdoğan’ın bazı akılları kimden aldığı da anlaşılmış olmaktaydı.


  [1] Cessâse: Saçları ve vücudundaki kılları yerde sürünecek derecede çok kıllı bir kadındır.

Beysan: Ürdün Nehri deltasında bir belde ismidir.

Zugar: Şam’ın kuzey taraflarında bir belde ve bu beldede bulunan bir pınar ismidir. Galiba ismini şu anda Yahudilerin elinde bulunan Tevrat’ta geçen ‘Sûgar’dan almıştır. (Ebu Davud, 4328)

  [2] Kaynaklar: 1- Müslim, Fiten 119, (2942); Ebu Davud, Melahim 15, (4325, 4326); Tirmizi, Fiten 66, (2254)

  [3] https://www.indyturk.com/ – Pazartesi 16 Ocak 2023

KAYNAK

Visited 162 times, 1 visit(s) today

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir